Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

ALEVİLERİ TÜRKİYE’DEN KOPARMAK MÜMKÜN MÜ?

Ak Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Ulusal Kanal muhabiri Seda Akyüz'ün Almanya'daki Alevilik girişimiyle ilgili sorusu üzerine, "Alevileri Türkiye'den koparma faaliyetinin bir parçasıdır" ifadelerini kullanmış.

Bu cevap üzerine muhabirin, ‘Peki, siz Alevileri Türkiye’den koparma faaliyetini önlemek için ne yapmayı düşünüyorsunuz?’ diye sormamış olduğunu varsayıyorum. Çünkü, haberin devamında, konuya ilişkin başka bir ifade yok.

Sayın Ömer Çelik, Almanya devletinin egemenlik sahasında yaşayan Aleviler için yasal bir düzenleme getirilmesini neden “Alevileri Türkiye’den koparma faaliyeti” olarak değerlendirdiğini uygun görürse açıklar.

Ancak, örneğin, Suriyeli göçmenlerin ülkemizde yaşama koşullarının yasal bir çerçeveye kavuşturulmasını talep etmek de, bu göçmenleri Suriye’den koparmak faaliyeti mi olacaktır, bunu da birlikte düşünmesini tavsiye ediyorum. Veya, ülkemizde yaşamaları ve inançlarını uygulamalarını yasal bir çerçeve ile düzenlediğimiz Ortadoks Rumları Türkiye, Yunanistan'dan koparmış mı oluyor? Vs.

Küçük bir not olarak şunu eklemek isterim ki, 1000 yıldır koparılamayan bir topluluğun, bir yasal düzenleme ile koparılacağını varsaymak, kanaatimce, Alevileri hiç tanımamış olmakla eş değerdir.

Esasen, her ülkenin kendi egemenlik alanında yaşayan topluluklarla ilgili yasal düzenlemeler yapması, devlet olmanın gereğidir.

Devlet, kendisi bir toplumsal sözleşme değil midir?

Sayın Çelik, Alevilerle ilgili Almanya’nın bir eyalet hükümetinin yasal düzenleme getirmesinin de “devlet otoritesi” kavramı içerisinde meşru bir hak olduğunu bilmez mi?

Muhabirin yine sormadığı, ama tüm Alevilerin merak ettiği başka bir soruyu ben buradan Sayın Ömer Çelik’e sorayım:

Peki, madem ki, yabancı bir ülkenin kendi egemenlik sahasında yaptığı yasal düzenleme Alevileri Türkiye’den koparma faaliyeti ise, neden Ak Parti hükümeti Alevileri Türkiye’ye bağlayacak bir yasal düzenleme hazırlamıyor?

ÖMER ÇELİK’İN SÖYLEYEMEDİĞİ

İşin gerçeği şu ki; Aleviler söz konusu olduğunda, Ak Parti’nin “topu taca atma” maharetine defalarca tanık olduk.

Son olarak, 2010’da; “açılım ruhu” daha Ak Parti’yi terk etmediği dönemlerde, bizzat Faruk Çelik’in de sahiplendiği, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde kurulması önerilen ‘Mezhepler Müdürlüğü’ önerisini hatırlar mı, Sayın Çelik?

Kabul buyurursa, ben hatırlatayım. Hürriyet gazetesinin 12.08.2010 tarihli, Nuray Babacan tarafından yazılan haberine göre, Ak Partili Devlet Bakanı Faruk Çelik’e bir rapor sunuldu.

Alevi kökenli hukukçuların da olduğu komisyonun raporunda, cemevlerinin statüsüne ilişkin çeşitli öneriler ... şöyle yer aldı: “İbadethanelere tanınan olanaklardan cemevleri de yararlansın. Konu Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde değerlendirilsin. Diyanet’e bağlı bir kurul oluşturulsun. Cemevleri ‘kamuya yararlı özel hukuk tüzel kişileri’ gibi faaliyet gösteren kurumlar kabul edilsin.”

Haberin devamı şöyle:
Faruk Çelik, cemevleri raporuyla birlikte, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde Mezhepler Genel Müdürlüğü’nün kurulmasını tartışmaya açacak. Genel Müdürlüğe bağlı daire başkanlıklarının her bir mezheple ilgili faaliyet göstermesi, Aleviliğin de bu statüde değerlendirilmesini gündeme getirecek.

MEZHEPLER MÜDÜRLÜĞÜ FORMÜLÜ

1963 yılında, İsmet İnönü başkanlığında kurulan koalisyon hukümetinin yasal düzenleme hazırlayarak önerdiği formül, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde bir Mezhepler Dairesi kurulmasını ve bu şekilde ülkemizde toplumsal karşılığı olan İslam içindeki tüm inanç kollarının temsil edilmesini öngörüyordu!

Bu öneri, özellikle de Nurcu tarikatların kamuoyunu kışkırtması ile hayata geçirilemedi. Hemen ardından da Diyanet İşler Başkanlığı Nurcu olarak bilinen İbrahim Elmalı’ya teslim edildi.

İbrahim Elmalı, Diyanet İşleri Başkanlığı’na atanmasını mum söndü iftirasını çağrıştırarak, “Alevilik sönmüştür” şeklinde değerlendirdi!

O günden beri, Diyanet İşler Başkanlığı’nda tüm Sünni tarikatlar vardır ve tüm olanaklardan faydalanırlar. Ancak, Diyanet’in kapısı Alevilere kapalıdır!

DEVLET İKİ KEZ SÜNNİ YOBAZLIĞA TESLİM OLDU

Lafı eğip bükmeden konuşalım: 1963 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı Sünni mezhebi meşreplilerin denetimine teslim edilmiştir!

Devlet, varlık nedeni olan “toplumsal sözleşme” kavramından ve ruhundan uzaklaşmış, belirli bir alanda imtiyazlı bir toplumsal topluluk yaratmıştır!

Yani, devlet, devlet olmanın gereğini yapmak yerine, tam tersine, kendi ayağına kurşun sıkarcasına, temsil ettiğini iddia ettiği yurttaşlarının bir kısmını, diğerlerine karşı üstün, seçkin ve imtiyazlı bir topluluk haline getirmiştir!

1963’te İnönü’nün koalisyon hükümeti de, 2010’da Ak Parti hukümeti de devletin temsiliyetini üstlendiği tüm yurttaşlarına eşit davranması temel kuralını çiğnemişlerdir.

Yine lafı eğip bükmeden konuşalım: İslam içerisinde bir mezhebin diğerlerine üstün ve imtiyazlı olmasını istemek, uygulamak veya uygulanmasında ısrar etmek mezhepçi yobazlıktır! Ayrımcılık insanlık tarihinde hiçbir zaman barış ve huzur getirmemiştir. Tam tersine, er ya da geç toplumsal barışı zaafa uğratmış ve ardında acı hikayeler bırakmıştır.

ÖMER ÇELİK’İN YAPMASI GEREKEN

Alevilerin temsiliyetini yasal bir düzenlemeye kavuşturmayarak, devlet olmanın gereğini yapmayanların, başka devletlerin yaptığı yasal düzenlemeleri eleştirme hakları ne derece olağan karşılanabilir, bunun takdirini okura bırakıyorum.

Ancak, Sayın Ömer Çelik şunu bilmelidir ki, Türkiye Cumhuriyeti kanunları içerisinde Alevilerin de bir inanç toplumu olarak varlıklarına yasal bir düzenleme getirilmesi, herşeyden önce devlet olmanın gereğidir. Toplumsal barışı ve birliği güçlendirecektir.

Alevilerin yasal bir hüviyet içerisinde temsil edilmesinin olumlu etkileri, sadece Türkiye içerisinde değil, tüm dünyaya yansıyacaktır. Macaristan’dan Uygur illerine kadar olan bölgede Ehlibeyt muhibbi Türkler ve diğer Müslüman toplulukların sevgisi ve muhabbetini kazanmak Türkiye için paha biçilmez bir değerdir.

Barışı ve birliği güçlendirecek bu girişim yerine, sadece Sünnileri ve hatta Sünnilerin içerisinde de belirli tarikatları koruyan ve kollayan bir yapıda ısrarcı olmak, aslında Türkiye’nin geleceğine maraz bırakmak anlamına gelir.

Umalım ki, bu yanlışta ısrardan vaz geçilsin ve Alevilerin ve elbette ki, Sünnilik dışındaki kalan tüm meşreplerin temsiliyeti kamusal hukuk alanında sağlansın.

Son söz: Herkes evinin önünü temiz tutarsa, dünya gülistan olur!

Önceki ve Sonraki Yazılar