Metiner yazdı: Karabağ zaferi neyin ifadesidir?

Yeni Şafak yazarı Mehmet Metiner; bugünkü köşesinde iki konu başlığını gündeme taşıdı. Karabağ Zaferi'nin yıl dönümü kutlayan Mehmet Metiner, PKK'nın arkasındaki emperyalist gücü dikkat çekerek, PKK'nın ancak ABD'ye hizmet edebileceğini ifade etti. Metiner'in kaleme aldığı işte o yazı:

Metiner yazdı: Karabağ zaferi neyin ifadesidir?

Yeni Şafak yazarı Mehmet Metiner; bugünkü köşesinde iki konu başlığını gündeme taşıdı. Karabağ Zaferi'nin yıl dönümü kutlayan Mehmet Metiner, PKK'nın arkasındaki emperyalist gücü dikkat çekerek, PKK'nın ancak ABD'ye hizmet edebileceğini ifade etti. Metiner'in kaleme aldığı işte o yazı:

 

Karabağ zaferinin birinci yıl dönümünü kutluyoruz.

Beylik laflara gerek yok.

Bu zaferin özünü yakalamak lazım asıl.

Ne oldu da ne değişti de yıllar yılı Ermenistan’ın işgali altında inim inim inleyen Azerbaycan’ımıza ait bu aziz topraklar işgalden ve zilletten kurtuldu?

Olan ve değişen şudur: Azerbaycan ve Türkiye sözde değil özde birlik geliştirdiler. Adım adım askeri hazırlık yaptılar. Aceleci davranmadılar. Vakti gelende de gereğini yaptılar.

Sözde değil özde birlik çok önemlidir.

Acele etmeden ve hissi davranmadan geleceğe doğru birlikte yürümek çok önemlidir.

Her şeyin başı imandır elbet.

Önce kendiniz inanacaksınız. Ve evvela kendinize güveneceksiniz. Kendi moral gücünüze.

Sefer için gerekli hazırlıkları yapacaksınız. Ama bileceksiniz ki zafer Allah’tandır.

Seferle yükümlü olanlar zaferi kendilerinden bilirlerse bugün kazansalar bile yarın kaybedeceklerini unutmamalıdırlar.

Karabağ zaferi, iman ve imkânlar buluşturulunca birlik içinde nelerin yapılabileceğine en güncel örneklerden biridir.

Yedi düvele meydan okumak, sadece hamasetle olmaz.

Siyasetle olur. İmkânla olur. Güç birliği ile olur.

Hiçbir savaş sadece askeri imkândan ibaret değildir. O savaşın arkasında güçlü ve akıllı siyaset asıl belirleyicidir. Zamanlama bu siyasi akılla alakalıdır. Savaş başladığında yürütülecek propagandalar bu siyasetle alakalıdır.

Karabağ zaferine hem güçlü bir siyasi akıl, hem de en güçlü askeri imkânlar eşlik etmiştir.

Şimdi bu zaferi, askeri gücü yedeğinde tutan o imana dayalı siyasi akılla tahkim etme zamanıdır.

Zaferleri kalıcılaştıran sadece askeri imkânlar değildir, unutulmaya!

Karabağ zaferini mümkün kılan iman unutulursa, en önemlisi birliğin üzerine oturduğu siyasi akıl göz ardı edilirse tehlike çanlara çalmaya başlar.

Gün benlik günü değildir; birlik günüdür.

Düşmanlar pusuda bekliyorlar.

O düşmanların arkasındaki düvel-i muazzama her an her şeyi yapabilir/yaptırabilir.

O yüzden rehavete kapılmadan doğru bir siyasi akılla Karabağ zaferini tahkim etmek lazım.

Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin gücünü herkese kazandıracak bölgesel bir güce dönüştürecek doğru adımlar atmanın tam vaktidir.

Bu zaferin iki mimarı olan Erdoğan-Alivey ittifakı umarım örneklik oluşturup bölgesel bir ittifakın da bir an önce oluşmasını sağlar.

Bu süreçte en fazla dikkat edilmesi gereken konu şudur: Pusuya yatmış düşmanların ittifak ruhunu yok edecek hile ve desiseleri konusunda her zamankinden daha duyarlı olmaktır.

O yüzden bu ittifakın bağışıklık sistemini hiçbir fitne virüsünün etkilemeyeceği ölçüde güçlü kılmak olmazsa olmaz bir öneme sahiptir.

Zaferimiz kaim, birliğimiz daim olsun.

Can Azerbaycan’a bin selam olsun.

PKK KİMİN PKK’SIDIR?

PKK’nın Kandil’deki baronlarından Duran Kalkan geçenlerde çok önemli bir itirafta bulundu. Mealen dediği şuydu: “Biz ne vakit silahları bırakmayı düşündüysek Avrupalı ülkeler bize bırakmamamız noktasında baskı yaptılar. Bize dayattıkları silahlı çözümdü.”

Duran Kalkan nedense ABD’nin adını vermemiş. Oysa bu “silahlı çözüm”ün asıl dayatanı ABD idi. Avrupa’nın Fransa vb. başkentleri de PKK üzerinden Türkiye’ye diz çöktürmek için aynı senaryonun içindeydiler.

Bu yüzdendir ki ABD’nin içimizdeki gazeteci ve yazar kılığındaki cümle adamları PKK’nın silah bırakma ihtimalinin belirdiği o çözüm sürecinde “Erdoğan’a güvenilmez. Silahı nasıl bırakırsınız. Aman ha!” deyip durdular. Hatta içlerinden birileri Suriye’nin “Rojava” diye adlandırılan bölgesine koşup oradaki PKK’lılarla boy boy fotoğraf çekip “Rojava devrimi” üzerinden güzelleme yaptılar. O gazeteci ve yazarların verdikleri mesaj şuydu: “Sakın silah bırakmayın. ABD ve Avrupa size Rojava’da bir devlet bahşedecek.”

ABD PKK lideri Öcalan’ı Türkiye’ye teslim etti. Öcalan verdiği bir talimatla örgütünün yeni bir emre kadar silah konuşturmamasını istedi. PKK’nın 1999’dan 2004 yılına kadar silahlarını susturmuş olması bu Öcalan’ın aldığı yeni pozisyonlanmayla alakalıdır. O birilerinin iddia ettiği gibi, terörle mücadelede elde edilen bir başarı sonucu değildi bu. İlginçtir, ne vakit ki AK Parti iktidara geldi, ordunun içinde Öcalan’ın da iplerini elinde tutan malum güç odakları AK Parti hükümetinden rahatsızlık duymaya başladı, işte o vakit birileri tekrar Öcalan üzerinden silahlı mücadele kararı aldırtarak Kandil’i harekete geçirdiler.

PKK’nın o tarihteki Başkanlık Konseyi üyesi olan Nizamettin Taş’tan bizzat duyduklarım PKK’nın nasıl bir taşeron örgüt olduğu gerçekliğini gözler önüne sermeye yeter.

Taş’ın dediklerini aynen aktarıyorum: “Öcalan’ın talimatıyla 2004 Ağustos’unda Kandil’de olağanüstü toplandık. O kongrede Öcalan’ın ilan ettiği demokratik cumhuriyet tezi dolayısıyla artık silahlı mücadeleye gerek kalmadığını, o nedenle silahlı mücadelenin sonlandırılmasını istedik. Bu şekilde düşünenlerin sayısı fazlaydı. Kongreden böyle bir karar çıkacaktı. O gün helikopterle getirtilen Öcalan’ın avukatlarından Mahmut Şakar devreye girip Öcalan’ın savaş talimatını içeren mesajını okudu. Bunun üzerine karar Öcalan’ın istediği şekilde çıktı ve biz de farklı düşünen arkadaşlarımızla örgütten ayrıldık.”

Bu tarihi bir gerçekliğin itirafıdır.

Duran Kalkan’ın itirafıyla birlikte okunduğunda PKK’nın kimin PKK’sı olduğu gün gibi ortaya çıkar.

İşte Erdoğan’ı alaşağı etmeye yönelik CHP/HDP ittifakının arka planı, işbu itiraflarda saklıdır.