Mehmet Metiner yazdı: Yeni bir çözüm süreci mi istiyorum?

Yeni Şafak yazarı Mehmet Metiner yazısında, Türkiye'nin terörle mücadelesinde insan kazanmaya odaklı yeni bir siyasal akla ihtiyacını olduğu belirtirken, bu önerisinin yeni bir çözüm süreci olmadığını önemle vurguladı. İşte o yazı:

Mehmet Metiner yazdı: Yeni bir çözüm süreci mi istiyorum?

Geçen “HDP Kürtler için ne istiyor?” başlıklı yazımda HDP yöneticilerine bir takım sorular sormuştum. O sorulara beklediğim gibi cevap gelmedi. Cevap veremezler, zira her anlamda sıkıntı yaşarlar. Tane tane açıklayayım akıl sahipleri için.

Kürtler için “ayrı bir devlet istiyoruz” deseler siyaseten çökerler. O yüzden bu seçeneği devre dışı bırakıyorum.

“Anadilde eğitim istiyoruz”un yanına bir de “özerklik istiyoruz” deseler o vakit denilecek olan şudur: Bu talepleriniz siyasetin konusudur, silahın değil. Bu talepleriniz üzerinden siyaset yapabilirsiniz, toplumu ikna edip günün birinde iktidara geldiğinizde anasayal/yasal değişiklikler yapıp amaçlarınıza uygun bir düzen kurabilirsiniz, lakin bunun için ülkeye karşı silah kullanan bir terör örgütünün siyasi partisi olarak terörü meşrulaştıran bir yerde duramazsınız. “Ne zaman iktidara geleceğimiz belli değil, hatta gelip gelemeyeceğimiz belli değil, o yüzden bu taleplerimizi karşılamazsanız sırtımızı PKK’ya dayar, PKK’nın silahlarıyla amacımızı gerçekleştirmeye çalışırız” derseniz, işte o vakit siz meşru bir siyasal parti olmaktan çıkarsınız.

Şunu söylemek bile gereksiz: Siyaset dışı tüm söylem ve seçenekler, özellikle de bir terör örgütünü aklayıcı ve arkalayıcı tutumlar yasal açıdan kurulmuş bir parti bile olsanız sizi demokratik meşruiyetin dışına çıkartır.

HANGİ PKK, KİMİN PKK’SI?

PKK’nın hangi amaçla dağa çıktığını ve bugün hâlâ hangi amaç için dağda bulunduğunu sormuştum. Bu soruya cevap vermek zor olmasa gerek. Zira PKK terör örgütünün başkanı Öcalan’ın verdiği cevaplar ortada. Bilmeyenler için hatırlatayım.

PKK sadece Türkiye’yi değil İran, Irak ve Suriye’yi de içine alan bağımsız ve birleşik bir sosyalist Kürdistan kurmak için dağa çıkmıştı. PKK’nın önceliği ideolojikti. “Kürdistan”ın sadece PKK için bir toprak parçasından öte bir önemi yoktu. PKK kuruluştaki bu amacını süreç içinde revize etse de diğer parçalarla olan ilişkisini sürdürdü. İran, Irak ve Suriye’de kendi partilerini kurdu.

Öcalan yakalandıktan sonra PKK’nın kuruluş amacı tümden farklılaştı. Öcalan ayrı devlet, federasyon ve özerklik gibi ilkel milliyetçi taleplerden vazgeçtiklerini, Kürt kimliği üzerindeki inkâr politikalarının sonlandırılması halinde isyanın da son bulacağını, istedikleri düzenin eşit vatandaşlık anlayışına dayalı cumhuriyet olduğunu “Ne inkâr, ne isyan/Demokratik cumhuriyet” sloganıyla duyurdu. Öcalan bu süreçte, Atatürk’ün “Ne mutlu Türk’üm diyene!” sözüyle ete kemiğe bürünen “Türk vatandaşlığı” tanımına da itirazlarının olmadığını, zira buradaki “Türk” tanımının etnik milliyetçi bir tanım değil kapsayıcı bir ulus tanımı olduğunu belirterek durduğu yeni yeri açıklamış oldu. Bu amaç, strateji ve söylem değişikliği silah yerine siyasetin ikame edileceği yeni bir döneme işaret ediyordu.

Peki, ne oldu? AK Parti lideri Başbakan sıfatıyla inkârı sonlandırdı. Ama PKK silah bırakmadı. Tersine terörü derinleştirdi. HDP sırtını PKK’ya dayayarak siyaseti araçsallaştırmaya devam etti. PKK terörüne meşruiyetin ötesinde kutsallık atfetti. Demirtaş’la başlayan bu süreç ne yazık ki devam ediyor.

İşin paradoksal yanı bir de şu: Bu ülkede CHP’nin bir inkâr sorunu olarak doğurup büyüttüğü “Kürt sorunu”nu statükocu çevrelerin derin direncine rağmen çözme cesaretini gösteren Erdoğan, HDP tarafından düşmanlaştırılırken nedense sorunun mimarı CHP azizleştirildi. PKK’nın Kandil’deki baronları Erdoğan’ı devirmek için HDP’nin önüne CHP ile ne yapıp edip ittifak yapma hedefini koydular.

HDP’NİN PARADOKSU… CAN ALICI NOKTAYA DİKKAT…

Paradoksa bakın: HDP, “Kürt sorunu”nun çözümüne dair somut önerilerini paylaşmaktan kaçınıyor. Ama her partiyi de “Kürt sorunu” üzerinden sıkıştırıp duran bir siyaset izliyor.

Calib-i dikkat bir paradoks da şu: Öcalan’ı yakalayıp Türkiye’ye teslim eden ABD, bugün PKK’nın patronu konumunda. Öyle ki ABD bayrakları altında ABD silahlarıyla devletçilik oynuyorlar. HDP ise bugüne dair ABD’ye dair bir tek eleştiride bulunmuş değil. Bir de sol-sosyalist olduklarını, anti-emperyalist ve anti-Amerikancı olduğunu söyler.

Şimdi geliyorum can alıcı noktaya.

Öcalan’ın bu dedikleri geçerliyse PKK’nın kendisini lağvetmesi gerekiyor. Lağvetmiyorsa o vakit ya Öcalan takiye yapıyor ya da karşımızda Öcalan’ın PKK’sı yok artık. Demek ki PKK hâlâ ayrı bir devlet peşinde. Bu durumda HDP çevrelerinin “PKK silah bırakmak istiyor, onun için yeni bir çözüm süreci şart” gibi laflar etmesi kandırmacadan ibaret. Öyle değilse çıkıp açıklasınlar: PKK silah bırakmak için ne talep ediyor?

HDP’nin “Kürt sorunu”nun ve dağ sorununun çözümüne dair önerilerini istememdeki amacım, asıl durduğu yerin görülmesini sağlamaktır; yeni bir çözüm süreci önermek değil.

Benim önerim şu: Kürtleri PKK/HDP vesayetinden kurtaracak yeni bir siyasi dilin ve pratiğin inşası. Terörle mücadeleyi öncelikle insan kazanmaya odaklı bir mücadele olarak gören yeni bir siyasal akıl. Bunu yapacak tek lider olarak gördüğüm Erdoğan’ın yarından tezi yok yüreklerde hissedilecek ve gözle görülebilecek bu siyaseti kuvveden fiile çıkarması.