Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

ARTIK, YENİ SÖZLER SÖYLEMEK LAZIM!

Çok ilginç bir ülkede yaşıyoruz.

Umarım ki, her şey bir gün normale döner ve bilimciler bu günleri hakkıyla inceler, araştırır.

Dünyada ABD ve Batı sistemiyle kavgalı kaç ülke vardır?

İran, Suriye, Venezüela, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti...

Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu...

Türkiye?

Dünyanın en garip ülkesinde yaşıyoruz.

Kore, Venezüela, İran gibi ülkelere uygulanan yaptırımların aynısını ABD Türkiye’ye karşı ya uyguluyor, ya da uygulanması ile tehdit ediyor!

Dünya bankacılık sisteminden çıkarmak dahil!

Rusya ve Çin gibi ülkelere uygulanan askeri ekipman yaptırımları bize de uygulanıyor!

Ama, diğer yandan, Batı sisteminin temel askeri örgütlenmesi olan NATO üyesiyiz!

AB’ye üye adayıyız, ama AB’nin en şiddetli ve en fazla yaptırım kararları aldığı ülkeyiz!

Bizden başka, AB’nin sadece yasaklarından “faydalanan” başka bir aday ülke yok!

Öte yandan, ülke içine baktığımızda, asıl şaşırmamız gereken durumla karşılaşıyoruz.

ABD, NATO ve AB'nin topyekun olarak Türkiye’ye dair tek gündemleri, her alanda daha yeni yaptırımlar tasarlamak olduğu açıkken, özellikle de bizim yönetici sınıf içerisinde her gün Batı sistemine ve kapitalizme yeni biat teminatları geliyor!

Güvenlik, eğitim-kültür, ekonomi, enerji gibi alanlarda Batı’nın devre dışı bırakılması düşünülmüş-planlanmış tek bir projemiz dahi yok!

Ticaret, tarım bakanlıkları gibi bakanlıklar Coca-Cola gibi küresel emperyalizmin “koçbaşı” şirketlerle ortak projelere girişmekten imtina etmek refleksine dahi sahip değiller.

En yeni örnek olarak, Sakarya sahasındaki doğalgaz verilerinin ilk önce ABDli şirketlerle paylaşıldığını daha unutmadık!

Tüm bakanlıkların iç iletişim aracı olarak WhatsApp grupları kullanılmaya halen devam ediliyor!

Daha ötesi var mı?!

Yani, devlet çarkının en üst noktasındaki bürokratların tüm yazışmaları saniyesinde ABD’nin elinde!

Sonra da buna, “devlet aklı” diyorlar!

Devlet aklı, her şeyden önce, devlet gibi düşünebilmek, demektir. WhatsApp’a “takılmış” bir akıl, devlet gibi düşünebilir mi?

Gelelim, konuşma üslûbu meselesine:

Önce Tarım ve Orman Bakanı Dr. Bekir Pakdemirli’de rastladım. Tarım ve Ormanın Geleceği Zirvesi’nde konuşan Sayın Bakan, şöyle bir ifade kullanmış:

Dünya son dönemde gıdanın ve tarımın önemini bir kez daha anladı... Tarım hiç olmadığı kadar stratejik hale geliyor. Gıda milliyetçiliği dönemi başlıyor.

Antalya Diplomasi Forumu'nda konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise, şöyle bir ifade kullanmış:

Salgın döneminde yapılan hataların tekrar etmemesi için aşı milliyetçiliğine fırsat verilmemesi önemlidir. Yıl sonundan önce bitirmeyi planladığımız yerli aşı çalışmalarımızı insan ve evrensel bir odakla sürdürüyoruz. Yerli aşımızı inşallah tüm insanlıkla paylaşacağız.

Dünyada, “gıda milliyetçiliği” yoktur, gıda emperyalizmi vardır!

Dünyada, “aşı milliyetçiliği” yoktur, aşı emperyalizmi vardır!

Gıda milliyetçiliği, aşı milliyetçiliği gibi terimler, emperyalizmin terimleridir. Emperyalizm dilde başlar. Çünkü, sömürgecilerin diliyle konuşan "kölelerin" yine sömürgecilerin düşünce mantığı ile düşünmeleri hedeflenir.

Emperyalizmin terimlerini eleştirel bir akıl ile değerlendirmeden kullanmak, sonuç itibariyle, onlar gibi yorumlamayı, onlar gibi analiz yapmayı, hatta onlar gibi tepki vermeyi tetikler.

Halbuki, Türkiye kendisine yeni bir gelecek inşa etmek zorundadır. İsmet İnönü’nün dediği gibi, "yeni bir dünya kurulacak ve biz de orada yerimizi alacak" isek, yeni bir dil, yeni bir ifade biçimi benimsemek zorundayız.

Cumhuriyet'in "Dil Devrimi" anlayışının özü, esası da budur!

Emperyalizme karşı, elbette korumacı olacağız. Olmak zorundayız.

Ülkemizin gıdasını da, aşısını da, enerjisini de, yönetimini de emperyalizmden korumak zorundayız.

Ne diyordu Mevlâna:

Dünle beraber gitti, cancağızım

Ne kadar söz varsa, düne ait.

Şimdi, yeni şeyler söylemek lazım.

Önceki ve Sonraki Yazılar