Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

ALEVİLERİN YALANSIZ DÜNYASI İÇİN...

Kırsal coğrafyada yetişen pek çok Alevi kökenli çocuk gibi, bize de yalan söylemenin büyük günah olduğu öğretildi.

Büyükbabam Arif Özkan, bu konuda öyle hassastı ki, “yalancının iffeti, namusu olmaz” derdi. Abdullah dedem de, “yalan söyleyeni Hz. Ali de, Hz. Muhammed de sevmez” derdi.

Biz böyle büyüdük. Yalan söylemeyi büyük günah sayan, dürüstlüğü inancın bir parçası olarak kabul eden ve benimseyen bir terbiye aldık.

Şehre taşındığımızda da, bu konuda dikkatli olduk. Alevi inançlı insanların dürüstlüğe verdiği önem, şehirde yaşayan Alevi olmayanlar tarafından da fark edilmiş ve takdir edilmişti.

Malını da, namusunu da gözün kapalı bir Aleviye teslim edebilirsin”, derlerdi. Bunu sayısız kez Alevi olmayanların söylediğine tanık oldum.

Ama, kendilerini “çatı” olarak tarif eden ve tabelasında Alevi yazan örgüt liderlerini izleyince, ya bize verilen bu terbiyenin onlara verilmediğini, ya da onların verdikleri ikrardan çoktan dönmüş olduklarını düşünmeden edemiyorum.

* * *

Bakın, Eylül ayından bu yana hükümetin Alevileri ve Alevi ibadethanelerini ilgilendiren yasa düzenlemeleri gündeme geldi.

İlki, 7421 sayılı, 16 Kasım 2022 tarihinde kesinleşen “Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlara Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” olarak TBMM’ye getirilen torba yasa ile ilgiliydi.

Söz konusu yasada yer alan 8, 14, 16, 16, 17 ve 22 maddelerle, İmar Kanunu, Büyükşehir Belediyesi Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu, Belediye Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanunu içerisinde ilgil maddeler değiştirilerek, devletin cemevlerine vereceği hizmetler yasal bir yükümlülüğe dönüşüyordu.

Ancak, Alevi Bektaşi Federasyonu, Alevi Dernekleri Federasyonu, Alevi Vakıfları Federasyonu, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu, Hacı Bektaş Anadolu Kültür Vakfı, Alevi Kültür Dernekleri, Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri ve bölücü terör örgütünün liderlerini kendisine sembol olarak benimseyen Demokratik Alevi Dernekleri hep birlikte yaptıkları basın açıklamasında aynen şu ifadeleri kullandılar:

Bizim, inancımızı kimse tarif edemez. İnancımız bir torba yasaya sığdırmak istiyorlar, bizler bir kez daha söylüyoruz: Alevilik torbaya sığmaz, inancımızı kimse tarif edemez, tanımlayamaz.

Bu torba yasada Alevilik ile ilgili herhangi bir tanımlama veya tarif var mı?

Burada da paylaştığım görselden okunabilir ki, her aklı başında insanın anlayabileceği gibi, bu yasal düzenlemelerde cemevlerinin ibadethane statüsüne dokunan herhangi bir ifade yoktur.

Peki, olmadığı halde, bu örgüt liderleri neden kamuoyunu ve özellikle de Alevi toplumunu yanıltmak istediler?

* * *

İkinci tepki ise, Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın 9 Kasım 2022’de 112 sayılı kuruluş kararnamesi ile birlikte geldi.

Aynı örgütlerin ortak açıklamasında bu kararnamenin “Aleviliğin tabutuna son çivileri çakma niyeti” olduğu belirtilerek, cemevlerine ibadethane statüsünün inkar edildiği, “kamu gücüyle örgütlenen, kamu gücüyle yeniden üretilen negatif ayrımcılık”ın ifadesi olduğu, “bu oluşum”un “bütün cemevlerinin yönetimini yürütecek” olduğu, “cemevlerinde tüm kontrolü eline almaya hazırlanmakta” olduğu, “dedelerimiz bundan sonra devletten alacağı maaşın hizmetçisi” olacağı öne sürülüyordu!

Halbuki, toplam 7 maddeden oluşan ve her okuma yazma bilenin anlayabileceği netlikte kaleme alınan kararname, söz konusu başkanlığın görev alanını 1) cemevlerinin ihtiyaçlarının belirlenmesi için çalışmalar yapmak, 2) Cemevlerine götürülecek hizmetlerin koordinasyonun sağlamak, 3) Alevilik-Bektaşilik alanında bilimsel çalışmaları yönlendirmek ve üniversitelerle işbirliği yapmak, 4) Alevilik-Bektaşilik alanında yayınlar yapmak ve 5) Alevilik-Bektaşilik alanında eğitim ve kültür faaliyetlerini yürütmek ve desteklemek şeklinde ifade edilmişti.

Bu kararnamenin hiçbir maddesinde cemevlerinin ibadethane statüsünün inkar edildiği veya kurulan Başkanlık tarafından kontrol altına alınıp yönetileceğine dair herhangi bir ifade olmadığı halde, neden bu örgüt liderleri yine kamuoyunu ve özellikle de Alevi inançlı insanları yanıltmak yoluna gittiler?

* * *

8 tabelasında Alevi yazan örgütün kamuoyunu ve Alevi toplumunu yanıltma girişimi bunlarla da sınırlı kalmadı.

Tamamen talebe bağlı olarak cemevlerine personel ödeneği ayrılmasıyla ilgili düzenleme konusunda da büyük bir yanıltma girişimi söz konusu idi.

Alevi toplumunu yanıltma, gerçek dışı bir ifade ile yeni bir boyuta ulaşıyordu. 8 örgütün Başkanlık kararnamesini eleştirdikleri ortak basın açıklamasında şu ifadeleri kullanıyor: “Her kimki rızalığa sırtını dönüp hakkullahı terkederse HAKK MUHAMMED ALİ nuruna sırtını dönmüştür. Üçü birdir, biri üç ve devletin üçün ve birin içinde dördüncü olmasına razı değiliz ve izin vermeyeceğiz.

Daha da vahimi ise, bu konuda Hacı Bektaş Velî Dergâhı postnişinlerinden Veliyettin Ulusoy’un da aynı doğrultuda açıklama yapmasıydı: Ulusoy aynen şöyle diyor: “Beşeriyetin hiçbir hükmü ve kararı, Yol’un tecelliyeti ve sahibini tayin etme kararı üzerinde değildir. Bu nedenledir ki maaş, sigorta, makam, mevki, emeklilik vs. Hak Muhammed Ali Yolu’nu sürenler için geçerli değildir.

* * *

Devlet maaşını vererek dedeleri kendisine bağlamak istiyor, devletin Alevisi yaratılmak isteniyor, Alevilerde Hakullah var, maaş olmaz” ve benzeri itirazların temelsiz ve çarpıtma olduğunu konuşmazsak, yalan üzerine sohbetimiz tamamlanmış olmaz.

Hakullah”, Alevi dedelerine kendi taliplerinin yaptığı ödemedir. Bu ödemenin zorunluluğu yoktur. Miktarı belirlenmemiştir, herkes gönlüne ve imkanlarına göre verir. Ayrıca, para olarak ödeme yapılması zorunluluğu da yoktur. Yeri gelir, bir tabak üzüm de Hakullah yerine geçer.

Esasen, Hakullah dedelerin geçinme yöntemi de değildir. Alevilikte çalışmayan insana saygı gösterilmez. Herkes, emeği ile geçimini temin etmek zorundadır. Hakullah ise, dedelerin taliplerinden topladığı “getiri” olarak, yine ihtiyaç sahibi talipler arasında bölüştürülür.

Öncelikle belirteyim ki, dedelerin ve cemevinde diğer işleri gören personelin ortaçağ yöntemi “Hakullah” yerine, düzenli maaş almasına herhangi bir itirazım yok. 21. yüzyılda, ücretin düzenli zaman dilimlerine pay edilerek ödenmesine itiraz etmek, ancak başka bir çağda yaşamakla açıklanabilir.

21. yüzyılda Hakullah’ın tek ödeme yöntemi olması gerektiğini öne sürenlerin bu fikirlerini ortaçağın karanlığında kaybolmuş selefilere dahi benimsetemeyecekleri üzerine iddiaya girmeye hazırım.

* * *

Kaldı ki, bu itirazları öne sürenlerin hepsi istisnasız olarak, kendi kurumlarında dedelerine maaş veriyorlar!

Örneklememizi daha da genişletelim.

Bu örgütlerin hepsi, istisnasız olarak, karşı çıktıkları iktidarın yönettiği belediyelerden ve bakanlıklardan maaş, hibe, yapım ve onarım ödeneği ve sair ödemeler alıyorlar!

Birkaç örnek verelim ki, iddiamızı nereye dayandırdığımızı okur da anlasın.

Birinci örnek: Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) önceki başkanı ve İnanç Kurulu Başkanı da olan Hüseyin Güzelgül’ün başkanlığını yaptığı, Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri üyesi Alibeyköy Cemevi, AK Parti’nin yönettiği Eyüpsultan Belediyesi tarafından kendisine tahsis edilen 3 maaşlı personele sahip!

ABF bu durumda çoktan “devletin Alevisi” olmuş mudur?

Veya başka bir soru soralım: ABF içerisindeki en öne çıkan örgüt olarak PSAKD önceki Genel Başkanı’na Hollanda Konsolosluğu Hakullah ödemesi mi yapmıştı?

* * *

Peki, 15 yıldır koltuğunu terk etmeyen Ercan Geçmez’in başkanlığını yürüttüğü Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı’nı konuşalım. Vakfın genel merkez binası dahi devletin parasıyla yaptırılmış, ama Geçmez, “devletin Alevisi olmayacağız” diyor!

Pek çok şubesi hem valilikler ve hem de AK Parti belediyeleri tarafından finanse edilen Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı Ercan Geçmez’in Hakullah ile yetindiğine dair şimdiye kadar herhangi bir “işaret” almadım!

O halde, kim inanır bu temelsiz slogana? Ben söyleyeyim; Kadir İnanır bile inanmaz!

* * *

Ya Alevi Kültür Dernekleri (AKD) için ne söyleyelim?

Her şeyden geçtim; 7 Ekim tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Şahkulu Dergâhı’nda açılışlarını yapıp temellerini attığı 11 cemevinin içinde iki cemevi şubesi olan AKD’nin Genel Başkanı İsmet Kurt “dedelerin devletten alacağı maaşın hizmetçisi” olacağını iddia edebiliyor!

AKD şubelerinin pek çok ilde valilikler ve AK Partili belediyeler tarafından verilen her türlü destekten yararlanması bir yana, ABF İnanç Kurulu Başkanı, AKD’nin Mersin Şube Başkanı ve Ali’siz Alevilik propagandacısı Hasan Klavuz’a da bakalım!

Ali’siz Alevilik fitnesini Türkiye’de yayması için Avrupa’dan gönderildiği iddia edilen Hasan Kılavuz, Mersin Büyükşehir Belediyesi’nin MHP’li Başkanı Burhanettin Kocamaz döneminde milyonluk destekler almadı mı? Cemevinin inşaat, bakım-onarım ve sair ihtiyaçları MHP’li Belediye Başkanı tarafından karşılanmadı mı?

* * *

Alevi Dernekleri Federasyonu (ADFE) Genel Başkanı Celal Fırat, torba yasa ve CB Kararnamesi’ne en çok karşı çıkanlardan. Ancak, gerçek hayatta ise, Celal Fırat AK Parti ile “can ciğer kuzu sarması” görüntüsü veriyor!

Fırat, AK Partili Bahçeşehir Belediyesi’nin finansmanı ile cemevi inşaatına girerken, Garip Dede Dergâhı’nın giderlerini belediyelere ödetirken aklına getirmediği “devletin Alevisi” olma tehlikesini, neden Ankara’da tüm bu hizmetlerin tek bir elden yürütülmesini sağlayacak kurumlaşma söz konusu olunca, öne sürüyor, umarım ki, bir cevabı vardır!

Celal Fırat’ın çok sevdiği Bahçeşehir Belediyesi’nin FETÖ’nün projesi olarak bilinen ve Aleviler arasında da büyük tepki toplayan cami+cemevi projesini yeniden canlandırmakla suçlanan bir belediye olduğunu da not edelim!

* * *

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Burada sadece, en önde bağırıp-çağıran örgüt başkanlarından birer örnek vererek, durumu gözünüzün önüne getirmek istedim.

Gördüğünüz gibi, tabelasında Alevi yazan bu örgütlerin hem devletle ve hem de AK Parti ve MHP belediyeleri ile araları pek sıkı fıkı!

Cemevlerinde personellere maaş tahsisi, inşaat, bakım-onarım yardımı, çeşitli projelerin finanse edilmesi gibi pek çok alanda devletin sağladığı tüm imkanlardan faydalanan bu 8 örgütün, “devletin Alevisi olmayacağız” sloganı ucuz bir yalandan öte anlam taşımıyor.

Kendileri Hakullah ile yetinmeyen örgüt başlarının, Alevi din hizmetlerinin devlet tarafından ödenmesine itiraz etmesi ise, komik bile değildir!

Her durumu çarpıtarak sunmalarında, gerçek dışı beyanlarla Alevi toplumunu protestoya yöneltmelerinden, kendileri iktidarın tüm nimetlerinden faydalanırken, Alevilere “devletin Alevisi olmayın” diye sahte öğütler vermelerinden yola çıkarak diyebiliriz ki, bu 8 örgüt liderinin toplum önünde hiçbir inandırıcılıkları kalmamıştır.

Bu örgüt liderlerinin Alevilerin sorunlarını çözmek, hak arama mücadelesinde kazanımlar elde etmek gibi çabaları da, niyetleri de olmadığı açıkça ortaya çıkmıştır.

* * *

Sözü, UNESCO tarafından 2023 yılının “Aşık Veysel'i Anma ve Kutlama Yılı” olarak ilan edildiğini hatırlatarak, büyük ozanın bir şiiri ile bitirelim:

İnsanoğlu doğru yoldan şaşmazdı
İşde hiyle sözde yalan olmasa
Türlü türlü felakete düşmezdi
İşde hiyle sözde yalan olmasa

İstemezdi alış verişte senet
Kafalara yerleşmezdi ihanet
Ne zina olurdu ne çapkın evlat
İşde hiyle sözde yalan olmasa

Ne bir yetim hakkı ne de bir rüşvet
Yanmazdı gönüller olurdu hep şad
Derdim anlatırken denmezdi kapat
İşde hiyle sözde yalan olmasa

Bu güzel sohbette olmazdı fis fis
Çirkin işe meyyal olmazdı nefis
Ne cinayet ne hırsızlık ne hapis
İşde hiyle sözde yalan olmasa

Ortadan kalkardı günah musibet
Aşikar olurdu hak ve hakikat
Herkes için açık olurdu cennet
İşde hiyle sözde yalan olmasa

Tamuda olmazdı kullara ceza
Olsa temiz ahlak ve hüsnü rıza
Hiç şüphe girmezdi gönüle göze
İşde hiyle sözde yalan olmasa

Yalancılar belki kızar bu işe
Yalan ayaktadır çıkamaz başa
Kemlik düşünür mü kardeş kardeşe
İşde hiyle sözde yalan olmasa

Veysel bu yollarda sarfeder nefes
Herkesin elinde gezer bir kafes
Binbir türlü derdi çeker mi herkes
İşde hiyle sözde yalan olmasa

Önceki ve Sonraki Yazılar