Ahmet Özdemir
ANADOLU’DA ERMENİLERİN YAPTIĞI KATLİAMLAR
Ağıtlar ve ağıtlara kaynaklık eden olaylar hayatın gerçeği. Tarihin gizlenemez belgesi. Eğer ağıtlar olmasaydı, Sarıkamış faciasının boyutlarını bilmiyor olacaktık. Elbette ki, şu bunalımlı günlerimizde, içimizi bir nebze açacak, dudaklarımıza bir tatlı tebessüm bırakacak, minnacık da olsa bizi neşelendirecek bir şey değil ağıtlar. Ermeni soykırım safsatası gündemimize düşmeseydi. Bir daha bu acı veren konuyu açmayacaktım.
Amerikalı ünlü bir tarihçi var: Prof. Dr. Justin McCarthy. Şöyle yazıyor:
“Ortada şüphe kabul etmez bir gerçek var. Birinci Dünya Savaşı sırasında daha önceki yüzyılda olduğu gibi ilk savaşı başlatanlar ve kan akmasına sebep olan Ermenilerdir. Sorun yaratan her zaman Ermeni Milliyetçileri ve Ermeni isyancıları olmuştur. Bir suç varsa, bu suç Ermenilerin üzerinde kalacaktır.”
Evet Ermeni sorunu McCarthy’nin yazdığı gibi daha önceki yüzyıllarda başlamıştı. 1780 Zeytun isyanı ve öncesine kadar gidebilirsiniz. Bu sorunu yaratanlar, Ermenileri kullanan, beyinlerini, vicdanlarına iğfal eden bir başka anlatımla onları, uşak eden başta İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya, Almanya gibi ülkeler oldu.
Yalnızca 1800’lü yılların son çeyreğinde meydana gelen isyan ve çatışmaların bazılarının ad ve yerlerini vermekle yetineyim: Armlenekan, Musa Bey, Erzurum, Kumkapı, Merzifon, Kayseri, Yozgat, Birinci ve ikinci Sasun, Süleymanlı, Divriği, Babıali, Trabzon, Eğin, Elazığ, Develi, Akhisar (İzmit), Erzincan, Gümüşhane, Bitlis, Bayburt, Maraş, Urfa Diyarbakır, Siverek, Malatya, Harput, Arapkir, Maraş, Muş, Van, Sultan Abdülhamit’e suikast, Adana…
Bu isyanlar ve olaylar sırasında toplamı yüzbinleri bulan halkımızın kanı akıtıldı. Malı ve parası gasp edildi. Binlerce çocuk öksüz ve yetim bırakıldı. İnsanlığın ve bütün yaratıkların tahammül edemeyeceği işkenceler yapıldı. Binlerce kadının ırzına geçildi.
Yurdun dört bir yanında Ermenilerin yaşattığı zulüm, ağıtlarda dille getirildi. Bu ağıtlarda anlatılanların yanında tehcirin sözü mü olur. Tehcirde var mıdır hamille kadının karnını yarıp cenini süngüye takmak. Bebekleri kaynatıp etini ana babaya yedirmeye kalkmak. Vücudunda cepler açıp içine tuz doldurmak, canlı canlı derisini yüzerken çalgı çalıp oynamak.
Keşke hiçbiri yaşanmasıydı. Kurunun yanında yaş ta yanmasaydı. Bugün Ermeni kıyımı safsatalarına inananlara sormak gerekir ki, kaç ağıt dinlediniz, okudunuz. İyi ki sevgili arkadaşım Hayrettin İvgin, “Tarihi şiir ve Ağıtlarda Ermeni Katliamı”nı 2015’te bir kitap halinde yayınladı. (Ankara Kültür Ajans Yayınları)
Sözünü ettiğim Prof. Dr. Justın MCCarthy: “ Siz Türkler kibar ve hassas insanlarsınız. Haklı olduğunuz halde, saldırılar karşısında hala sessiz durabiliyorsunuz,” diyordu. Evet bu safsatalara karsı, hiçbiri siyasi olmayan yalnızca yürek yangınının içten, arı duru aynası durumundaki ağıtları açsanız yeter: Her biri onlarca kıta olan yüzlerce ağıtın tamamını yayınlamak imkânım olsa. Kaldı ki, bu ağıtları yakanlar, nakledenler ne siyasetçi ne tarihçi, ne diplomat. Okuma yazmaları bile yok. Onun için arı, duru, saf, çarpıtmasız diyorum. Sözünü ettiğim Ermeni İsyanları ve katliamları ile ilgili birer ikişer kıta da olsa örnekler vermek istiyorum. Ermeni soykırımı safsatasına inananlar, niçin tehcir sorusuna cevap arayanlar okusunlar.
Zeytun Maraş Malatya civarında bir yerleşim alanıydı. Müftü kızı Halime, ağıtında şunu söylüyordu:
“…Zeytun’u dersen de gayet azılı
Zeytun’un içinde lağım kazılı
Çok gelin kestiler de körpe kuzulu,
Yetiş Ali Vezir meydanda kaldık
Sağ ol padişahım da biz esir olduk…”
15 Kasım 1895’deki Sivas Merzifon arasındaki nesiller boyu birlikte yaşadıkları Ermenilerin katliamını 36 yaşında vefat eden Aşık Behçet onlarca kıtalık bir destanda hikâye etmiş. İsyana katılan komşularının birer birer adlarını da anmış:
“Ezbider müdürü bir çareyi
Astı boğazından o fukarayı
Bi-günah katletti bahtı karayı
Bakın bu kafire ne zahmetler var. …..”
Bu da şimdiki adı Saimbeyli olan Haçın olaylarından:
“….. Ocak başından ırak
Bebekleri kaynattılar
Gün görmedik gelinleri
Süngüynen oynattılar….”
Yalpurluzade Gafur Efendinin eşi şehit Melek Hanım’ın yazdığı ölümünden sonra bohçasında bulunan 20 kıtalık ağıttan bir dörtlük:
“Başkatibi öldürdüler
Deyneğinin döve döve
Kürt Genco’yu yüzüyorlar
Özne (güvey) gibi öve öve …”
“Ben ölüyom emmim kızı
Helal edin hakkınızı
Pişmiş bebek yemez isek
Oyacaklar gözümüzü…”
Melek Hanımın kayınbiraderi Katip Hacı Mustafa Efendi, kocası, çocukları komşuları gözlerinin önünde korkunç işkencelerle öldürülmüşlerdi. Bu da Tarsus’un Karabucak köyünden Molla Kerim’in ağıtından:
“Belinde ferik kuşağı
Sarar dolayı dolayı
Molla Kerim’i yüzmüşler
Kana bulayı bulayı…”
Ermeni çetelerinin insanlık dışı davranışları Kayseri’de de görülüyordu. 1890 yılında Ermeni’lerin ahlaksız ve zalim hallerini Kayseri’li Dülger Muharrem Usta yazmıştı:
“…. Sakamet oldu mecruhlar yatır
Ne ülfet muhabbet kaldı, ne hatır
Ellerinde kazma sapı, kör satır
Bundan kurtulanlar gayrı selamet..”
Şimdi Van’ın Alaköy’üden haber verelim. Aşık Ahmet Poyrazoğlu pek çok ağıt derlemiş. Aşağıya alacağım kıta onlardan biri Âşık Serverî’yi ait:
“Gelinlerin elde soldu kınası
Yavrular ağlıyor yoktur anası,
Kara geldi bin üçyüz otuz senesi (1330:1915)
İslam’ın kökünü kesti Ermeni. …
Mollaların derisini yüzdüler
Çocukları süngülere dizdiler
Yaşlıları çiğnediler ezdiler
İslam’ın kökünü kesti Ermeni…”
Ercişte Aşık Mirze Halil Paşa’ya seslendiği şiirinde şöyle haber veriyor:
“Kadın erkek samanlığa tıktılar
Kapıları mıhlar ile çaktılar
Ateş verip canlı canlı yaktılar
Gel yetiş imdada sen Halil Paşa. “
İki oğlu hunharca Ermeniler tarafından öldürülen Ayşe Bacı’nın şıvanından (ağıtından)
iki kıta aktarayım:
“…. Miko kesti Mahmud’umu
Al kınalı Ahmed’imi
Yok eyledi umudumu
Ah Ahmed’im, vah Mahmed’um
Aram günün kara gele
Boynun zülfükare gele
Bağrın pare pare gele
Ah Ahmed’im vah Muhmud’um…
Emperyalist devletlerin kışkırtmalarıyla büyük Ermenistan hayalı kuran Ermeni Taşnakları, Diyarbakır, Bitlis, Van ve Muş’tan takip sonucu kaçıp Kars iline gelmiş burada olmadık zulümler sergilemeye başlamışlardı. Aşık Şenlik’in nasihatleri fayda etmiyordu.
Sarıkamış- Kars- Gümrü yolları üzerindeki 52 köyde Ermeniler, 16.500 Türk’ü vahşice imha etmişlerdi. Bu sırada İğnezor köyüne kaçmış olan Hafız Kurban, köyleri dağılmış olarak perişanlık çeken ve Ermenilerin açık tecavüz ve yağmalarına uğrayan Karslılar için şöyle yazıyordu:
“Perişan oluben yurttan çıkanlar
Gariplik derdine ciğer yakanlar
Vatan tarafına melül bakanlar
Halleri nalâna varan Karslılar
Malları talana varan Karslılar…”
O zamanki adı Kalo olan Derecik köyünde Ermeniler 671 kişiyi evlere doldurmuş gazyağı ve benzinle yakmıştı. Kurtulan beş on kişiden biri de Aşık Kahraman’dı. Onun ağıtlarından facianın büyüklüğünü anlıyoruz. Birkaç kıta da ondan aktarayım:
“….Bir gelin gördüm ayağa kalkmış
Sandım ki canı var yüzüme bakmış
Kafir mısmar ile direğe çakmış
Mısmar Çivi önü arşa dayandı
Bir hamile kadın davranmış kaça
Ermeni eylemiş parça parça
Kılıç ile vurmuş bölünmüş kalça
Akan kızıl kanı arşa dayandı
Çocuğu karnından çıkartmış bakar
Can teslim etmeden süngüye takar
Bebeğin fizahı dağı taşı yakar
Dağın taşın şanı arşa dayandı.
Altıyüz altmış can, battı kırıldı
Çoğu yandı geri kalan vuruldu
Bu köyün defteri artık dürüldü
Halinin yamanı arşa dayandı.
Ermenilerin uyguladığı zulüm çeşitlerinden üç beş örnek vermek istedim. Ama yüreğim yazmaya dayanmadı. Sizler de okumaya dayanamazsınız. Ama bir kaynak verebilirim: Gürsoy Solmaz’ın “Yaşayanların dilinden Erzurum-Sarıkamış-Kars’ta Ermeni Zulmü adlı kitaba bakabilirler (Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yayınları 1995 Van)