Işıl Çetin, Türk besteci ve müzik eğitimcisi Muammer Sun'u anlattı

Müzik eğitmeni ve Cumhuriyet Kadınları Derneği Genel Merkez YK üyesi Işıl Çetin, 16 Ocak 2021 tarihinde hayatını kaybeden Türk besteci ve müzik eğitimcisi Muammer Sun'u anlattı.

Işıl Çetin, Türk besteci ve müzik eğitimcisi Muammer Sun'u anlattı

Müzik eğitmeni ve Cumhuriyet Kadınları Derneği Genel Merkez YK üyesi Işıl Çetin, 16 Ocak 2021 tarihinde hayatını kaybeden Türk besteci ve müzik eğitimcisi Muammer Sun'u anlattı.

Işıl Çetin'in Muammer Sun'u anlatan yazısı şöyle:

MUAMMER SUN ÜLKESİNİN IŞIĞA İHTİYACI OLDUĞU HER YERDEYDİ

Muammer Sun, Türk müziğinin en önemli bestecilerinden, Ankara Radyosu Çoksesli Korosunun ve TRT Müzik Dairesinin kurucusu, devlet sanatçımız, ben dahil ülkemizdeki müzik eğitimcilerimizin her birinde sayısız emeği,izi olan çok değerli hocamız.

Bir konser sonrası bizlere şöyle sesleniyor: “Çocuklar sevgi her şeydir. Eğer seviliyorsanız, sevdiğinizin değerini bilin. Seviyorsanız, yine sevdiğinizin değerini bilin. Sevgiden daha önemli, daha değerli hiçbir şey yok. Mutluluğun da, varsa acının da kaynağı sevgidir. Hepinize bol bol sevgiler diliyorum.” O,sevdi. Anadolu’yu, bu toprağın insanını, bu toprağın insanının var olma mücadelesini, devrimlerimizi, devrimlerin insana verdiği değeri sevdi.

“Türk Kalarak Çağdaşlaşma”nın kılavuzu oldu. Batı’nın dayattığı aydın kavramının tam karşı cephesinde bir ömür adadı. Türk devriminin yarattığı, Türk devriminin aydınıydı. Bir semboldü. Cumhuriyetin yetiştirmek istediği müzik insanının sembolü. Bağımsızlık mücadelesini notalarla veren bir devrimciydi. Suyunu içip, ekmeğini yediğimiz bu vatanın ne kadar aziz olduğunu Nazımın şiirlerinden öğrendiğimiz gibi, Muammer Sun’un eserlerinde dinledik ve dinlemeye devam edeceğiz. Ulusalcıydı.

Onun çoksesli korosu hiçbir zaman Batı medeniyetinin yozlaşan sesi olmadı. Çünkü onun öğretmenleri Batı’ya kıvılcım olarak gidip, alevler halinde geri dönen, alevleriyle Anadolu insanını aydınlatan Adnan Saygunlardı. Vatana hizmetin, vatanı sevmekle mümkün olabileceğini göstermesi, en büyük dersiydi öğrencilerine. Vatanını sevdikçe türkülerini sevdi, türkülerini sevdikçe de vatanını. İşte bu nedenle türkülerin eğitime temel alınması gerektiğini savunurdu. Halk  türkülerinin temel alınabilmesi için  de öncelikle nota gerekir, söz gerekir, kitap gerekirdi. Ona göre  “tarih içinden süzülüp gelen, toplumla birlikte yaşayan, toplumun içinden fışkıran havaların yok olmalarını, unutulmalarını, yozlaşmalarını görmezden gelmek, susarak karşılamak doğru olmazdı.”  Halk havaları, kır çiçeğiydi onun yüreğinde. Bu nedenle derlediği, düzenlediği 100 halk türküsünü notaya aldığı kitabının adına “Kır Çiçekleri” dedi. “Hızla değişmekte olan toplumsal koşullar yüzünden halk havalarının günlük yaşayışa bozulmadan katılamadığını, gelecek kuşaklarda yaşayamayacağını düşündüm, yaşasın istedim, yeni müzik yaşamımız kendi değerlerimizin geliştirilmesiyle oluşsun istedim.” der, Kır Çiçeklerini anlatırken. Çoksesliliğin Batının tekelinde olmadığını, Anadolu ezgilerini nakış nakış işleyerek kanıtladı, öğretti, dinletti. O, Cumhuriyet devrimlerinin sadece bekçisi değil, son nefesine kadar kendi cephesini her zaman, her koşulda savunmuş, korumuş bir kültür ve sanat eriydi. Adnan Saygunların çok seslilik meşalesini en önde taşıdı. Vatanına, insanına vermekten, verme sorumluluğundan yorulmadı, veriyor olmanın güzelliğinden bıkmadı. O nedenle aydındı, Cumhuriyet devriminin aydını. Sadece müzik eğitimcilerine vermedi aydınlığını. Bir devrin doğan her Türk çocuğunun ilk şarkısı oldu. Çocuklar kadar arı ve yalın bir Türkçeyle. Müziğimizi koruduğu kadar korudu dilimizi de. Annemize verdiğimiz ilk çiçeğin türkülerle nasıl kocaman bir bahçeye dönüşeceğini, marşlarıyla cephede vuruşan Mehmedin cesaretini, kazanılan zaferimizin gururunu, ağıtlarıyla yüreğimizin sızlayan yarasını duyduk ondan. Atatürk gençliğine notalarla rehber olan, yurt renklerini tuval gibi dizeğe işleyen, bozkırda yetişen ve sadece bozkırın değil, ülkesinin dünyada sesi olan bir Cumhuriyet öğretmeniydi. 

O eylemleriyle, neoliberalizmin yozlaştırdığı, bencilleştirdiği “sanatçı” kavramına karşı da tavır aldı. Kültür ve sanatta mücadelenin, bağımsızlık mücadelesinden ayrı olamayacağını öğretti. Bağımsızlığı olmayanın, hiçbir şeyinin olamayacağını, varmış gibi görünse de  gerçekte aslında ona ait olamayacağını bilen bir aydındı.  68 kuşağının devrimci önderlerinden, değerli büyüğümüz Arslan Kılıç, Muammer Sun’u  kaybettiğimiz gün, “12 Mart döneminde Deniz'lerin (Gezmiş) idamına karşı imza kampanyası düzenleyenler içinde yer aldığını, bu nedenle, "Bulgaristan'a uçak kaçırma" eylemine destek olmakla suçlanıp gözaltına alındığını, 12 Eylül döneminde Aziz Nesin'in önderlik ettiği Aydınlar Dilekçesi'ne katıldığını, aynı tutumu, Ergenekon-Balyoz kumpasında da gösterdiğini” hatırlattı bizlere. Yaşamını ülkesinin bağımsızlığına adamış bir önderden bunları öğreniyor olmak da bizim zenginliğimiz. Değerli büyüğümüze teşekkür ediyoruz. Muammer Sun, her yönüyle Mustafa Kemal’in müzik eğitimcisiydi. Ülkesinin ışığa ihtiyacı olduğu her yerdeydi. Türk devriminin kendisine verdiklerini, devrimlere sonuna kadar sahip çıkarak geliştirdi ve geliştirdiklerini yine devrimin ışığının hiç sönmemesi adına kendinden sonraki nesillere unutulmayacak eserler, dersler bırakarak gitti. Muammer Sun’un eserleri de kendisi de sonsuzdu ve sonsuz olmaya devem edecek.