ATATÜRK SANAT VE BASIN

Cumhuriyet olmasaydı var olur muydum? Torunlarım olacak mıydı? Üzerine insan kaderinin, olmuş ve olacakların yazılı olduğuna inanılan ilahi levhaya, eskiler, “levh-i-kalem” derler. Kuşkusuz bunların hepsi, alnımızda yazılı. Cumhuriyet’in kurucusu Atatürk’ün varlığı da bir rastlantı değil.

Aşağı yukarı yüz doksan yıl önce doğmuş olan Şarkışlalı bir halk ozanı var. Adı Serdarî. Bir destanına:

“Nesini söyleyim canım efendim / Gayri düzen tutmaz telimiz bizim. / Arzuhal etsem de deftere sığmaz / Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim.” diyerek başlıyor. Bu uzun destanı “ Serdari halimiz böyle n’olacak / Kısa çöp uzundan hakkın alacak / Mamurlar yıkılıp viran olacak / Akıbet alınır öcümüz bizim” diyerek bitiriyor.

Şarkışlalı Serdarî ve onun peşinden gelenler, “Gayri düzen tutmaz telimiz bizim” karamsarlığı içindeyken bir Mustafa Kemal doğdu.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı bütün yurtta coşku içinde kutlanırken, kalbi vicdanı nasırlı kimileri put yakıştırmalarından geri kalmadı. Kimileri de trollükleri gereği okşar, över gibi gösterip Atatürk’e vurmaya kalkıştı. Hele Diyanet? O familya akıl perdesini ve gönül kapılarını aralayıverse, biraz vicdanın sesini dinleyebilse...

Atatürk’e göre, güzel san’atlar uygar olmanın işaretidir. Fikir hayatının can damarı ve kültürlü insan yetiştirmede eğitim aracıdır. Diyor ki:

“San’at, güzelliğin ifadesidir. Bu ifade söz ile olursa şiir, nağme ile olursa müzik, resim ile olursa ressamlık, yontma oyma ile olursa heykeltraşlık, bina ile olursa mimarlık olur. .... San’atkâr da, toplumda uzun mücadele ve gayretlerden sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır.”

Atatürk’e göre, san’atkâr ile bütün millet, bütün insanlık övünür. San’atkar, insanlığın ortak değeridir. “Dünyada medenî, ileri ve gelişmiş olmak isteyen herhangi bir millet, mutlaka heykel yapacak ve heykeltraş yetiştirecektir.” diyor.

Atatürk; “Müziksiz hayat zaten mevcut olamaz. Müzik hayatın neş’esi, ruhu, sevinci, herşeyidir. Yalnız müziğin çeşidi incelenmeye değer. Bunu açıkça bilmeliyiz. Milli ince duyguları, düşünceleri anlatan yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir an önce modern müzik kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak bu düzeyde Türk millî müziği, yükselip evrensel müzikte yerini alabilir.” diyor.

Atatürk; “Askerlik bile, kendini içinde bulunduğu topluma anlatabilmek ve büyük insanlık ve kahramanlık yolculuğunu hazırlayabilmek için uyandırıcı, yönlendirici, harekete geçirici ve nihayet fedakâr ve kahraman yapıcı vasıtayı edebiyatta bulur. Bu itibarla edebiyatın her insan topluluğu ve bu topluluğun şimdiki durumunu ve geleceğini koruyan ve koruyacak olan her kuruluş için en esaslı eğitim vasıtalarından biri olduğu, kolaylıkla anlaşılır,” diyor.

Atatürk; “Güzel san’atlarda başarı, bütün inkılapların başarılı olduğunun en kesin delilidir. Bunda başarılı olamayan milletlere ne yazıktır.” diyor.

Atatürk : “ San’atsız kalan milletin, hayat damarlarından biri kopmuş demektir” diyor.

Ve Atatürk: “Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat bir san’atkâr olamazsınız” diyor.

Bunları “Sanat Alemi”nin saygın okuyucuları ile paylaştıktan sonra, gelelim basına:

Atatürk’e göre, kamuoyunun araştırılmasının bilinmesinin önemi büyüktür. Kamuoyunu temsil edecek sağlıklı bir basını gereklidir. Türk milletinin sağlam bir fikre sahip olması, sağlam bir kamuoyu oluşması için temeldir. Atatürkçülükte basının görevi, yalnız olayları yansıtmak değildir. Basın verdiği bilgiler, yaptığı yorumlar, ileri sürdüğü fikir ve düşüncelerle geniş halk kitlelerinin eğitim ve öğretimine katkıda bulunmalıdır. “Basın milletin genel sesidir. Bir milleti aydınlatmada, ona doğru yolu göstermede, bir milletin muhtaç olduğu fikri gıdayı vermekte, özetle bir milletin hedefi mutluluk olan ortak yönde yürümesinin sağlanmasında basın, başlı başına bir kuvvet, bir okul, yol göstericidir.”

Medyada yalnız sürüm ve kazanç hırsı hakim olursa, halka yol gösterme, halkı eğitme, halkı temsil etme niteliği kaybolur. Atatürk düşüncesindeki gazetecilik, bir kazanç işi değil, toplumsal kuruluşlardır.

Atatürkçülükte, millet adına konuşacak, kamuoyunun görüşlerini yansıtacak basının bazı nitelikler taşıması gerekir. Cumhuriyet basının niteliklerinin nasıl olması gerektiğini Atatürk:

“Türkiye basını, ulusunun gerçek sesi ve iradesinin meydana geldiği yer olan Cumhuriyetin çevresinde çelikten bir kale oluşturacaktır. Bu kale fikir kalesi, zihniyet kalesidir. Basın mensuplarından bunu istemek Cumhuriyetin hakkıdır. Bugün ulusun içten olarak birlik ve dayanışma içinde olması zorunludur. Toplumun esenliği ve mutluluğu bundadır. Bu gerçeği ulusun kulağına, vicdanına gerektiği gibi ulaştırmada basının görevi çok ve çok önemlidir.” sözleriyle açıklamıştır.

Atatürkçülükte, medyanın yanında, diğer yayın araçlarına da görevler düşmektedir. Şöyle söylüyor:

“Tiyatro, sinema ve gramafon, radyo, telgraf da fikirlerin yayımı ve duyurulması için önemli ve etkili araçlardır. Bir insanın her hangi bir yerde söylediği sözleri yalnız orada bulunanlar işitebilir. Etkisi sınırlıdır. Fakat bu sözler radyo ile söylenirse bütün dünya işitebilir. Söz bir gramafon plağına geçerse, özellikle bir gazeteye, bir kitaba geçerse, fikir yazılı hale gelmiş olur. Bütün dünyada okunur. Doğal olarak gelecek kuşaklara da ulaşır. Bir levhaya kazılan resim ve yazıların işaret ettiği fikirler, keza yapılan heykeller de fikirleri yaşatan eserlerdir.”

Medya, kamuoyu üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Demokratik ülkelerde, dördüncü güç olarak adlandırılmaktadır. Bundan gelen denetim erki, demokratik ortamın sağlıklı yaşayabilmesi için gerekir ki, bu derste medyamız sınıfta kalmıştır.

Demokrasinin yaşatılmasında vazgeçilmez unsur olan medya, halka doğru ve güvenilir bilgileri aktarmakla sorumludur. “Gazete okumak, burjuva sınıfının, sabah ibadetidir” diye bir söz vardır. Medyanın insanları kendine bağlamasının ilk koşulu, halkın dertlerine sahip çıkması ve bunları yansıtmasıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar