Selahattin Akarsu yazdı: Ozanlık ve gelenek

Halk ozanı Selahattin Akarsu çağdaş ozanlık ile gelenek arasındaki ilişkileri bir ozan gözüyle yazıya döktü.

Selahattin Akarsu yazdı: Ozanlık ve gelenek

OZANLIK VE GELENEK

Ozanlık geleneği ülkemizin kültür tarihinde önemli bir yer tutar.

Bu güne değin gurbete, sılaya, sevdaya, aşka ve daha pek çok halk temasına dair söylemleri dile getiren ozanlar, her alana emperyalist kültür işgalinden de nasibini alıyor.

Sadece ozanlık değil, ülkemizde bir bütün olarak kültürümüz de bu durumdan son derece olumsuz bir şekilde etkileniyor.

Ülkemiz gibi, ozanlık geleneğimiz de yoğun bir şekilde kuşatılmıştır.

Süreç içinde kültürümüze egemen nhale gelen batı popüler kültürü sonucu, ozanlık geleneği yeni neferler yetiştirmek noktasında zorlansa da, günümüzde bu geleneği daha çağdaş, yenilikçi üslupla sürdüren sanatçılarımız da vardır.

Anadolu coğrafyasında yaşamak durumunda olanların bazı gerçeklerle karşı karşıya kalmak hep vardır.

Hele ki, ozan geleneğinde sorumluluğunu bilinçle taşıyanlar ise, tarihimizin kahramanı oldular.

Anadolu’nun gerçek tarihini yazmak için, bu nedenle ozanlarımıza ve onların eserlerine baş vurmak çok öğretici olacaktır.

Ahmet Yesevî, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Dadaloğlu, Kul Himmet, Karacaoğlun ve diğerleri tarihimize ışık tutan, aynı zamanda geleceğimizi de aydınlatan, yol gösterici deniz fenerleridir.

Bugün yazılı kültürümüzün zenginlikleri de saza taşıyan ozanlarımız, geleneksel halk müziğine cesaret ışığı yakmayı miras olarak bırakırken bayrağı devralanlar da eksilmemiştir.

Davut Sularî, Aşık Daimî, Hüseyin Çırakman, Nesimi Çimen, Mahzunî Şerif, İsmail İpek, Muhlis Akarsu, Aşık Hüdaî ve daha onlarca ozanımız Anadolu aydınlanmasının ateşini yukarıda tutan ve nesillere taşıyan damarlardır.

Kullandıkları dille, yani ozan diliyle hem o tarihi anlatıyor ve hem de geleceğe ışık tutuyorlar.

Ozanlar bana göre, aynı zamanda bilim adamlarıdır.

Ne korktular, ne yıldılar, ne de yenildiler.

Ozan, doğuştan ozan doğar.

Ozanlığın ne okulu vardır, ne öğretmeni ve ne de kitabı.

Ozan, yaşadığı sürece gözlemlerini aktarır.

Ama, öyle bir aktarır ki, nesilden nesile, dilden dile o türküler hep söylenir.

Düzenin bozuk çarklarına meydan okuyan, haksızlığı, çarpıklığı dile getiren, tanıklıklarına tepki veren sözleri destan olur, masal olur, bilim olur, sonunda tarih olur.

Cumhuriyet tarihinde ve öncesinde yetişen gerçek halk ozanlarından kimileri, yoısulluk içinde, korkmadan, yılmadan sazlarının bam teline vurmuşlardır.

Ozanın popüler olma derdi-kaygısı hiçbir zaman olmamıştır.

Halkının derdini kendi derdi yerine koyan ozandır.

Ozanlar, ödün vermeden yaşamlarını noktalar, bazıları da yakılarak katledilir.

Madımak otelinde meydana gelen katliam, ülkemizin tarihinde kara bire lekedir.

Hiç silinmeyecek.

Umutlarımızın ağıda dönüştüğü Kerbelalar, Sivaslar kapkara gündür hafızamızda, ama umuıt ışığı da hiçbir zaman sönmeyecektir.

Çünkü, ozanlarımız vardır!

NOT: Cumhuriyet ozanlarının tanığı olarak, gözlemlerimi ve değerlendirmelerimi yazmaya devam edeceğim.