ARAMIZDAN AYRILIŞININ 35. YILINDA HALDUN TANER

Öykü, tiyatro ve kabare yazarı, öğretim üyesi ve gazeteci gibi birçok niteliği bir araya getirince aklımıza Haldun Taner geliyor. O, Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının önde gelen yazarlarından birisi… Türkiye'de epik ve kabare tiyatro türünün öncüsüydü.

Haldun Taner 1915 yılında Çemberlitaş’ta doğdu. Babası Ahmet Selahaddin, Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı üyesi ve İstanbul’un işgali sonrası mütareke yıllarında yazıları, Darülfünun Hukuk Fakültesindeki dersleri ve nutuklarıyla ülkenin bağımsızlığını savunmuş bir aydındı. Beş yaşında iken babasını kaybetti. Annesiyle birlikte büyükbabasının Moda Mühürdar’daki konağında yaşadı.

Vatana hizmeti geçenlerin ve şehit olanların çocuklarına tanınan haktan yararlanarak parasız yatılı olarak girdiği Galatasaray Sultanisi'ndeki orta öğrenimini 1935 yılında tamamladı.

Mezuniyetinden sonra devlet tarafından Heidelberg Üniversitesi'nde öğrenim görmek üzere Almanya’ya gönderildi.
Geçirdiği ağır tüberküloz nedeniyle 1938’de Siyasal Bilgiler alanındaki öğrenimini yarıda bıraktı ve yurda döndü. 1938-1942 yılları arasında Erenköy Sanatoryumunda tedavi gördü.

Yükseköğrenimini 1950’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Filolojisi Bölümü’nde tamamladı. 1950-54 yıllarında üniversitenin sanat tarihi kürsüsünde asistanlık yaptı.

Edebiyat yaşamına gençlik yıllarında yazdığı skeçlerle başladı. "Töhmet" adlı ilk öyküsü Yedigün dergisinde "Haldun Yağcıoğlu" takma ismiyle 1946'da yayınlandı.
New York Herald Tribune Gazetesi'nin 1953'te İstanbul'da düzenlediği öykü yarışmasında "Şişhaneye Yağmur Yağıyordu" öyküsüyle birinci oldu. 1956'da Varlık Dergisi’nin araştırmasında yılın en beğenilen öykücüsü seçildi.

Asistanlığı sırasında “Günün Adamı” oyununu yazdı. Bu Haldun Taner'in yazdığı ilk oyundu. 'Dışardakiler' de ikincisi. 'Günün Adamı', 1953'te Şehir Tiyatrosunda tam oynanacakken, zararlı görülerek engellenmişti. Bu nedenle dönemin valisinden, cumhurbaşkanına dek uzanan bir tartışma başlamıştı.

Haldun Taner, "Bu çatışma bana şunu öğretti ki, bazen bir yazar topluma eserinden çok, eserinin temsil ettirilmemesinin ortaya çıkardığı gerçeklerle daha da faydalı olabilirmiş" demişti.
“Günün Adamı” bilim adamının yerinin siyasetin neresinde olması gerektiğini sorgulamaktaydı.

Çok partili demokrasiye yeni geçmiş bir toplumda, seçimlerde iktidara gelmeye hazırlanan muhalefet partisinden bir profesör adaylık teklifi almıştı.
Profesör büyük bir ikilem içindeydi. Mücadeleye girişerek içinde yaşadığı topluma elinden geldiğince hizmet etmesi doğru muydu? Yoksa bu uğurda ödeyeceği kişisel bedelin ağırlığını kaldırabilecek miydi?

Asistanlığı bırakıp Viyana’ya tiyatro bilimi eğitimi için gitti. 1955-1957’de Max Reinhardt Tiyatro Akademisi’nde öğrenim gördü. Viyana’daki bazı tiyatrolarda reji asistanı olarak çalıştı. 1957'de tekrar Türkiye’ye döndü.

İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü'nde edebiyat ve sanat tarihi, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi ile İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde tiyatro tarihi okuttu Bir yandan da Tercüman Gazetesi’nde (1952-1960) köşe yazıları yazmayı ve oyun yazarlığını sürdürdü.

Daha sonraki dönemlerde konularını güncel olaylardan alan siyasal-sosyal taşlamaların ağır bastığı oyunlar yazdı. Epik tiyatro ve kabare alanında eserleri ve kullandığı dil mükemmeldi.

Türk Tiyatrosu’ndaki ilk epik tiyatro örneği olan "Keşanlı Ali Destanı" adlı oyunu ile dünya çapında tanındı.

Oyun ilk kez 31 Mart 1964 tarihinde Gülriz Sururi-Engin Cezzar tiyatrosunda sahnelendi. 1970 yılına kadar Türkiye'nin büyük kentlerinde toplam 493 kez sahnelendi.
Keşanlı Ali Destanı, aradan yıllar geçmesine rağmen Türk tiyatrosunun temel taşlarından olma özelliğini yitirmedi. Oyunun TRT için çekilen dizi ve sinema filmi uyarlamalarının yönetmenliğini Genco Erkal üstlendi.

Keşanlı Ali Destanı, Cumhuriyetin ilk yıllarından Demokrat Parti dönemine kadarki süreçleri yalın bir dille ve eleştirel bir bakışla gülmece tarzında yorumluyordu.
"Keşanlı Ali Destanı”, 1970 yılında Nüvit Özdoğru tarafından The Ballad of Ali of Keshan adıyla İngilizce'ye de çevrildi. Bu epik oyun Temmuz 1970'de Merkezi Ankara'da olan "International Theatre Institute National Centre of Turkey" tarafından yayımlandı.

Bu oyun yurtdışında Almanya, İngiltere, Çekoslovakya, eski Yugoslavya'nın çeşitli kentlerinde, Amerika'dan Lübnan'a birçok ülkede oynanarak, Türk Tiyatro tarihinde bir fenomen haline geldi.
Atıf Yılmaz tarafından sinemaya aktarıldı (1964).

İşlemediği bir suç yüzünden hapishaneye atılan bir delikanlının başından geçen olayları anlatıyordu.

Kendini bildi bileli Zilha'ya sevdalı Ali'nin en büyük hayali, askerden döner dönmez, anasının itirazlarına rağmen, Çamur İhsan'dan Zilha'yı istemekti. Çamur İhsan ise, Ali ve Sipsi'yi bir yarışa sokarak, yüklü bir başlık parası peşindeydi.

Ali, tüm gücüyle çalışarak başlık parasını toplamaya çalışırken; çocukluktan beri belası olan Sipsi'nin soluğunu sürekli ensesinde hissediyordu. Tam Zilha'sına kavuştuğunu düşündüğü zamanda, kumpas sonucu tuzağa düşürülerek, işlemediği bir cinayetten dolayı hüküm giydi. Saf, iyi niyetli, acemi bir genç olarak girdiği hapishanede yaşadıkları, onu güçlü ve mağrur bir erkeğe, koğuş ağası, anlı şanlı Keşanlı'ya dönüştürmüştü. Öteyandan Kızın öldürülen amcası herkesten haraç toplayan belalı birisiydi.

Ondan kurtulan mahalleli Ali’yi çok sevdi. Hapisten çıkınca muhtar yaptılar.

Fakat Zilha Ali’ye yüz vermedi. Mahalleye Bülent adında zengin bir bey geldi. Bülent, eski eşi Nevvara’ya benzediği için Zilha’yı evinde çalışmaya ikna etti.

Haldun Taner, ayrıntısını biraz sonra anlatacağımız, Devekuşu Kabare'yi, Bizim Tiyatro'yu, Tef Kabare Tiyatrosu'nu kurdu. Küçük Dergi'yi çıkardı. Fıkra yazarlığını 1973’ten itibaren Milliyet’te sürdürdü. Öyküleri ve yazıları Yedigün, Ülkü, Yücel, Varlık, Küçük Dergi, Yeni İnsan dergilerinde de yayınlandı.
Milliyet Gazetesinde "Deve Kuşuna Mektuplar" başlığı altında haftalık köşe yazıları yazan Taner, güncel olayları değerlendirdiği bu yazılarda yaşadığı dönemin bir çeşit edebi belgeselini sundu.

Yazarlığının yanı sıra İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsünde ve Edebiyat Fakültesinde, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde edebiyat, sanat tarihi ve tiyatro dersleri veren Haldun Taner, Milliyet Gazetesi yazarlığı yaparken 7 Mayıs 1986’da İstanbul’da hayatını yitirdi.

ÖDÜLLER

1953 New York Herald Tribune’nin düzenlediği Uluslararası Hikaye Yarışması Türkiye Birinciliği “Şişhaneye Yağmur Yağıyordu” ile, 1955 Sait Faik Hikaye Armağanı “On ikiye Bir Var” ile, 1972 Türk Dil Kurumu Tiyatro Ödülü “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı” ile, Bordighera Müzik Festivali Hikaye Ödülü “Sancho’nun Sabah Yürüyüşü” adlı eseri ile kazandı. Ayrıca; 1956 Varlık Dergisi’nce Türkiye’nin En Beğenilen Öykü Yazarı seçildi.

Adı, İstanbul Şehir Tiyatroları’nın Kadıköy’deki sahnesine verildi. Milliyet Gazetesi Haldun Taner anısına 1987’den beri her yıl Haldun Taner Öykü ödüllerini düzenliyor.

OYUNLARI

Eşeğin Gölgesi
Günün Adamı (1957)
Dışardakiler (1957)
Ve Değirmen Dönerdi (1958)
Fazilet Eczanesi (1960)
Timsah (1960)
Lütfen Dokunmayın (1961)
Huzur Çıkmazı (1962)
Keşanlı Ali Destanı (1964)
Gözlerimi Kaparım, Vazifemi Yaparım (1964)
Zilli Zarife (1966)
Vatan Kurtaran Şaban (1967)
Bu Şehr-i İstanbul Ki (1968)
Sersem Kocanın Kurnaz Karısı (1969)
Astronot Niyazi (1970)
Ha Bu Diyar (1971)
Dün Bugün (1971)
Aşk-u Sevda (1973)
Dev Aynası (1973)
Yâr Bana Bir Eğlence (1974)
Ayışığında Şamata (1977)
Hayırdır İnşallah (1980)
Marko Paşa (1985)
Aleyna'nın kızı (1985)

FIKRA-GEZİ-SÖYLEŞİ

Devekuşuna Mektuplar (1960) / Hak dostum Diye başlayalım Söze (1978)
Düşsem Yollara Yollara (1979)
Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil (1979) / Yaz Boz Tahtası (1982) / Çok Güzelsin Gitme Dur (1983) / Berlin Mektupları (1984) / Koyma Akıl Oyma Akıl (1985)/ Önce İnsan Olmak (1976)

Haldun Taner, mümkün olduğu sürece çekişmelerden uzak durdu. Ama inandığı ve eserlerinde derin bir insanlık sevgisiyle iç içe yoğurduğunu gördüğümüz fikirlerinden asla ödün vermedi. Namuslu bir aydın tavrıyla bunun sorumluluğunu hep taşıdı.

Ölümünün 35. Yılında saygıyla rahmetle arıyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar