Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

AK PARTİ DAĞILIYOR MU?

Biliyorum, sadece başlığı okuyunca, sinirlenip okumayı bırakacaklar var! Ama, biz sabırlı okuyucu ile devam edelim.

AK Parti ciddi bir sıkışıklık içerisinde. Recep Tayyip Erdoğan’ın her hafta neredeyse 10 il-ilçe kongresi toplaması da fayda etmiyor. Çevrimiçi kongrelerde biraraya getirdiği kalabalıkların “taşıma kalabalık” olduğunu bilmesi gerekiyor.

AK Parti özellikle de, 15 Temmuz sonrasında hızla “tek adam” yönetimine bırakıldı. Eski yol arkadaşlıkları ve ittifaklar bozuldu. Yerine ise, parti içerisinde bir şey konulamadı. Hatta, Ak Parti Genel Başkanı olarak, Erdoğan’ın parti içerisinde yeni kanaat önderlerinin çıkmasını istemediğini veya engellediğini de söyleyebiliriz. Böyle olunca da, AK Parti, devlet memurluğu gibi iş yapan kadroların yönettiği bir parti haline geldi!

Halbuki, Türk sağının sola kıyasla en önemli avantajı, kendisini sürekli yenileyebilmesindedir.

Türkiye siyasi tarihinin ortaya çıkardığı bir sonuç olarak, Türk sağı sürekli kendisini yenilemek zorunda kaldı.

Demokrat Parti Adalet Partisi’ne dönüştü. Adalet Partisi ise Doğru Yol Partisi’ne dönüştü. Bu dönüşümler sürekli yeni kadrolar bulmayı, yeni liderler yetiştirmeyi zorunlu kıldı.

Öte yandan, 12 Eylül darbecilerinin siyasi hayata müdahelesiyle hayat bulan ANAP ise, Türk sağına yeni bir ittifak anlayışı getirdi. DP ve AP merkez sağı temsil ederken, esas olarak bürokrasi + İstanbul burjuvazisi siyasi yönü belirliyordu. Ancak, ANAP bu iki kuvvetin dışında kalan sınıflara daha fazla imtiyaz alanı bıraktı. Anadolu’da yeşeren milli burjuvazi, toprak ağaları ve tarikatlar gibi feodal zümreler ANAP ile daha görünür temsiliyet kazandılar.

AK Parti, esas olarak ANAP’ın ittifaklar çizgisini sürdürdü. Farklı eğilimlerin görece özerk koalisyonu olarak var olan parti, ülkenin büyük bir kesiminde sempati yarattı. Öyle ki, AK Parti dışındaki tüm sağ siyasi partiler siyasetin dışına itildiler ve marjinalleştiler.

Millet İttifakı ile hayat öpücüğü verilen Saadet Partisi, İYİ Parti ve Demokrat Parti’yi saymazsak, sağda yeniden küllerinden doğan tek parti MHP’dir. MHP ise, hayatta kalmasını toplumsal değil, ideolojik temsiliyetine borçludur.

Bugün geldiğimiz noktada, Ak Parti kendi kuruluş felsefesini ve ittifaklar sözleşmesini çiğniyor görüntüsü veriyor.

İlk önce, Erdoğan, Arınç, Gül ve Şener dörtlüsünün topluma verdiği pozitif mesaj ortadan kaldırıldı. Ak Parti ilk kurulduğunda verilen mesaj farklı toplumsal kesimlere hitap eden 4 liderin ortaklaşmasıydı. Ancak, hızla bu imaj silinirken, örgüt sadece bir tek liderin partisi görünümü kazandı.

Bugün, geldiğimiz noktada Abdüllatif Şener dışında kalanlar tamamen siyaset dışına itildi. Ne Arınç ve ne de Gül siyasi hayatta herhangi bir iddia sahibi olacak konumda değiller.

Ancak, burada sorun bu kurucu liderlerin parti ve siyaset dışına itilmesi değildir. Asıl sorun, parti içerisinde kadro değişikliğinin gerçekleşmesi esnasında ortaya çıkan boşlukları dolduran siyasetçilerin profili sorunudur. Bugün artık AK Parti, en tepedeki ikinci adamın dahi memurlaşmış bir yönetimi benimsediği, “beyefendi”nin emirlerini yerine getirmek dışında yükümlülüğü ve sorumluluğu olmadığı durumu ile karşı karşıyadır.

Ancak, durumu daha da vahim hale ve kanaatimce, AK Parti’yi de toplumla karşı karşıya getiren nokta ise, Erdoğan ile AK Parti arasında açılan “Beştepe duvarı”dır.

Beştepe kadroları devleti yönetirken, AK Parti örgütlerinin eskisi gibi, devlet yönetiminde etkili olamadıkları görülüyor. Ancak, bu ilişkinin tersinden de geçerli olduğunu; yani, Beştepe’nin de AK Parti örgütlerini yönetemediğini eklemez isek, hatalı bir değerlendirme olur.

Hatta, bugün AK Parti örgütlerini saran karamsarlık, kendi başının çaresine bakma arayışı, kimi yerlerde ayyuka çıkan yolsuzluk ve irtikap olayları, il veya ilçelerde çeteleşmeye yol açabilecek özerk hakimiyet alanları kurulması gibi görüntülerin asıl kaynağının, Beştepe’nin AK Parti üzerindeki yönetim ve kontrol egemenliğini yitirmesi olduğunu söyleyebiliriz.

Türk sağının en güçlü yanı olan, parti içerisinde farklı kanaat önderlerinin varlığına izin verilmesinin terk edilmesi ve 15 Temmuz sonrasında, elbette ki, milli güvenlik kaygıları ile yönetimin aşırı merkezileştirilmesi AK Parti’nin önüne bugün aşılması güç sorunlar biriktirmiş durumdadır.

Görüldüğü kadarıyla, hem tarikatlar ve hem de Anadolu burjuvazisinin önemli bir kesimi ciddi arayışlar içerisindedir. Özellikle de, Ali Babacan’ın yeniden ANAP’ın ve AK Parti’nin ilk çıkışı dönemine benzer söylemleri öne çıkarmasının, AK Parti örgütlerinde ve kimi toplumsal kesimlerde kafaları karıştırdığı da çok açık olarak görülüyor.

Elbette, AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu sorunlara nasıl müdahale edeceğini gördükten sonra, daha net öngörülerde bulunmak mümkün olacaktır. Ancak, önümüzdeki resime bakarsak; AK Parti’nin dağılmasının da yine ANAP benzeri bir çöküşü andırmasına kimse şaşırmamalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar