Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

ALİMİN ÖLÜMÜ, ALEMİN ÖLÜMÜDÜR

Mevtü’lâlim mevtü’lâlem!

Hz. Muhammed’in sözlerinden olmadığı konusunda geniş ittifak olsa da, “alimin ölümü, alemin ölümüdür” sözü Müslümanlar arasında yaygın bir görüş haline dönüşmüştür.

Nitekim, Allah’ın Resulu’na ilk vahyi olarak bilinen Alâk suresinin de “Oku!” emri ile başlaması, bilgi ve bilgilenmeye İslâm dininde verilen önemi ortaya koyuyor.

Ancak, Allah'ın ezelî sıfatlarından (Esma-i Hüsna) içerisinde de geçen “alim” tek başına “Bir şeyi hakikatiyle idrâk” etmiş olmakla sınırlı değildir.

Buhari’ye göre, Hz. Muhammed, alimleri peygamberlerin varisleri olarak nitelemişti.

Buna göre, alimler bilgi, deneyim ve ön görüleri ile topluma önderlik edecek, yol gösterici olacak insanlardı.

Ve bu nedenle de, İbn Mace’nin aktardığına göre, peygamberler ve şehitlerle birlikte, alimlerin de kıyamet gününde şefaat edeceklerini bildirmişti.

Yani, “alim” sıfatı, tek başına idrâk ile sınırlanmayan, bilgisini paylaşmak ve yol göstericilik işlevi üstlenmek değerleri ile bütünleşik algılanan bir nitelik tanımlamasıydı.

Dolayısıyla, bir alimin ölümü, toplumun yol göstericiden mahrum kalarak yönünü şaşırma ihtimali nedeniyle, alemin ölümü anlamına gelebiliyordu!

TÜRK KÜLTÜRÜNDE BİLGE

Türk kültüründe kolektif bellek kavramı üzerine yapılacak tüm değerlendirmeler, kültürün muhafaza ettiği sembolik anlam dünyasının insanları birbirine bağladığını yadsıyamaz.

Bu çerçevede, Türk kültürünün en eski aktarıcısı olarak destanlar içinde bilge karakterlerin konumu ve anlamlandırılması da son derece önemlidir.

Örneğin, “Atalar kültü” kadim Türk topluluklarında bilgelerin önderliğini yücelten ve tercih eden toplumsal yaşama işaret eder.

Oğuz Kağan destanındaki Uluğ Türük, Türk destanlarında görülen ilk bilge karakteridir.

Oğuz Kağan’ın yanında bulunan ak saçlı, aksakallı ve bilgili rüya yorumcusu Uluğ Türük, kavmini bilgi ve tecrübesiyle belalardan koruyan önder bir kişiliktir.

Yusuf Has Hacib ise, hükümdar (kutlu) kişiye bilgiler derlediği ve ülke yönetiminde uyulması gereken konuları tavsiye eden “Kutadgu Bilig” eserini 1070 yılında Karahanlı hükümdarı Kara Buğra Han’a sunar

Kutadgu Bilig” dört kişinin konuşmalarını içerir: Adalet, “Kün Toğdı” isimli bir hükümdardır. Saadet, “Ay Toldı” adında bir vezirdir. Akıl’ın adı “Ögdülmüş”tür ve vezirin oğludur. Kanaat ve akibet de “Odgurmuş”tur ve vezirin kardeşidir.

Eserin genel hikayesinde, Ögdülmüş, babası Ay Toldı’nın ölümü üzerine Kün Togdı’nın tek güvendiği ve ülkesini emanet ettiği kişi olarak vezir makamına getirilir.

Yusuf Has Hacib eserinde baş vurduğu bu yolla, Ögdülmüş’ün ağzından bilgilenmenin ve bilgelerin önemini anlatır.

Bilgili kimsenin yeri gökten daha yüksektir.

Sen ya bilgi bil, insan ol ve kendini yükselt yahut hayvan adını al ve insanlardan uzaklaş.

Anlayış nerede olursa orası ululuk kazanır; bilgi kimde olursa o, büyüklük bulur.

Bilgi bil ve yerin başköşe olsun.

Bütün iyilikler bilginin faydasıdır; bilgi ile göğe dahi yol bulunur.

Türklerin İslâm’ı benimsediği sürece denk gelen zaman diliminde yazılan bu eser, elbette kendisinden önceki anlayışları da bir araya getiriyordu.

Nitekim, Yusuf Has Hacib’in eserinden yaklaşık 500 yıl önce yazıya geçirildiği tahmin edilen Dede Korkut Destanı’ndaki Korkut Ata da, bilge kişilere Türklerde verilen önemi çok çarpıcı bir şekilde ortaya koyar.

Resul ‘aleyhi’s-selam zamanına yakın Bayat boyından Korkut Ata dirler bir er kopdı. Oğuz’un ol kişi tamam biliçisiydi, Oğuz içinde tamam velayeti zahir olmış idi. Ne dir ise olur idi. Gayıbdan dürlü haber söyler idi. Hak Taala anun könline ilham ider idi.

Korkut Ata, Oğuz kavminin her müşkülünü halleden, bilici ve veli idi.

Bu tanımlama, bilgelere verilen değeri ve toplumsal işlevi hakkında net bir fikir veriyor.

Daha eski tarihlere doğru araştırdığımızda da, Türk toplumlarında bilgeliğin yüceltildiği ve bilgelerin topluma önderlik ettikleri örneklere bolca rastlıyoruz.

Bakay Ata, Manas Destanı’nda tecrübeli, zeki ve bilge bir danışman olarak tasvir edilir. Halen yaşadığına ve Kırgızlara yol göstericilik yapmaya devam ettiğine inanılan Bakay “kırk yiğit” içinde Manas’a en yakın olanlardan biridir.

Özbek Türklerinin Alpamış adıyla bilinen destanında ise, bilge tipi Şahımerdan Pir’de karşılığını bulur.

Şahımerdan Pir, Alpamış’ın karşılaştığı güçlüklerde ona yol gösteren, başarılı olmasını sağlayan bilgedir.

YABANCILAŞAN BİLGE’NİN ÖLÜMÜ

İslâm için de, çok büyük bir zaman diliminde sürekliliğine dikkati çektiğim Türk halklarının toplumsal yaşamı için de “bilge”, toplumu doğru yolda tutması için “kutlu görev” üstlenmiş bir kişiliktir.

Bilgesini kaybeden bir toplum türlü belalara uğrar, bozulur. Alemin ölümü gerçekleşir.

Yüzlerce yıl sonra, İtalyan filozof Antonio Gramsci’nin ortaya attığı “organik aydın” kavramı, tam da toplumun ihtiyaçlarına karşılık veren, toplumsal ilerlemenin yol göstericisi olarak kadim Türk ve İslam bilgesinin işlevi ile örtüşür.

Öte yandan, Gramsci, “kendilerini egemen toplumsal takımdan ayrı, ondan bağımsız sayan” aydınların kendilerini “bağımsız, özerk ve özel niteliklere sahip” sanmalarına yol açtığına da dikkat çeker.

Başka bir deyişle, kendisine ve toplumsal işlevine yabancılaşan aydının ölümünü ilan eder, Gramsci.

Türk kültüründe ve İslâm’da hangi nedenle olursa olsun, bilgeyi kaybetmek, toplumun zarar görmesi ile sonuçlanırken, çağımızda asıl sorun aydının yabancılaşması olarak ortaya çıkar.

Toplumsal işlevini kaybeden “bilge”, toplumla çatışır.

Yabancılaşan aydın, içinden çıktığı topluma düşman haline gelir.

Bu nokta, gerçekte aydının (alimin) kendi kendisini yok ettiği andır.

Alim”, kendisini yine kendi elleriyle katleder.

Elbette, alimin ölümünden, yani toplumsal işlevinin dışına çıkmasından toplum da zarar görür.

Toplum da ölür!

Alemi dirliğe ve birliğe yöneltmenin yolu ise, alimin yeniden toplumsal işlevini üstlenmesinden geçer.

Önceki ve Sonraki Yazılar