Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

ADALET BAKANLIĞI NE İŞ YAPAR?

Bu soruyu yargı ve yargı ile bağlantılı alanlarda çalışan herkesin sorması gerekiyor. Çünkü, bu sorunun cevabı bir bürokratın vereceği usûl ve istatistik bilgileri ile açıklanamaz.

Bu sorunun cevaı, özünde felsefî bir sorudur ve sizin devlet anlayışınızı ve toplumsal ilişkilere yaklaşım yönteminizi ele verir.

Bugün, gördüğümüz kadarıyla, ülkemizdeki Adalet Bakanlığı’nın en önemli çalışma alanı ceazevleri inşaatları!

Bakanlık bol bol cezaevi inşa ediyor. Cezaevi inşaatı coşkusu “iktidarın başı”nı da sarmıştı ki, seçim konuşmasında Diyarbakırlılara, hatırlayınız, ülkenin en büyük cezaevini inşa etme sözü vermişti!

Adalet Bakanlığı tarafından açıklanan 2020 Faaliyet Raporu da, cezaevi inşaatı çalışmalarının tüm hızıyla sürdüğüne işaret ediyor.

Rapor’a göre, İskilip, Aksaray, Adıyaman, Iğdır, Göynük, Karamürsel, Kaş, Yahyalı, Sultanhisar, Elmalı ve Siirt cezaevleri kapatılmış. İşlevsizliği ve yapısal sorunları nedeniyle, toplam kapasitesi 2112 olan bu 11 cezaevi yerine, 17 yeni cezaevinin inşaatı bitirilip faaliyete alınmış. Bakanlık, inşaatı bitirilen cezaevlerinin kapasitelerini belirtmemiş. Ancak, kapatılan cezaevlerine oranla en az % 1000 oranında kapasite artışı olduğunu söyleyebiliriz.

Bunun yanında, yine rapordan öğreniyoruz ki, Adalet Bakanlığı tam 26 yeni cezaevi inşaatı daha yürütüyor. İnşaatı süren cezaevleri ile ilgili kapasite bilgisi metrekare cinsinden verilmiş. Buna göre, 26 cezaevinin toplamı 3.531.003 metrekare! Kişi başına 10 metrekarelik kullanım alanı öngörülmüş olsa, 353 bin tutuklu ve hükümlü kapasitesi olan cezaevleri inşaatının sürdüğünü söyleyebiliriz!

CHP Genel Başkan Başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak tarafından hazırlanarak bu yılın Şubat ayında Merkez Yürütme Kurulu’na sunulan bir rapora göre, ülkemizdeki tutuklu ve hükümlü sayısı 2020 yılında bir önceki yıla göre yüzde 10.1 artarak 291 bin 546 kişiye çıktı.

Yine Toprak’ın raporundan öğreniyoruz ki, cezaevlerinde ilk sırada yüzde 15.2 ile hırsızlık, yüzde 12.4 ile yaralama, yüzde 7 ile uyuşturucu ticareti ve yüzde 5.4 ile ekonomik suçlardan tutuklu ve hükümlüler yer alıyor.

Toprak ayrıca kritik bir bilgi de vermiş: “Nüfusa oranla cezaevindeki tutuklu ve hükümlü sayısında dünyanın ilk sıralarındayız. 2019'da 12 yaş ve üzeri her 100 bin kişiden 430'u cezaevinde. 10 yıl önce bu sayı her 100 bin kişide 163 olmuştu. 2010'dan bu yana her 100 bin kişilik nüfusta tutuklu ve hükümlü olarak cezaevine girenler yüzde 260 arttı. Türkiye'nin 4 katı nüfusa sahip 300 milyonluk ABD'de ise her 100 bin kişinin 754'ü hapiste.”

Bütün bu bilgileri bir araya getirdiğimizde, Adalet Bakanlığı’nın suçla değil, suçlu ile mücadele konseptini esas aldığı ve cezaevleri inşa etmek dışında bir çözüm öngörmediğini anlıyoruz!

Adalet Bakanlığı’nın 2020 Faaliyet Raporu toplamda değerlendirdiğimizde, objektiv ve hukuk sistemimizde geliştirilmesi gereken alanları gösteren vizyona sahip değil. Daha da kritik olanı, örneğin ülkemizdeki göçmen suçlulularla ilgili hiçbir konseptin olmadığını, daha da vahimi denetimli serbestlik uygulamasının sonuçları hakkında hiçbir bilgi verilmediğini görüyoruz.

Toparlarsak; Adalet Bakanlığı Faaliyet Raporu, bir vizyon belgesi değil, sadece idare-î maslahat babından bir dökümandır. Nitekim, teorik konsept tarifinde bu çok açık olarak anlaşılıyor.

Adalet Bakanlığ Strateji Geliştirme Başkanlığı tarafından hazırlanan 170 sayfalık Faaliyet Raporu, kurumsal misyonu şu şekilde tarif etmiş:

“Hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile insan haklarını esas alarak, adalet hizmetlerinin adil, hızlı ve etkili bir şekilde sunulmasını sağlayacak politikaları geliştirmek ve uygulamaktır.”

Vizyon ve yetki, görev ve sorumluklar bölümleri ile birlikte değerlendirildiğinde, Adalet Bakanlığı için strateji geliştiren birimin, bakanlık çalışmalarını “hizmet” olarak algıladığı ve kurulu sistemin yürütülmesinden ibaret gördüğü ortaya çıkıyor!

Nitekim, Strateji Geliştirme Başkanlığı’nın raporun sonuna koyduğu öneri ve tedbirler bölümü de farklı değil. Anlaşılan o ki, Adalet Bakanlığı bürokrasisi tüm çalışma eksenini cezaevleri üzerinden tanımlıyor.

Suçla mücadele anlayışından uzak, suçlu ile mücadeleyi çalışmalarının merkezine koyan, tamamen bürokratik ve günü kurtarmayı esas alan, tipik memur ideolojisi ile ancak bu kadar olabilir!

Esasen, Adalet Bakanlığı yönetiminin ve bürokrasisinin ciddi bir anlayış değişikliğine ihtiyacı olduğu çok açık. Suçu ortaya çıkmadan önlemeyi esas alan, suçu bir “toplumsal değer” olarak kabul edip, onunla sosyal, psikolojik, eğitimsel ve sair mecralarda mücadeleyi esas alan ve bu şekilde toplumsal barışı koruyan ve etkin kılan bir anlayışın yerleşmesi gerekiyor.

Hiç değilse, en yüksek oranlara sahip 4 suç çeşidi; yani hırsızlık, yaralama, uyuşturucu ve ekonomik suçlar kategorilerinde ilk ve orta öğretime yönelik projeler, kamu spotları, toplumsal farkındalık yaratmak amacıyla suçlarla mücadele haftaları ve sair etkinliklerle suçun “toplumsal değer” olarak negatif algılanmasına yönelik çalışmaların etkin yürütülmesi dahi, kazançtır.

Ama, tüm bu çalışmalarda başarı kazanmanın ön şartı, Adalet Bakanlığı’nın suçlu ile değil, suç ile mücadeleyi esas alan çalışma anlayışını geliştirmesidir.

Yoksa, böyle giderse, daha çok cezaevleri yaparız!

Önceki ve Sonraki Yazılar