10 KASIM, ATATÜRK, SİVAS VE BEDHAHLAR

Bir şiirimde demiştim ki:

“…….Sen günlere haftalara sığmazsın, / Sen ne ekimsin, ne kasım, / Ne nisansın, ne mayıssın. / Ne ağlama duvarımsın ne yasım. / Hayatsın sürecek kuşaklar boyu.../ Görevim değil seni anmak. / Görevim değil ardından gözyaşı akıtmak. / Seni yaşıyorum Atam, / Ülküm seni yaşatmak...”

10 Kasım, kalplerimizde sonsuza kadar kurtarıcımızı, önderimizi sırladığımız gün. Ağlamak yerine O’na daha fazla, sımsıkı sahip çıkmak, örnek almak, temel olarak izinden gitmek günü.

Bu hafta 11-14 Kasım tarihlerinde Yenikapı etkinlik alanında 12. Sivas günleri yaşanacak.

Zaman zaman düşündüğüm olmuştur: Pir Sultan’dan Aşık Veysel’i yüzlerce halkın gönül sesi ozanlarımız olmasa, binlerce türkülerimiz rumuzun sesini duyurmasa, “4 Eylül” Türkiye Cumhuriyet’inin diriliş güneşi burada doğmasa: “Sivas ne ki?”

Sivas, berin memleketim, toprağım, inkarcısı olamayacağım canıma vücut ve kan verinim. Yüce Atatürk’ün Gençliğe Nutkunda söylediği gibi “dâhilî ve haricî bedhahlar” Sivas’ta da barınıyor. Biraz da çokça yuvalanıyor. Bu “bedhahlar” kötü yürekli kişiler, Sivas’ın utanç hanesinde öyle büyük lekeler bırakıyorlar ki, yüzlerce “Sivas Günleri” yapsanız, “Hayır gerçek Sivas bu değil,” diye feryat etseniz, bencileyin yazı üzerine yazı yazsanız, bağrınızı yırtsanız bu lekeyi silemiyorsunuz.

Benliğimi domdom kurşunu gibi parçalayan, yüreğimde iyileşmez yara açan üç fotoğraf var. İbretlik. Burada paylaşmaya hicap ettim. Belli ki bir örgütçe, organize düzenlenmiş. Anı yerden çıkmış üç pankart. Zeminde “Osmanlı” algısı yaratan resmin önünde Atatürk’ün kalpağını Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın başına montajlamışlar. Biri 4 Eylül Kongre Binası’nın, önünde, diğeri Hükümet Konağının karşısındaki Atatürk’ün “Cumhuriyetin Temelini Burada Attık” sözünü sembolize eden heykelinin önünde; üçüncüsü Çifte Minare veya Gök Medrese önünde malum sakallı ikişer kişi iki ucundan açmış. Pankartta, “Padişahım Hoş geldin. Kur’an-ı Kerim hükümleriyle yönetilmek dileğiyle. Ne mutlu Müslümanım diyene,” diye yazıyor. Pankart tutanların sağından solundan geçenlerde bir tepki yok.

Hep merak etmişimdir. Sivas’ta bu bedhah insanlar hakkında bir işlem yapılmış mıydı? Sanıyorum ki, bunların bir tuğlası çekilse, yıkılan duvarın arkasında gerçek Madımak canileri çıkacak.

Sizinler dertleştim. Dertleşmesem için için kendimi yiyordum.

Hikmet Özdemir’in “Mustafa Kemal’le Anadolu’da Yolculuk” diye kitabı var, Doğan yayınlarından çıkmış. Bulup okuyunuz. Atatürk’ün Sivas günlerini kaynaklarıyla anlatılmış. Keşke, Osman Coşkun’un, İkinci Ergenekon Kurtuluş Savaşı Başlarken, Ruşen Eşref Ünaydın’ın Bütün Eserleri, Kılıç Ali’nin Anıları, Mazhar Müfit Kansu’nun Atatürk'le Beraber, Selçuk Duman’ın "Mustafa Kemal Atatürk'ün 1928 Sonbaharında Sivas'ı Ziyareti, Mahmut Goloğlu’nun Sivas Kongresi, Ahmet Necip Günaydın’ın Milli Mücadelede Sivas 108 Gün, Vahdettin Engin ve Şefik Memiş’in Sivas Milli Mücadelenin 108 Günü adlı kitaplarını okumak imkanı bulsanız.

Sevgili dostlarım “Cumhuriyet’in Temelinin Atıldığı” Sivas Lisesi’den hayalhanenize bazı enstantaneler getireceğim ki, arzu ederseniz içini muhayyile gücünüzce doldurun:

Lise binasında birinci kata çıkınca kongrenin toplantı salonu yanındaki oda Mustafa Kemal Paşa için hazırlanır. Mazhar Müfıt Kansu ve İbrahim Süreyya Yiğit de bu odanın yanındaki odada kalmaktadır. 1919 yılının kasım ayında genişletilmiş Heyet-i Temsiliye Toplantısı için kumandanlar Sivas’a davet edilmiştir. Sivas’a gelecek olan Kazım Karabekir Paşa'ya bu odanın hazırlanması gündeme gelir. Ancak odada kalan Mazhar Müfit ve İbrahim Süreyya buna yanaşmayınca, Atatürk çözümü bulur. Kendi odasını Kazım Karabekir’e verir ve aşağı kattaki kahve ocağını boşalttırarak oraya taşınır ve Sivas’tan ayrılana kadar bu odada kalır. Bu bir derstir. Aradan dokuz yıl geçmiştir. Mustafa Kemal, yeni harflerin tanıtım kampanyası için Sivas'a uğrar ve lise binasını ziyaret ederken kaldığı odanın duvarındaki bir çiviyi gösterir. "Ben buraya silahlarımı asıyordum" der.

Şimdi bir başka kesit getireyim:

Atatürk’ün çalışma ve dinlenme odasının eşyaları Muzaffer Sarısözen’in aile büyüklerinden Müftü Abdürrauf Sarısözen ile Şekeroğlu İsmail ve Sığırcıoğlu Hayri efendilerin evlerinden getirilir. (Kültür Tarihimizde Sivaslı Bir Aile Sarıhatipzadeler-Alim Yıldız , Buruciye Yayınları Sivas 2011) Güzel bir yatak odası takımı, koltuk ve sandalyeler konulur.

Şuraya dikkatinizi çekmek istiyorum:

Sivaslı bir genç kız, çeyizinden yatak örtüsünü çıkarıp getirerek Mustafa Kemal Paşa için hazırlanan yatağın üstüne örter. San renkli, atlas yastığın üzerinde koyu renk bir ibrişimle ve eski harflerle işlenmiş iki dize şöyledir:

“Cihanın canına mağrur olup incitme insanı;

Süleyman-ı zaman olsan bırakırsın bu eyvanı.”

Mustafa Kemal’in, gözüne yastık üzerindeki bu anlamlı sözler ilişince dikkatle okur. "Bu uyarı, hepimiz için ve her şey için prensip olmalıdır" der.

Sivaslılar evlerinde olan eşyalarla yatakhane haline getirilen bütün odaları donatır eşyalarını çekinmeden konukların kullanımı için gönderirler.

Atatürk için Sivas çok önemliydi. Sivas’a vefa doluydu. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kâğıt paralarının en yükseklerinden olan 500 liralık banknotun bir yüzünde Sivas Gökmedrese ve Atatürk’ün, diğer yüzünde ise Sivas’ın fotoğrafı vardı.

Rahmetli annem Sivas’ın (Bengiler) Sularbaşı’ndan, Babam Şarkışla’dandı. Şimdi her iki yerden de uzağım. Onun için bilgisizliğimi bağışlayın. Acaba Sivas’ta “Vefa” diye bir semt var mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar