ARTIK KOLAY OLMUYOR AKŞAM OLSUN DEMESİ

“Çağrılı gülücüklerle gelecek değildi ya, / İşte kasımpatılar, işte el titremesi; / Ve kalbimdeki dolup boşalmalar, depremler. ...” diyen Gültekin Sâmanoğlu, günü mevsimlere pay etmiş ve “Uzun Vuran Gölge”yi sonbahara yakıştırmış. Uzaklarda sandığımız yarı yüzyıl gelince, dediği gibi “Artık kolay olmuyor ‘akşam olsun’ demesi.”

Hazan bahçeleri, ağaçların renk konusunda coştuğu yerlerdir. Yeşilden kızıla, kızıldan sarıya, sarıdan kahverengiye türlü türlü renkler ve bu renklerin türlü türlü tonları…

 

“Önce bin nazla kopuşunu göreceksin

Bale yumuşaklığı ile uçuşunu,

Düşüşünü duyacaksın gönül teline;

Bir kaç solgun yaprağın...

Bu yorgun hışırtı, bu sürekli titreyiş,

Dökecek sonunda hepsini biliyorum.

Sarının tonları kahverengiye çalacak

Alacak rengine toprağın.

Ah şu çarpıntısı olmasaydı kalbimin...

 

Çalı süpürge, paslı faraşla tanışacak

Yaslı parkın bir köşesinde yanacak için için,

Dumanı çıplak dalları, külü toprağı,

Könpe yeşillere gebe bırakacak...

Hışır hışır, hışır hışır geceler boyu uykusuz.

Domur domur soğuk terler yok mu?

Yok mu kulaklarımda çınlayan tansiyon?

Her ilkin bir sonu olacaktır kuşkusuz,

Her sonun bir ilki var...

Ey hoyrat rüzgar!

Sondan önce bu kaçıncı istasyon

Ey şakaklarıma düşen kar,

Gönlüme çöken sonbahar!

Ah şu çarpıntısı olmasaydı kalbimin...

 

Hüznün bestelenmemiş en tatlı şarkısı

Ey pastırma yazında durasıca zaman

Güneşin donmalıydı bu son pırıltısı.

Yalnız kasımpatılar kaldı biliyorum,

Ebedi yolculuğun uğurlayıcısı.

Ah şu çarpıntısı olmasaydı kalbimin…

 

” Benim doğduğum topraklarda sonbahar keder, hüzün, hazan, umutsuzluk, bedbinlik, karamsarlık, melankoli ve bunlara benzer bir çok kelimenin tanımının, anlatmak istediği mevsim değildir. Sonbahar, özlemlerin, umutların, heyecanların ve vuslatın mevsimidir. Benim doğduğum topraklarda, sonbaharın ikişer üçer gün arayla değişik adları vardır. Harman, harman sonu, bağ bozumu, bahçe bozumu, güz ekimi, koyun yuyumu, bulgur kaynatımı, bulgur sokusu ve daha başkaları... Harman sonu, koç katımı, bağ bozumu coşku içinde kutlanılan, içinde Tanrı’nın verdiği nimete şükürlü sevinçli, saygılı kutlu günlerdir. Bir yıllık çalışmanın ürünlerini almanın mutluluğu, yarınlara bir şeyler bırakabilmenin güven verici huzuru vardır sonbaharlarda. Komşular arasında yardımlaşmanın, imece geleneğinin en güzel örneklerinin verildiği günlerdir. Bir yanda pekmezlerin kaynatıldığı, bir yanda eriştelerin kesildiği, kuskusların çevrildiği, bulgurların çekildiği günlerdi.

Rahmetli Emin Kuzucular hocamın mısralarını hep gözlerimin önünde yaşatmışımdır:

“Üğüt bulgurları göz yaşım gibi

Gah hayalim gibi, gah düşüm gibi,

Bak özlemle yanan şu döşüm gibi

Çürüttün ömrümü ah bulgur taşı.

 

İmeceler elvan elvan al gibi,

Türküler yükselir selvi dal gibi,

İçinizde benim yarim var gibi,

Acıtma elimi bek bulgur taşı.

 

Yar imeci, ben bacada gözlerim

Çok bekledim, sızıladı dizlerim

Ne çektimse senden çektim gözlerim

Akıt bulgurları sek bulgur taşı

 

Bu kadar mı? Turşular, salçalar, reçeller... Ama sonbaharı, asıl dört gözle bekleyenler gençlerdir. Hasadın bereketiyle baş göz edilecek, yuva kurdurulacak gençlerdedir. Onlar ki, bir an önce sonbaharın gelmesini, ürünün bereketli olmasını arzu ederler. Sonbahara umudun, özlemin, heyecanın ve vuslatın mevsimi deyişim bundandır. Nerede okudum hatırlayamıyorum. Aşağı yukarı şöyle yazıyordu:

“...Sonbahar, yazılmış şiirleri anlama ve onların içindeki sırların anlamına erme zamanıdır. Sonbahar, trenlerle yolculuk ederken, pencereden akıp giden ağaçlara bakıp zamanın ne kadar hızlı geçtiğini anlamanın tadıdır.”

Cahit Sıtkı Tanrancı, hatıralarıyla halleşirken şöyle yakınıyor:

 

“Ne istersiniz benden,

Bilmem ki hâtıralar,

Gelir gelmez sonbahar?

Bu kanat çırpış neden,

Cama vuracak ne var?

Ey eski hatıralar

Sanmayın güller açar,

Bülbül değildir öten

Bu rüzgâr başka rüzgâr

Ne istersiniz benden,

Bilmem ki hâtıralar,

Gelir gelmez sonbahar?”

https://www.youtube.com/watch?v=lMEoj8D5Oh8&t=7s&ab_channel=AhmetOzdemir

Önceki ve Sonraki Yazılar