ANADOLU’DA ERMENİLERİN YAPTIĞI KATLİAMLAR

Ağıtlar ve ağıtlara kaynaklık eden olaylar hayatın gerçeği. Tarihin gizlenemez belgesi. Eğer ağıtlar olmasaydı, Sarıkamış faciasının boyutlarını bilmiyor olacaktık. Elbette ki, şu bunalımlı günlerimizde, içimizi bir nebze açacak, dudaklarımıza bir tatlı tebessüm bırakacak, minnacık da olsa bizi neşelendirecek bir şey değil ağıtlar. Ermeni soykırım safsatası gündemimize düşmeseydi. Bir daha bu acı veren konuyu açmayacaktım.

Amerikalı ünlü bir tarihçi var: Prof. Dr. Justin McCarthy. Şöyle yazıyor:

“Ortada şüphe kabul etmez bir gerçek var. Birinci Dünya Savaşı sırasında daha önceki yüzyılda olduğu gibi ilk savaşı başlatanlar ve kan akmasına sebep olan Ermenilerdir. Sorun yaratan her zaman Ermeni Milliyetçileri ve Ermeni isyancıları olmuştur. Bir suç varsa, bu suç Ermenilerin üzerinde kalacaktır.”

Evet Ermeni sorunu McCarthy’nin yazdığı gibi daha önceki yüzyıllarda başlamıştı. 1780 Zeytun isyanı ve öncesine kadar gidebilirsiniz. Bu sorunu yaratanlar, Ermenileri kullanan, beyinlerini, vicdanlarına iğfal eden bir başka anlatımla onları, uşak eden başta İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya, Almanya gibi ülkeler oldu.

Yalnızca 1800’lü yılların son çeyreğinde meydana gelen isyan ve çatışmaların bazılarının ad ve yerlerini vermekle yetineyim: Armlenekan, Musa Bey, Erzurum, Kumkapı, Merzifon, Kayseri, Yozgat, Birinci ve ikinci Sasun, Süleymanlı, Divriği, Babıali, Trabzon, Eğin, Elazığ, Develi, Akhisar (İzmit), Erzincan, Gümüşhane, Bitlis, Bayburt, Maraş, Urfa Diyarbakır, Siverek, Malatya, Harput, Arapkir, Maraş, Muş, Van, Sultan Abdülhamit’e suikast, Adana…

Bu isyanlar ve olaylar sırasında toplamı yüzbinleri bulan halkımızın kanı akıtıldı. Malı ve parası gasp edildi. Binlerce çocuk öksüz ve yetim bırakıldı. İnsanlığın ve bütün yaratıkların tahammül edemeyeceği işkenceler yapıldı. Binlerce kadının ırzına geçildi.

Yurdun dört bir yanında Ermenilerin yaşattığı zulüm, ağıtlarda dille getirildi. Bu ağıtlarda anlatılanların yanında tehcirin sözü mü olur. Tehcirde var mıdır hamille kadının karnını yarıp cenini süngüye takmak. Bebekleri kaynatıp etini ana babaya yedirmeye kalkmak. Vücudunda cepler açıp içine tuz doldurmak, canlı canlı derisini yüzerken çalgı çalıp oynamak.

Keşke hiçbiri yaşanmasıydı. Kurunun yanında yaş ta yanmasaydı. Bugün Ermeni kıyımı safsatalarına inananlara sormak gerekir ki, kaç ağıt dinlediniz, okudunuz. İyi ki sevgili arkadaşım Hayrettin İvgin, “Tarihi şiir ve Ağıtlarda Ermeni Katliamı”nı 2015’te bir kitap halinde yayınladı. (Ankara Kültür Ajans Yayınları)

Sözünü ettiğim Prof. Dr. Justın MCCarthy: “ Siz Türkler kibar ve hassas insanlarsınız. Haklı olduğunuz halde, saldırılar karşısında hala sessiz durabiliyorsunuz,” diyordu. Evet bu safsatalara karsı, hiçbiri siyasi olmayan yalnızca yürek yangınının içten, arı duru aynası durumundaki ağıtları açsanız yeter: Her biri onlarca kıta olan yüzlerce ağıtın tamamını yayınlamak imkânım olsa. Kaldı ki, bu ağıtları yakanlar, nakledenler ne siyasetçi ne tarihçi, ne diplomat. Okuma yazmaları bile yok. Onun için arı, duru, saf, çarpıtmasız diyorum. Sözünü ettiğim Ermeni İsyanları ve katliamları ile ilgili birer ikişer kıta da olsa örnekler vermek istiyorum. Ermeni soykırımı safsatasına inananlar, niçin tehcir sorusuna cevap arayanlar okusunlar.

Zeytun Maraş Malatya civarında bir yerleşim alanıydı. Müftü kızı Halime, ağıtında şunu söylüyordu:

“…Zeytun’u dersen de gayet azılı

Zeytun’un içinde lağım kazılı

Çok gelin kestiler de körpe kuzulu,

Yetiş Ali Vezir meydanda kaldık

Sağ ol padişahım da biz esir olduk…”

15 Kasım 1895’deki Sivas Merzifon arasındaki nesiller boyu birlikte yaşadıkları Ermenilerin katliamını 36 yaşında vefat eden Aşık Behçet onlarca kıtalık bir destanda hikâye etmiş. İsyana katılan komşularının birer birer adlarını da anmış:

“Ezbider müdürü bir çareyi

Astı boğazından o fukarayı

Bi-günah katletti bahtı karayı

Bakın bu kafire ne zahmetler var. …..”

Bu da şimdiki adı Saimbeyli olan Haçın olaylarından:

“….. Ocak başından ırak

Bebekleri kaynattılar

Gün görmedik gelinleri

Süngüynen oynattılar….”

Yalpurluzade Gafur Efendinin eşi şehit Melek Hanım’ın yazdığı ölümünden sonra bohçasında bulunan 20 kıtalık ağıttan bir dörtlük:

“Başkatibi öldürdüler

Deyneğinin döve döve

Kürt Genco’yu yüzüyorlar

Özne (güvey) gibi öve öve …”

“Ben ölüyom emmim kızı

Helal edin hakkınızı

Pişmiş bebek yemez isek

Oyacaklar gözümüzü…”

Melek Hanımın kayınbiraderi Katip Hacı Mustafa Efendi, kocası, çocukları komşuları gözlerinin önünde korkunç işkencelerle öldürülmüşlerdi. Bu da Tarsus’un Karabucak köyünden Molla Kerim’in ağıtından:

“Belinde ferik kuşağı

Sarar dolayı dolayı

Molla Kerim’i yüzmüşler

Kana bulayı bulayı…”

Ermeni çetelerinin insanlık dışı davranışları Kayseri’de de görülüyordu. 1890 yılında Ermeni’lerin ahlaksız ve zalim hallerini Kayseri’li Dülger Muharrem Usta yazmıştı:

“…. Sakamet oldu mecruhlar yatır

Ne ülfet muhabbet kaldı, ne hatır

Ellerinde kazma sapı, kör satır

Bundan kurtulanlar gayrı selamet..”

Şimdi Van’ın Alaköy’üden haber verelim. Aşık Ahmet Poyrazoğlu pek çok ağıt derlemiş. Aşağıya alacağım kıta onlardan biri Âşık Serverî’yi ait:

“Gelinlerin elde soldu kınası

Yavrular ağlıyor yoktur anası,

Kara geldi bin üçyüz otuz senesi (1330:1915)

İslam’ın kökünü kesti Ermeni. …

Mollaların derisini yüzdüler

Çocukları süngülere dizdiler

Yaşlıları çiğnediler ezdiler

İslam’ın kökünü kesti Ermeni…”

Ercişte Aşık Mirze Halil Paşa’ya seslendiği şiirinde şöyle haber veriyor:

“Kadın erkek samanlığa tıktılar

Kapıları mıhlar ile çaktılar

Ateş verip canlı canlı yaktılar

Gel yetiş imdada sen Halil Paşa. “

İki oğlu hunharca Ermeniler tarafından öldürülen Ayşe Bacı’nın şıvanından (ağıtından)

iki kıta aktarayım:

“…. Miko kesti Mahmud’umu

Al kınalı Ahmed’imi

Yok eyledi umudumu

Ah Ahmed’im, vah Mahmed’um

Aram günün kara gele

Boynun zülfükare gele

Bağrın pare pare gele

Ah Ahmed’im vah Muhmud’um…

Emperyalist devletlerin kışkırtmalarıyla büyük Ermenistan hayalı kuran Ermeni Taşnakları, Diyarbakır, Bitlis, Van ve Muş’tan takip sonucu kaçıp Kars iline gelmiş burada olmadık zulümler sergilemeye başlamışlardı. Aşık Şenlik’in nasihatleri fayda etmiyordu.

Sarıkamış- Kars- Gümrü yolları üzerindeki 52 köyde Ermeniler, 16.500 Türk’ü vahşice imha etmişlerdi. Bu sırada İğnezor köyüne kaçmış olan Hafız Kurban, köyleri dağılmış olarak perişanlık çeken ve Ermenilerin açık tecavüz ve yağmalarına uğrayan Karslılar için şöyle yazıyordu:

“Perişan oluben yurttan çıkanlar

Gariplik derdine ciğer yakanlar

Vatan tarafına melül bakanlar

Halleri nalâna varan Karslılar

Malları talana varan Karslılar…”

O zamanki adı Kalo olan Derecik köyünde Ermeniler 671 kişiyi evlere doldurmuş gazyağı ve benzinle yakmıştı. Kurtulan beş on kişiden biri de Aşık Kahraman’dı. Onun ağıtlarından facianın büyüklüğünü anlıyoruz. Birkaç kıta da ondan aktarayım:

“….Bir gelin gördüm ayağa kalkmış

Sandım ki canı var yüzüme bakmış

Kafir mısmar ile direğe çakmış

Mısmar Çivi önü arşa dayandı

Bir hamile kadın davranmış kaça

Ermeni eylemiş parça parça

Kılıç ile vurmuş bölünmüş kalça

Akan kızıl kanı arşa dayandı

Çocuğu karnından çıkartmış bakar

Can teslim etmeden süngüye takar

Bebeğin fizahı dağı taşı yakar

Dağın taşın şanı arşa dayandı.

Altıyüz altmış can, battı kırıldı

Çoğu yandı geri kalan vuruldu

Bu köyün defteri artık dürüldü

Halinin yamanı arşa dayandı.

Ermenilerin uyguladığı zulüm çeşitlerinden üç beş örnek vermek istedim. Ama yüreğim yazmaya dayanmadı. Sizler de okumaya dayanamazsınız. Ama bir kaynak verebilirim: Gürsoy Solmaz’ın “Yaşayanların dilinden Erzurum-Sarıkamış-Kars’ta Ermeni Zulmü adlı kitaba bakabilirler (Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yayınları 1995 Van)

Önceki ve Sonraki Yazılar