Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

ARSLAN YÜREKLİ BİR SANATÇI: ARSLAN KACAR

1 Mart, bir dostumun doğum günü. Yaşasaydı, 67 yaşında Harput'un zirvesinde püfür püfür esen yellerle yarışan serdengeçtiliği ile hâlâ kendisine hayran bırakırdı, eminim.

Ama, ben size nasıl tanıştığımızı anlatayım, önce...

Berfin Yayınları yeni bir roman yayınlamıştı. “Pepo Kuşu”. Elazığ ağzı bu isim ilgimi çekti. Romanı elime aldığımda bir solukta okumuştum. Büyük bir ailenin çarpık kentleşme girdabında ayakta kalma kavgasının ailenin en küçük üyesinin gözlemlerinden anlatıldığı “Pepo Kuşu”nun yazarı da gene Elazığlı bir sanatçı olan Arslan Kacar’dı.

Berfin Bahar dergisine romanla ilgili bir değerlendirme yazmak istediğimi ulaştırdığımda bir de ricam olmuştu. Arslan Kacar yazı yayınlanıncaya kadar, durumdan haberdar edilmeyecekti. Bu talebimin ne eleştirmenlik kaprisiyle ve ne de kırılgan dostlukları koruma güdüsüyle ilişkisi var. Üstelik, Arslan Kacar ismine aşina olsam da, kendisinin Elazığ’lı olduğundan ve roman yazarlığından bilgilendirilmemi sağlayacak bir tanışıklığım veya yakınlığım söz konusu değildi.

Pepo Kuşu”, hikayesi ile beni ilgilendirmişti. Çünkü, 70’li yılların başındaki Elazığ benim de tanıklığımla, hafızamda duruyordu. Dolayısıyla, beni anlatacak, benim hikayemle örtüşecek bağlantılar bulma heyecanı romana ilgimin ana kaynağı oluyordu.

Pepo Kuşu”nu çok sevdim. Yalın dili, samimiyeti, 70’li, sonrasında 80’li yılların Türkiye’sini anlatırken gerçekçiliği ve romanda kullandığı belgesel teknikleri Arslan Kacar ve “Pepo Kuşu”na yakınlaşmama neden oldu. Yazımın dergide yayınlanmasının ardından, Arslan işyerime geldi ve gerçekten tanıştık.

70’li yıllarda sosyalist akımlarla ilişki kuran gençliğin neredeyse ortak özelliği “kaybedenler sınıfı”nda olmalarıdır.

Bunun nedeni büyük çoğunluğunun daha lise ile üniversite arasında tutuklanmaları ve serbest kaldıklarında ise, herhangi bir meslek sahibi olmayışları nedeniyle toplumsal hayata tutunamayışlarıdır.

Arslan Kacar yaşadığı bütün travmaların sonunda, “Allah vergisi” yetenekleri ve muhteşem gözlem gücüyle sanata tutunabilmişti. Şehir Tiyatrosu’nda oyuncu olarak iş bulabilmişti. Onu tanıdıkça, beyninde çok daha büyük kapasiteleri barındırdığını anlayabiliyordum.

Elazığ mentalitesinin temel özelliklerinden birisi, bugün adına arkadaşlık dediğimiz davranış modelinin olmamasıdır. Demek istediğim; bizim yakınlık kurduğumuz kişilerle ilişkimiz kardeşlerimizden ayrı olmaz. Ailenin bir üyesidir, onlar. Bir de “diğerleri” vardır. Dostluklar kardeşlik bağları ile perçinlidir. Farklı bir “dostlar” kategorisi düşünülemez, bile. Arslan da, böyle birisi oldu, benim için. Sadece, uğradığı haksızlıklar nedeniyle değil. Dünyaya bakış için oluşturduğumuz “vizör”ün aynı hikâyeleri, deneyimleri ve analizleri dayanak alması nedeniyle, elbette.

Sonra bir gün… Hep ertelediğimiz “kafa çekme”nin, beraber çalışmanın, “Fareler ve İnsanlar”ı Türkiye koşullarına uyarlamanın, Elazığ ağzıyla türkü söylemenin olmayacağını, olamayacağını öğrendim...

Sabahın bir vakti, yüreğim elimde, aklım ötelerde kaldı. Yarım kalanlar, hiç olmayacak olanlar, hiç gelmeyecek olanlar, hiç karşılaşılmayacak olanlar...

Kollarımda bir Arslan’a sarıldım, belki kardeşimin sonsuzluğa gidişini erteleyebilirim, diye. Başaramadım, tabii ki!

Doğa mıdır, neyse o, bizi bizden alırken çok acımasız, çok...

Arslan Kacar, önce ailesine karşı var oluş kavgasıyla başladı. Sonra “düzen” ona karşı yapmadığı kahpelik bırakmadı. Arslan koca yüreğiyle direndi düzenin zulmüne. Sonra hayatla boğuşmaya sıra gelmişti.

İran’a yüzlerce yıl hükmeden soylu Kacar ailesine mensup olmak, tek başına hayatla baş etmek için yetmiyordu. İçindeki sanat ışığını kendi elleriyle ortaya çıkardı. İnsanın belki de en asil yeteneklerinden olan yaratıcılık yeteneği, ona kurulan tüm tuzaklar ile baş etmesini sağladı.

Ama, doğa sinsice pusuda bekliyordu.

Dünya üzerindeki bütün savaşları kazanmak, doğaya karşı o ölçüde güçsüz kalmak demekti, aslında. Bilmiyordu...

Kardeşim Arslan Kacar, bunu bilemedi, cepheden cepheye savaşlara koşarken. Bilemezdi. Işıklar içinde uyu, kardeşim.

Önceki ve Sonraki Yazılar