Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

AH, ŞU BEYAZ TÜRKLER!

 Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Beyaz Türkler hayvanlarınıza sahip çıkın.” dedi ya, bir anda muhalefet “Hepimiz Beyaz Türküz” moduna girdi!

Allah akıl fikir versin!

İktidar ne derse, mümkün olan en yüksek perdeden itiraz etmeyi; 

İktidar ne yaparsa, mümkün olan en çığırtkan gürültü ile daha fazlasını istemeyi muhalefet yapmak sanan bir “akıl” var, Erdoğan’ın karşısında.

Ne yazık ki, bu “akıl sahipleri” çıkardıkları gürültü ile, “birşeyler olacağı” konusunda toplumun önemli bir kesimini de etkileri altına almış durumdalar.

Öyle ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gaziantep’te yaptığı konuşmanın duyulmasıyla birlikte, CHP’nin “militan milletvekili” derhal “Beyaz Türkler” söylemi ile insanları ayrıştıran bir cumhurbaşkanı var!” açıklaması yaptı!

Böylece, “muhalefet saflarında” sanki bu terimi Cumhurbaşkanı Erdoğan bulmuş ve/veya bir kesimi aşağılamak için kullanmış algısı ile cansiperane ve “ölümüne” Beyaz Türkleri savunma operasyonu başlatıldı.

Peki, gerçek böyle midir?

BEYAZ TÜRKLER KİMLERDİR?

Beyaz” Batı’nın ırkçılık sembolüdür. Beyaz olmak, Batı medeniyetinin tasavvurunda, insanlığın geri kalan kısmına karşı üstünlüktür.

Beyaz Türkler ise, Beyazların emrine girmiş Türkleri ifade eder.

Soner Yalçın, “Beyaz Türklerin Büyük Sırrı” kitabında Beyaz Türkleri ülkedeki komprador sınıfı olarak tarif eder.

Yani, Batı’nın sermaye çevrelerinin ülkemizdeki temsilcileri.

1700’lü yılların sonundan itibaren Osmanlı devletini borçlandırma siyaseti ile yönlendiren İngiliz, Fransız orjinli “mali sermaye” sınıfının topraklarımızdaki acenta görevini yürütenlere Beyaz Türk diyoruz.

Bu kesim, bir tarafta “gayri-müslim” ticaret erbabından oluşurken, diğer tarafta ise, onlara yanaşarak menfaat elde etmeyi uman “yerli işbirlikçi” kesimi de kapsar.

BİR TÜRK NE KADAR BEYAZ OLABİLİR?

Beyaz Türklerin beyazlığı, Michael Jackson’ın ömrü boyunca milyonlarca Dolar ödediği beyazlaşma çabasına benzer, aslında!

Hiçbir zaman, “gerçek beyaz” olamayacaklar, ama “Türk’ün beyazı” olarak kendilerine verilen görevi yerine getireceklerdir.

Michael Jackson 19 yaşında burnunu “düzelttirerek” başladığı estetik operasyonlardan ölünceye kadar vaz geçmedi.

Michael Jackson’ın ömrü boyunca 100’ü aşkın estetik operasyon geçirdiği söylenir.

Botoks yaptırdı, ten rengini açtırmaya çalıştı, yanaklarını kaldırttı, dudaklarını şişirdi, burnunu delikleri kapanacak denli küçülttü...

Vs. Vs.

Kimi yakınları kendisine idol olarak benimsediği Diana Ross’a benzemek için, kimileri de nefret ettiği babasına benzerlikten kurtulmak için estetik operasyonları yaptırdığını öne sürdü.

Gerçekte ise, Michael Jackson hiçbir zaman “beyaz” olamayacak bir beyazlaşma arzusunun esiri olmuştu.

Michael Jacson’ın “beyazlaşma serüveni” aslında psikolojinin incelemesi gereken bir durum.

Ancak, insanlık tarihinden beri var olan, “sahip olmaya çalışan köle” sendromu ile açıklamaya çalışırsak, Beyaz Türkleri, halka karşı “beyaz”, Batı sermayesine karşı “Türk” olmak durumundaki bir imtiyazlı sınıf olarak tanımlayabiliriz.

BEYAZ TÜRKLERİN KÜLTÜRÜ

Aslında, ne “gerçek beyaz”, ne de Türk olan “Beyaz Türkler” topluluğunu en iyi ifade eden cümlelerden birisi, Fransız tarihçi Claude Cahen’e aittir. Cahen’e göre, “Modern Türkler, atalarının göçebe olmasından bir eziklik duyarlar.” Cahen, burada “modern” ile Batı’ya öykünen, Batı’yı örnek alan kesimi ifade ediyor.

Bu “ezikliği” Türklük konusunda soldan ilk sorgulamaları yapan aydınlarımızdan olan Demirtaş Ceyhun şöyle anlatır:

(Batı’ya) gönderdiğimiz okumuş görevlilerimizin de, artık en büyük övünç nedenleri, kendilerini kimsenin Türk’e benzetememesi olmuştu.

Olur olmaz, “Ayol...” diyorlardı. “Vallahi, Türk'üm diyorum, yine de kimseyi Türk olduğuma inandıramıyorum.

Hayır, siz Türk olamazsınız diyorlar da başka bir şey demiyorlar, kardeş.” diye övünüyorlardı genellikle.

Osmanlı döneminde başlayan “Batılılaşma” kültürel alanda da, kısa sürede kendisini inkar eden, kökenini kurtulmak gereken bir yük olarak saklayan bir insan kitlesi yarattı.

Beyaz Türklerin, Profesör Cahen’in dikkat çektiği ezikliği, zaman içerisinde “Türk olan her şeyden nefret eden” bir tepkiye dönüştürdüğünü söylemek gerekiyor.

Cahen’in ve Ceyhun’un tespitlerinin bugün daha ötesindeyiz.

YENİ BARBARLIĞIN TEMSİLCİLERİ BEYAZ TÜRKLER

Yaklaşık 15 bin yıl önce ve büyük ihtimalle Türklerin ataları köpekleri evcilleştirdi.

Amerika kıtasındaki köpeklerin de Doğu Asya kökenli olduğu konusunda pek çok bilimci hemfikir.

Köpek, at gibi hayvanları ilk evcilleştiren toplulukların, aynı zamanda bu hayvanlarla geliştirdikleri bağın da köklü ve farklı bir kültür ortamı yaratması kaçınılmazdır.

Nitekim, Türkler çoğu kez, evcil hayvanlara da aile üyesi muamelesi yaparken, dikkate almamız gereken tam da bu kültürel ilişkinin tarihsel derinliğidir.

Ancak, ömrünü Türk olmaktan kurtulmaya vakfetmiş birisinin bu köklü kültürü de reddetmesi ve hayvanlarla ilişkide Batı örneğine göre davranması olağandır.

Nitekim, son yıllarda çoğalan evlerde hayvan besleme ile ilgili davranış modelleri ve tartışmalara baktığımızda, Batılı bakış açısını net olarak görebiliriz.

Evcil hayvanlar Beyaz Türkler için artık, para ile satın alınan ve ödenen bedeli ölçüsünde değer biçilen meta haline dönüştü.

Çocukların sosyalleşmesine katkı, yalnızlık giderici, sevgi eksikliğini tamamlayıcı, statü kazandırıcı, gösteriş vb. gibi insan bencilliğinin en vahşi alanlarında istismar edilen evcil hayvanların uğradığı vahşet ise, “hayvanseverlik kriteri” olarak sunuluyor.

Küresel ölçekte 300 milyar Doları aştığı tahmin edilen “pet ürünleri pazarı”nda Türkiye’nin toplam hacminin ise 1 milyar Dolar sınırında olduğu söyleniyor.

Beyaz Türklerin hayvanlara yaşattığı vahşetin en dikkat çekici göstergelerinden birisi ise, pet ürünleri pazarı”nın yıllık büyüme ortalaması yaklaşık % 15 civarındayken, salgın dönemi ile birlikte % 50’ye çıkması.

SOKAK HAYVANI YOKTUR, SOKAĞA ATILMIŞ HAYVAN VARDIR!

Son olarak, şu Beyaz Türk yalanını da bertaraf edelim:

Ülkemizde, sokak hayvanı sorunu yoktur.

Ama, Beyaz Türklerin çeşitli nedenlerle edinip, sonra da sokağa attığı hayvanlar sorunu vardır.

Kişisel eksikliklerini hayvanlar üzerinden tamamlama/giderme yoluna başvuran Beyaz Türkler, barbarlıklarının neden olduğu büyük bir sorun yaratıyorlar.

Tatil beldelerinde her yıl terk edilen on binlerce hayvan, büyük yerleşim bölgelerinde çeşitli nedenlerle sokağa atılan hayvanlar ülkemizde ciddi bir soruna dönüşmüş durumda.

Bir yanda belediyeler, diğer yanda hayırsever vatandaş girişimleri ile, Beyaz Türklerin terk ettiği hayvanların beslenme, barınma, sağlık ve diğer sorunlarının çözümü için milyarlarca TL harcanıyor.

Bazı belediyelerin imkansızlıkları nedeniyle, kamyonlara doldurdukları sokağa atılmış hayvanları başka belediye sınırlarına götürüp bıraktıklarını biliyoruz.

Bütün bu gerçekler ayan beyan ortada iken, ülkemizde yeni bir barbarlığın yaratıcısı ve sebebi Beyaz Türkleri savunmaya kalkışmak ve bunu da Erdoğan karşıtlığına eklemlemek, siyaseten aptallık, ama insani açıdan ise, kabul edilemez, büyük bir sorumsuzluktur.

Mağdurları savunması ve sahiplenmesi beklenen muhalefetin, tam tersine ülkenin en imtiyazlı, en sorumsuz ve en barbar kesimlerinin sözcülerine dönüşmesi ibretlik bir durumdur.

Hükümetin yapması gereken ise, hayvan sahipliğini kontrol altına almak ve özellikle de hayvan istismarı alanında ağır hükümler içeren yasal düzenlemeleri vakit geçirmeden hayata geçirmek olmalıdır. 

Önceki ve Sonraki Yazılar