Mehmet Metiner yazdı: Erdoğansız AK Parti’den, AK Partisiz Türkiye’ye…

AK Parti eski Milletvekili ve Yeni Şafak gazetesi yazarı Mehmet Metiner, AK Parti'nin içerden çökertilmek istendiğine işaret eden bir yazı yazdı.

Mehmet Metiner yazdı: Erdoğansız AK Parti’den, AK Partisiz Türkiye’ye…

İşte o yazı:

Geçmişte “Erdoğansız AK Parti” olsun isteniyordu. Proje buydu. Daha Başbakan iken bile bu projeyi hayata geçirmek için ne tür hamleler yaptıklarını unutmadık.

17/25 Aralık süreciyle bu işi tamamlamak istediler. FETÖ’cüler Erdoğan’ı tasfiye edip AK Parti’nin başına kendilerinden birini getirmiş olsalardı Türkiye’yi kendileri her anlamda yönetir hale geleceklerdi. 17/25 Aralık sürecinde içimizden birilerinin derin bir sessizlik ve bekleyiş sürecine girmelerinin, hatta suret-i haktan görünerek içeride dershaneler sürecinden başlayarak ayak diremelerinin sebebi buydu. Reis’in en büyük sorunu içeridekilerdi. Hatta o dönemde en yakınında tuttuklarıydı. Çankaya’da oturan Gül içeridekilerin en güçlü hamisiydi.

GÖRDÜKLERİM HÜZÜN VERİCİYDİ

Gezi olayları esnasında Çankaya’da Gül ile yurtdışı seyahatte iken Başbakan Erdoğan’a vekâlet eden Arınç’ın sergilediği ortak dil, bu projenin ete kemiğe bürünmüş halinden ibaretti. 17/25 Aralık yolsuzluk kılıflı Erdoğan’ı tasfiye operasyonuna bu ikilinin dışında o dönem AK Parti’nin başına Erdoğan tarafından getirilen Başbakan Davutoğlu’nun da destek vermesi manidardı. FETÖ’nün akim bırakılan 17/25 Aralık hamlesinin son ayağını oluşturan “Yüce Divan” operasyonuna ne yazık ki içerideki bu unsurlar destek verdiler. Buna rağmen başarılı olamadılar. Zira o tarihte Cumhurbaşkanı olan Erdoğan’ın Meclis’teki parti grubu üzerinde ezici bir üstünlüğü vardı. O olayların bizzat içindeki biri olarak yaşadıklarım, gördüklerim yeterince hüzün vericiydi. “Yüce Divan” oylamasında içimizdeki o elemanlar FETÖ’cülerin isteği doğrultusunda o tarihte Meclis’teki muhalefet partileriyle beraber “evet” oyu kullandıklarında Meclis’ten a haber’e bağlanıp öfkeyle “İçimizdeki hainler” diye başlayan sert eleştirilerde bulunduğum, arşivlerde saklıdır. Kendi partimin o tarihteki genel başkanının ve muktedir yardımcısı Arınç’ın bizzat bu operasyonun içinde olduklarını bilmeme rağmen düz bir milletvekili olarak takındığım bu tutum, sonrasında bana siyaseten bedel olarak dönmüş olsa bile, şerefle anacağım bir hatıra olarak kaldı. O tarihte Davutoğlu-Arınç ikilisi karşısında gerdan kıranların pek çoğu yeni dönemde de varlıklarını sürdürebildiler. Siyasi maharet ve esneklik böyle bir şey olsa gerek.

REİS’E VEFA DİYEREK…

“Erdoğan’sız AK Parti” operasyonunu kılıflayan kelimeye dikkatinizi çekerim: “Vefa”.

Davutoğlu’nun başkanlığıyla gündemleştirilen “lidere vefa”, aslında “Erdoğan’sız AK Parti”nin apaçık koduydu. Bunun açılımı anlayan için şuydu: “Erdoğan Kurucu Genel Başkan olarak sadece Cumhurbaşkanlığı görevini sürdürmeliydi. Parti işlerine karışmamalıydı. Varsa bir önerisi partinin yeni lideri Davutoğlu’na demeliydi. Son sözü parti adına Davutoğlu söylemeliydi.”

Kurucu lidere vefa, parti işlerine hiçbir şekilde müdahale etmemesi koşuluyla geçerliydi.

Hayattaki liderin kurucusu olduğu bir siyasi hareketten “vefa” denilerek tasfiye edilmek istenmesi hem manidar hem üzücüydü.

Bizim bildiğimiz, hayattaki lidere, pozisyonu ne olursa olsun sadakat gösterilirdi. Lider hayatta iken onun hiçbir şekilde parti-hükümet işlerine karışmaması gerektiğini varsayan bir anlayışın bu vefası haliyle iç iktidar mücadelesini kaçınılmaz hale getirdi.

Davutoğlu ve sınırlı sayıdaki ekibi partiye ve sonrasında parlamento grubuna bu anlayışla hâkim olmaya çalıştı. Reisçileri adeta biçmeye kalkıştılar. Teşkilatları sil baştan kendinden olanlarla doldurmaya çalıştılar. Seçimlerde de güç yetirebildikleri oranda kendilerine koşulsuz bağlı isimleri Meclis’e taşımaya gayret ettiler. Amaç “Erdoğan’sız AK Parti” projesini adım adım gerçekleştirmek içindi.

BİDEN’CILARIN İSTEDİKLERİ

Sonunda olan oldu.

Önce Davutoğlu ve ekibi ayrıldı. Sonra Gül’ün adamı olan Babacan ayrıldı.

Bu dramatik tecrübe Cumhurbaşkanlığı makamının partiyle özdeşleşme süreciyle noktalandı. Yani Cumhurbaşkanı’nın isterse parti genel başkanlığı görevini de sürdürebileceği yönündeki Anayasa değişikliği, yeni sistemin en önemli tartışma konularından birine dönüştü.

“Erdoğan’sız AK Parti”nin artık imkânsız bir proje olduğu görülünce bu kez devreye “AK Parti’siz Türkiye” projesi alındı. Bu aynı zamanda Erdoğan’la birlikte AK Parti’den de kurtulma anlamına gelen bir siyasi projeydi.

Yuvarlak Masa’da oturanlara bir bakıldığında kimlerin kimlerle hangi amaç için bir araya getirildikleri görülür.

FETÖ’nün ve PKK’nın iplerini elinde tutan Biden ismiyle simgeleşen o güç odaklarının neye muktedir olduğunu anlamayanlar “parlamenter sistem için büyük uzlaşma” demeye devam etsinler.

Asıl istedikleri “parlamenter sistem” değil, Erdoğansız/AK Partisiz bir Türkiye’dir.

Mehmet METİNER