Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

ALEVİLERE SORULAR

Öncelikle belirtmem gerekir ki, çağdaş devletlerin ayırt edici özelliği, toplumun tüm üyelerine eşit uygulanan bir hukuk düzeni ile yönetilmesidir.

Ortaçağ devlet yönetiminde insanlar dahil, devlet ve egemenlik sahasındaki her şey hükümdara aittir. Devlet ve “içindekiler” hükümdarın mülküdür.

Hükümdar hem kendisi ve hem de seçtiği özel kişilere çıkardığı fermanlarla yetkiler verir veya daha önce verdiği yetkileri kısıtlayabilir.

Hukuk devleti ise, erki üç ana kola ayırır ve yasama, yürütme ve yargı için düzenlenen hukuk kuralları bu organların işleyişini belirler.

Dolayısıyla, bir hukuk devletinde ne talep edilirse edilsin, bu, devletin varlığını ve işleyiş şeklini belirleyen hukuk kuralları içerisinde olmak zorundadır.

Aleviler de, bir hukuk devleti olduğunu Anayasa’ya yazmış olan Türkiye Cumhuriyeti içerisinde bir talepleri var ise, bunu var olan hukuk normu içerisinde oluşturmalıdır.

Nasıl ki, örneğin, emeklilikte yaşa takılan mağdurlar, kazanımlarının kendilerine tanınması için var olan hukuk sisteminin çerçevesini kullanıyorlar ise, Aleviler de iddia ettikleri mağduriyetlerini giderecek taleplerini aynı hukuk sistemi içerisinde şekillendirmek zorundadır.

Bu çerçeve içerisinde değerlendirdiğimde, Alevileri temsil iddiası ile bir araya gelen 8 kuruluşun hukuk devleti sistemi içerisinde çözülebilecek talepler listesi ortaya koyamadıklarını görüyorum.

Hatta, daha da vahim olan bir gerçeği belirtmek gerekirse, bu kuruluşların hukuk devleti sistemini göz ardı ettiklerini de söyleyebilirim. Elbette, böylesi bir durum sadece karmaşa yaratır ve Alevilerin sorunlarının çözülmesi yolunda bir ilerleme sağlanması mümkün olmaz.

ALEVİLERİN HUKUK SORUNLARI NELERDİR?

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç” edinmesi Anayasa’mızın 136. maddesi ile emredilmiş, 633 sayılı kanunda ise, mezhep farkı gözetmeksizin “İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere” kurulduğu görülüyor.

Ancak, var olan haliyle, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın İslâm inancının Sünnilik dışındaki yorumları olan Caferilik, Alevilik, Nusayrilik gibi inançları benimseyen T.C. vatandaşlarına herhangi bir hizmet götürmediği konusunda genel bir mutabakat söz konusudur.

Burada, neden böyle olduğunu tartışacak değilim. Ancak, durum tespiti, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın devlet hizmetlerinin Alevi ibadethanelerine ulaştırılması ve Alevi inançlıların “vatandaşlık hakkı” olan hizmetlerin görülmesini düzenlemek üzere Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı idari yapısının kuruluşundaki temel gerekçeyi anlamamızı sağlayacaktır.

Açık olarak Anayasa’mızın 136. maddesi ve 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakında Kanun ile din işlerinin yürütülmesi ve din hizmetlerinin görülmesi devlet görevi olarak tanımlanmıştır. Bunun anlamı şudur: Tüm ibadet hizmetleri gören organizasyonlar sadece devlet kurumu olarak kurulabilir.

Son 30 yılda hızla çoğalan Alevi ibadethaneleri, hukuksal olarak “yasa dışı” olduğu halde, hukuk zemininde bir çözüm bulunamadığı için, “göz yumulan” kuruluşlar olarak hizmetlerini gördüler.

Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı öncelikle bu hukuksal garabeti ortadan kaldırırken, Alevi inançlı yurttaşlarımızın yasal hakkı olan devletten hizmet alma hakkını kullanmasını da teminat altına alıyor.

Tam da bu nedenle, Alevi inançlı vatandaşların kendi sorunlarına daha fazla eğilmek, araştırmak, gerçekleri öğrenmek sorumluluğu doğuyor.

Bu yazıda ortaya attığım sorular ve cevapları, sosyal medyada yaratılan bilgi kirliliğini, çarpıtmaları ve yanlış yönlendirmeleri ortaya çıkarıp, sağlıklı kanaatlerin oluşmasına katkıda bulunmak amaçlıdır.

TORBA YASA GERİ ÇEKİLSİN Mİ?

TBMM Genel Kurulunda, cemevlerine yönelik düzenlemeleri de içeren Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin tümü üzerindeki görüşmeler 8 Kasım’da tamamlandı.

Meclis tutanaklarına göre, CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel ve CHP Grubu adına konuşan İstanbul Milletvekili Emine Gülizar Emecan cemevleri ile ilgili düzenlemelerin Anayasa’ya aykırı olduğunu iddia ettiler. Her iki milletvekilinin görüşlerine temel olan açıklamayı TBMM Anayasa Komisyonu CHP Grup Sözcüsü ve İstanbul Milletvekili İbrahim Kabaoğlu daha önce ifade etmişti.

Kabaoğlu dahil, her iki milletvekilinin itirazının temelinde, devletin din işleri görevini Diyanet İşleri Başkanlığı’na vermesi düşüncesi vardır. Bu düşünceyi Milletvekili Emecan, konuşmasında “Diyanet İşleri Başkanlığınca yapılması gereken düzenlemeler maalesef Kültür ve Turizm Bakanlığı çatısı altında yapılıyor.” diyerek ifade etmişti.

Yani, daha açık bir ifade ile, CHP aslında Alevilerin ayrı bir kurum altında örgütlenmesini Anayasa’ya aykırı bulmakta, dolayısıyla Anayasa ve 633 sayılı kanuna uygun olarak Diyanet İşleri Başkanlığı altında temsil edilmelerini istemektedir.

CHP’li milletvekilleri bilmiyor olabilir, ben hatırlatayım; Aleviler uzun yıllardır DİB çatısı altında temsil edilmeyi kabul etmiyorlar. 2011 tarihli Alevi Çalıştayları Nihai Raporunu okumaları, sayın milletvekillerinin bu konuda ikna olmalarını sağlayacaktır.

HDP Mersin Milletvekili Rıdvan Turan ise, ANKA Haber Ajansı’nın baştan sona canlı yayınladığı bazı Alevi örgütleri tarafından TBMM önünde yapılan basın açıklamasında böyle bir olay olmadığı halde, orada bulunan vatandaşlara biber gazı sıkıldığını iddia etti!

Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin oylandığı 15 Kasım günü söz alan HDP Antalya Milletvekili Kemal Bülbül ise, konuşmasında torba yasanın cemevleri bölümünde yer alan maddelerin içeriği ile ilgili herhangi eleştiri getirmeyerek, kürsüde Pir Sultan Abdal'a ait olan "Gelin canlar bir olalım" türküsünü söyledi.

Torba yasada Alevileri ilgilendiren değişiklikleri bir kez daha belirteyim:

1- 3194 sayılı İmar Kanunu’na imar planlarının tanziminde cemevleri inşa edilmesi için de yer ayrılması ekleniyor.

2- 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’na ek madde ile “cemevi yapmak” belediyelere yükümlülük getiriyor.

3- 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’na yapılan ekleme ile, Alevilere ait tarihi binaların yapım, bakım, onarım görevi veriliyor.

4- 5393 sayılı Belediye Kanunu’na yapılan ek ile, cemevleri inşa etmek belediye görevleri arasına giriyor.

5- 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’na yapılan ek ile cemevlerinin aydınlatma giderlerinin karşılanması Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bırakılıyor.

Görüldüğü üzere, cemevlerinin yapım, bakım ve onarımı, elektrik ve su gibi ihtiyaçlarının karşılanmasının yasal dayanağı oluşturulmak üzere yapılan değişikliklerde CHP ve HDP milletvekillerinin itirazlarında Alevilerin taleplerini ifade eden bir husus bulunmuyor.

HDP Milletvekili Rıdvan Turan’ın “bizler bu meseleyi politik bir mesele olarak görüyoruz. Bizim açımızdan ne su ne elektrik meselesidir; ne başka bir şeydir.” sözleri ise, aslında malumun açıklanmasından başka bir şey değildir.

ALEVİLERE EŞİT YURTTAŞLIK VERİLSİN Mİ?

12 ve 13 Kasım tarihlerinde Almanya’nın Köln şehrinde ve İstanbul’un 3 ilçesi ile Ankara’da hem torba yasayı ve hem de Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kurulduğu ilan edilen Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kimi Alevi örgütleri tarafından protesto edildi.

Bu protesto etkinlikleri, katılımların parmakla sayılacak düzeyde olmasıyla dikkati çekti. Alevi inançlı yurttaşlarımız bu örgütlerin meselesinin, HDP’li vekilin de itiraf ettiği gibi, “politik bir mesele” olduğunu anlamıştı.

Tabelasında Alevi yazan 8 koca çatı örgütün onlarla, yüzlere ifade edilen bir kalabalığı ancak toplayabilmesi, Aleviliğin politik amaçlar için istismar edilmesine olan tepkinin ifadesidir.

Ancak, burada bu protestoların temel sloganı olan “eşit yurttaşlık” konusuna bakalım.

PKK ve HDP uzunca bir süredir, Kürt sorunu ile eşit yurttaşlık talebini birleştiriyor. Onlara göre, Kürt sorunu eşit yurttaşlık ile çözülür. PKK ve HDP’nin eşit yurttaşlık kavramından anladığı ise, Anayasa’mızdaki Türk tanımının “vatandaşlık bağı” olarak tarif edilmesinin terk edilmesidir.

Küreselci emperyalistlerin ulus devletlerin hukuk zeminini ortadan kaldırmak için yarattığı toplumsal kimliklere bölmek stratejisi doğrultusunda, ABD’de herkes “Amerikalı”, Fransa’da “Fransız”, Almanya’da “Alman” olabilir, ama Türkiye’de Türk olamaz!

Ancak, tabelasında Alevi yazan örgütlerin bu talebi tartışmasız benimsemeleri, bir yandan PKK ve HDP programını “kopyala-yapıştır” mantığı ile üstlenmeleri ile istismara son derece açık olduklarını kanıtlarken, diğer yandan da, Alevileri savunmak, Alevilerin taleplerinin gerçekleşmesi için mücadele etmek gibi vasıflardan bir hayli uzak olduklarını da gösteriyor.

Nasıl olduğunu açıklayayım:

Hukuk devleti çerçevesinde eşit yurttaşlık talebi, var olan herhangi bir “ayrıcalıklı” konum elde etmiş topluluk ile aynı haklara sahip olmak şeklinde anlaşılır.

O halde, Aleviler için eşit yurttaşlık talep etmek, Sünni inançlı yurttaşlarımızla aynı haklara sahip olmak ve aynı hizmetleri almak demektir.

Peki, soralım; gerçekten Diyanet İşleri Başkanlığı içinde temsil edilmek istiyor musunuz?

Gerçekten, DİB benzeri bir kurumu Aleviler için istiyor musunuz?

Gerçekten Sünni inançlı vatandaşlarımızın hak ve hizmetlerinin aynısını almak istiyor musunuz?

Bütün bu sorulara başka platformlarda hayır dedikleri için, bu örgütlerin ciddiye alınır bir yapılarının olmadığını da rahatlıkla söyleyebilirim.

Esasen, tek başına bu talep dahi, bu örgütlerin Alevilerin sorunlarının çözülmesi gibi bir dertlerinin olmadığını kanıtlıyor.

ZORUNLU DİN DERSLERİ KALDIRILSIN MI?

Bir diğer önemli konu da, zorunlu din derslerinin kaldırılması talebidir.

Öncelikle altını çizerek belirtmeliyim ki, zorunlu din derslerinin kaldırılması tek başına Alevilerin bir talebi olamaz. Bu konu, bütün Türkiye’yi etkileyen ve toplumsal uzlaşma ile karar verilecek bir konudur.

Bu bakımdan, bu örgütlerin zorunlu din derslerinin kaldırılması genel talebini, Alevi inançlı yurttaşlarımızın özel talebi olarak öne sürmesi, siyasi açıdan son derece yanlıştır.

Bu örgütlerin bu taleplerini toplumun farklı kesimlerini temsil eden sivil toplum örgütleri ile paylaşmayışları, daha büyük toplumu kucaklayan ortak talebe dönüştürme noktasında herhangi bir girişimde bulunmayışları, özünde bu örgütlerin bu noktada da samimiyetsizliklerini ortaya koyan bir başka kanıttır.

Öte yandan, din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin zorunlu hale getirilmesi ile Alevi inançlı öğrencilerin sorun yaşadıklarını, ait olmadıkları bir mezhebin uygulamalarına zorlandıklarını biliyoruz.

Mevcut iktidar, din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin zorunlu olmaktan çıkarılmasına taraftar değil. Ancak, iktidar, konunun AİHM’e götürülmüş olmasından da etkilenerek, 2005’ten başlayarak 2011’e kadar Alevi akademisyenlerin ve inanç önderlerinin de katıldığı çeşitli komisyonlarda Alevilik-Bektaşilik de eğitim programına dahil edilerek, sorunu aşma yoluna gitti.

Son olarak, 2018’de Talim Terbiye Kurulu tarafından hazırlanan bir yönerge ile, bu ders kapsamında Alevilik-Bektaşilik bağlamında hangi ünite ve konuların yer alacağı da belirlendi.

Örneğin, Doç. Dr. Ali Kuzudişli tarafından hazırlanan 12. sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitabında 5 ünite var: 1) İslam ve Bilim, 2) Anadolu’da İslam, 3) İslam Düşüncesinde Tasavvufi Yorumlar, 4) Güncel Dini Meseleler, 5) Hint ve Çin Dinleri.

160 sayfa tutan ders kitabında yer alan 5 ünitenin ikisinde, toplam 53 sayfada Alevilik-Bektaşilik ile bağlantılı konular ele alınıyor. Doğrudan Alevilik-Bektaşilik inanç sistemi ve ritüellerinin konu edildiği bölüm ise 22 sayfa.

Sürekli protesto bildirileri kaleme alan örgütlerin, bu durumdan haberli olduklarından kuşkuluyum.

Çünkü, haberli olsalardı, en azından bu derste yer verilen konular, ele alış biçimi, süresi vs konularda tek bir adet dahi olsa önerileri ve/veya talepleri olurdu.

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI KALDIRILSIN MI?

Alevilerin sorunları bağlamında öne sürülen bir başka talep ise Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kapatılmasıdır.

Zaten DİB içerisinde temsil edilmek istemeyen bir kesimin kurumun kapatılmasından ne muradı olabilir, bu açıklanabilir bir soru değildir.

Sadece Alevileri değil, tüm inançları ilgilendirecek şekilde yeni bir yasal düzenleme talep etmek, anlaşılır ve gerekçelendirilebilir. Ancak, aynen zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri konusunda sorduğumuz soruyu burada da sorabiliriz:

Tabelasında Alevi yazan 8 örgüt Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılması için herhangi bir toplumsal uzlaşı arayışında mıdır?

Bu sorunun cevabı, tek kelime ile hayır!

Kaldı ki, Anayasa emri ile ve özel yasa ile kurulan bir kurumu ancak Anayasa değişikliği ile kaldırabilirsiniz.

Anayasa değişikliklerinin nasıl yapılacağının hukuki yolu ise, çok açıktır.

Ya, TBMM tam sayısının beşte üç oranında evet oyu ile, ya da halk oylaması ile Anayasa değişiklikleri yapılabilir.

O halde, şu soruyu samimi olarak her Alevi inançlı yurttaşımızın sorması gerekiyor:

Tabelasında Alevi yazan bu örgütler, sadece Alevileri ilgilendiren sorunlara neden odaklanmıyorlar ve kabul ettirilmesi neredeyse imkansız veya sadece büyük toplumsal uzlaşılarla mümkün olacak talepleri öne sürüyorlar?

Önceki ve Sonraki Yazılar