ADİLE SULTAN

Yazıma Eşrefoğlu Rumi benzeri aşk ile âşık ilişkisini tanımlayan bir gazelden üç beyit alıntılayıp başlamak istedim:

“Aşkta kanun imiş âşıklara cevr eylemek

Âşık oldur kim cefâ-yı yâre sabretmek gerek

Aşk nâz ü şîve evvel gösterir âşıklara

Âşık ol demde ona cânı fedâ etmek gerek

Âşıkın ancak murâdı dostunun maksûdudur

Çekse de bin derd ü mihnet hep sebât etmek gerek….”

Hababam sınıfının en az bir bölümünü seyretmeyeniniz var mıdır? Elbette yok. Pek çoğunuz bu dizi veya filmlerin Koşuyolu’nda Adile Sultan Kasrı’nda çekildiğini bilir. Adile Sultan Kasrı Öğretmenevinin bahçesinde, Valide Sultan Koruluğunun çam kokulu serin havasını teneffüs edenleriniz vardır. Belki Valide Bağ hastanesinde sağlık arayanınız, Öğretmen Huzur evini ziyaret edeniniz oldu. Gençlik yıllarımızda bu kuruluşlarının hemen hepsinde türlü etkinliklerin içerisinde bulunmak sevincini yaşamıştım. İstanbul’da yaşayanlar Adile Sultan adıyla anılan pek çok mekâna rastlamıştır.

Yazıma başladığım gazel beyitlerinin sahibi olan Adile Sultan’ı niçin yazı konusu ettim. Bazı belgelere göre (1 Haziran 1826) doğumun 195. yıldönümüydü. Osmanlı saltanat ailesi içinde tek divan sahibi hanım şairimizdi. Sultan II. Mahmut ile II. Kadın Efendi Zernigâr Hanım’ın kızıydı. Annesi, onun doğumdan kısa bir süre sonra ölünce, II. Mahmut, Adlî olan mahlasını anımsatması için kızına Âdile adını vermişti. Adile Sultan on üç yaşında iken babası da öldü. Öğrenimi ve yetiştirilmesi işini ağabeyi Sultan Abdülmecit üzerine aldı. Adile, iyi bir öğrenim gördü. Arapça, Farsça, edebiyat, tasavvuf, müzik ve hat öğrendi.

Sadrazam Mehmet Ali Paşa ile evlenmesi uygun görülerek 28 Nisan 1845’de nikâhları kıyıldı. On dokuz yaşındaydı. Ertesi yıl muhteşem bir düğünle evlenmişlerdi. Kocasına aşıktı. Şimdi Fındıklı’da Mimar Sinan Üniversitesi’nin bulunduğu yerdeki Neşetâbâd Sarayı Âdile Sultan’a tahsis edildi. Zaman zaman Kuruçeşme’de Esma Sultan’dan kalan yalıda, Kâğıthane, Çırağan, Validebağı ve Kandilli’deki saraylarda oturdu.

Kızı Hayriye Sultan’ı 1865’de İşkodralı Mustafa Şerifî Paşazâde Rızâ Bey’le evlendirdi. 1869’da Adile Sultan’ın Mehmet Ali Paşa’nın ilk evliliğinden olan üvey oğlu Müşîr Mahmut Ethem Paşa, Türk müziği repertuvarını toplayan ünlü bir müzisyendi. Adile Sultan’ın yeğeni Rehâ Sultan ile evlenmişti.

Aile bağları kuvvetli, dindar ve alçakgönüllü bir Osmanlı kadını olan Adile Sultan, yaşadığı sürece beş padişah gördü. Adile Sultan'ın en önemli özelliklerinden biri Osmanlı Hanedanından Divan tertip etmiş olan tek kadın şair olmasıydı.

Adile Sultan üç çocuğunu arka arkaya kaybetmenin yanı sıra babası II. Mamut’u, kardeşi Abdülaziz ve kocası Mehmet Ali Paşa'yı da birbiri ardına ebedi aleme yolcu etmişti. Tüberküloz hastalığına yakalan kızı Hayriye Sultan'ın hastalığı Validebağ Sanatoryumunun yaptırılmasına vesile olmuştu. Kısa bir süre sonra kızı Hayriye Sultan'ı da kaybeden Adile Sultan kendisini insanlığa hizmete, hayır işlerine ve ibadete vermişti.

Adile Sultan, Nakşibendî tarikatına bağlandı. Fındıklı’daki sarayı âlim ve şeyhlerin toplanıp sohbet ettikleri, muhtaç ve fakirlerin her zaman başvurduğu bir yer olmuştu. 1851-92 yılları arasında on dört vakıf kurmuştu.

Adile Sultan doğumundan sonra annesini, çocukken babasını, kardeşlerini, eşini ve kızlarını kaybetmesine çok üzülmüştü. Bu üzüntü ile yazdığı şiirde şunları söylüyordu:

Dervişim, kendi başıma yine sultân gezerim

Âlem-i aşkda seyyâh olup her ân gezerim

Pâdişâh saltanât-ı dehr için kayd çeker

Kayd-ı nâmâsu geçip, ben dahî uryân gezerim

Ne safâdan geçerim vaz, ne cefâdan hâzerim

Emr-i teslîm-i rızâ mülkünü seyrân gezerim

Kimsenin hayrı ile şerrine yokdur nazarım

Serseriyim geleli âleme hayrân gezerim

Ne dilimde olur evrâd ne elimde tesbîh

Ne velîyim, ne deliyim yine vîran gezerim

Gâh olur kendimi idrâk ile efgân ederim

Gâh isyânım anıp derd ile nâlân gezerim

Gâh Mecnân gibi dağlar aşarım Âdile ben

Aşka sâzân olup, gamla perîşân gezerim

Adile Sultan, onuncu kuşaktan dedesi olan Kanuni Sultan Süleyman'ın şiirlerini “Divân-ı Muhibbi” adı altında bir kitapta toplamıştı. Zamanında basılmamış olan kendi Divan’ının yazma nüshaları Üniversite ve Topkapı Sarayı Kütüphanelerinde bulunuyor. Aruzun yanı sıra hece vezniyle de şiirler yazdı. Özellikle Fuzuli ile Şeyh Galib’e nazireleri ve Yunus Emre tarzında hece vezniyle şiirleri vardı. Şiirlerinin büyük bir bölümü dini - tasavvufi bir nitelik taşıyor, babası, eşi, kızları ve kardeşleri için yazdığı şiirler de geniş bir yer tutuyordu. Şiir yönüyle Mihri Hatun (?-1506), Fitnat Hanım (1842-1911) ve Leylâ Saz Hanım (1845-1936) gibi başarılı şaire olmadı. Şiirlerinde kafiye hatalarına, vezin bozukluklarına rastlayabilirsiniz. Birkaç şiiri bestelenmiş, kendi besteleri de bulunmaktaydı. Onlardan biri hicaz hümâyun makamındaki ilahiydi:

“Gizlice Şaha Buyur / Hane-i Tenhaya Buyur / Sevdiğim Aman Kerem Et / Lutf İle Canane Buyur / Halk Uyur Ağyar Uyur / Ey Gül-i Rana Buyur

Sultan Abdülmecit, kız kardeşi Adile Sultan’a bir saray yaptırmak üzere Kandilli sırtlarında Tophane Müşiri Halil Rıfat Paşa’nın konağını ve bahçesini satın almıştı. Ancak saray daha sonra 1876 yılında Sultan Abdülaziz tarafından yaptırıldı. Adile Sultan Sarayı, ölümünden önce, 1899’da kız okulu olması isteği ile Milli Eğitim’e bağışladı. 1916'dan itibaren Kandilli Kız Lisesi olarak kullanıldı. 1986 yılında yangında harap oldu. Sarayın restorasyonu Sabancı ailesinin katkılarıyla tamamlandı.

Adile Sultan Kasrı, 1853'te Koşuyolu Validebağ korusu içinde, Sultan Abdülaziz tarafından kız kardeşi Adile Sultan'a hediye etmek için Mimar Sarkis Balyan'a inşa ettirildi.

Kandilli’deki sarayı pek çok kültür sanat ve sosyal etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Koşuyolu’ndaki Kasrı, uzun süre yetimhane olarak kullanıldıktan sonra, öğretmenevi yapıldı.

Ömrünün son zamanlarını Fındıklı'daki Sahilsaray'da geçirdi. Şimdi burası Güzel Sanatlar Akademisi olarak kullanılmakta.

Adile Sultan birçok olayı şiirlerinde dile getirerek bir açıdan bir dönem Osmanlı Tarihi’ne ışık tutmuştu. Örneğin, Sultan Abdülaziz, intihar mı etti, öldürüldü mü sorusu tartışılır. Adile Sultan’ın kardeşinin arkasından yazdığı şiiri okuyanlar, öldürüldüğü kanısına varırlar:

Nasıl yanmam kim, oldu olanlar Şâh-ı Devranâ

Bilinmez oldu hâli, kıydılar ol zıll-i Yezdân’a

O gitdi mülk-i ukbâya, firâkı geçti tâ câna

Saraya velvele saldı, cihânı koydu efgâna

Cihân mâtem tutup kan ağlasın Abdülaziz Hân’a

Meded Allah, mübârek cismi ki, boyandı al kana

Nasıl, hemşîresi bu Âdile yanmaz o Hâkân’a

Ki, kıydı bunca zâlimler karındaşı cihan-bâna

Rızâ vermezdi adl ü şefkati zulm-i müşîrâna

Bütün nâr-ı firâkı saldı, kalb-i ehl-i îmâna

Cihân mâtem tutup kan ağlasın Abdülaziz Hân’a

Meded Allah, mübârek cismi ki, boyandı al kana.

Adile Sultan’ın şiirinden kardeşi Sultan Abdülaziz’in intihar süsü verilmiş bir cinayete kurban gittiği söyleyebilmekteyiz.

Acıların sultanı diyebileceğimiz Adile Sultan, “aile bağları kuvvetli, dindar ve alçak gönüllü bir Osmanlı kadınıydı. Kadınların haremden dışarı açılmalarına öncülük etmişti.

Adile Sultan, çocukların okuması için büyük çaba harcadı. Fakir fukara insanların evlerini mektepleri tamir ettirirdi. Kurumuş olan çeşmelere su getirtmiş, gelinlik kızların çeyizlerini hazırlamış, dindar, hassas ve hayırsever bir insan olarak tanınmış saygı görmüştü. Yardımseverliği ve insan sevgisiyle İstanbullular tarafından çok sevildi.

Bir bayram sabahı, 72 yaşındayken, 12 Şubat 1899'da Fındıklı'da vefat etti. Eyüp Sultan'daki Hüsrev Paşa Türbesi'nde eşinin yanına defnedildi. Böylece iki aşık sonsuza kadar birbirine kavuşmuştu.

Önceki ve Sonraki Yazılar