BAHAR VE HIDIRELLEZ

Mevsimlerle insan hayatı ne de güzel örtüşür. Doğum, çocukluk, gençlik, orta yaş ve ihtiyarlık. Toprağa ilk düşen tohumun yeşerip filizlenmesi, meyve vermesi, olgunlaşması ve sararıp solması... Ademoğlunun doğumundan ölümüne kadar geçen serüveni gibi...

Mevsimler içinde baharın doğmak, umutlarla dolmak gibi bir özelliği var. En güzel resimlerin, en güzel şiirlerin, en güzel nağmelerin bahandan esinlenmesinden, bahara armağan edilmesinden doğal ne olabilir ki?

Her yıldan çok özledik bir bahar melteminin yüzümüzü okşamasını. Nedim’in şiiri, üç yüzyıl sonra, Arif Sami Toker’in nağmelerine bürünsün ve müjdeler getirsin diye bekledik durduk:

“Erişti nev-bahar eyyamı açıldı gül ü gülşen

Çerağan vakti geldi lâlezârın didesi ruşen...”

Nisan yağmurlarıyla doğa, silkindi, arındı, durundu. Necdet Evliyagil’in dediği gibi; “Nisan’da gülümsüyor, / Çiçek açan dal / Aydınlığına kavuşan gökyüzü, / Çatlayan toprak- tohum, / Yeşillenen yaprak, / Yaşantının mutluluğunu söylüyor. ...”

Çağlar ötesinden beri ova ile yayla arasında ömür geçirmiş olan Türk Ulusu, kışın hareketsizliğinden sessizliğinden kurutulup dağlara, yükseklere çıkış zamanını bir bayram sevinci ile kutlamış. Türk’ün tarihi yolculuğuna baktığınızda baharların en güzel yaşandığı yerlere doğru ısrarlı bir akına tanık oluruz. Baharların yaşanmadığı Sibirya ovalarına, ya da baharların içinde kaybolduğu tropikal bölgelere göç yapılmadığını görüyoruz. Kuzeyin çiçekleri hep beyaz, güneyin ise hep kırmızı olmuş. Ama Azerbaycan’ın Anadolu’nun Balkanların ise, bindallılarda, halılarda, çinilerdeki gibi rengarenk.

Türklerin İslâmiyet’ten önce uyguladıkları yaz bahar ayinleri, İslam sonrası Kur’an’da yer alan Hızır’la kolayca birleşmiş. Hızır’ın kardeşi İlyas ile yılda bir kez buluştukları inancına ilişkin Hıdırellez gelenek ve görenekleri yüzyıllar ötesinden günümüze dek yaşamakta.

Atalarımız yılı ikiye ayırmıştı. 6 Mayıs’tan 8 Kasım’a kadar olan süre “Hızır Günleri” adıyla yaz mevsimini, 8 Kasım’dan 6 Mayıs’a kadar olan süre ise “Kasım Günleri” adıyla kış mevsimini oluşturmaktaydı. 6 Mayıs, kış mevsiminin bitip yazın başladığı gün olduğu için kutlanılmaktaydı. Hıdrellez günü, Gregoryen takvimine göre 6 Mayıs, Rumi takvim olarak da bilinen Julyen takvimine göre 23 Nisan gününe rastlamaktaydı.

Hıdırellezin geçmişine ilişkin değişik bilgilere de rastlamanız mümkün. Bazıları Hıdrellezin Mezopotamya ile Anadolu kültürlerine ait olduğunu; bazıları İslamiyet öncesi Orta Asya Türk kültür ve inançlarına ait olduğu yolunda. Hıdrellez Bayramı’nı ya da Hızır inancını tek bir kültüre mal etmemek gerekir. İlk çağlardan itibaren Mezopotamya, Anadolu, İran, Yunanistan ve hatta bütün Doğu Akdeniz ülkelerinde baharın, yazın gelişiyle ilgili, hatta bazı tanrılar adına çeşitli tören ve ayinlerin düzenlendiği biliniyor.

Bakınız Yunus Emre ne demiş:

“Yunus Emre bu dünyada

İki kişi kalır derler

Meger Hızır, İlyas ola

Ãb-ı hayat içmiş gibi .”

Uzun sözün özünü Yunus söylemiş. Bizim inancımıza göre, Hızır, hayat suyu (ab-ı hayat) içerek ölmezliğe ulaşmış. Özellikle baharda insanlar arasında dolaşarak zor durumda olanlara yardım eden, bolluk-bereket ve sağlık dağıtan, Allah katında ermiş bir ulu ya da peygambermiş.

Hızır’ın kimliği, yaşadığı yer ve zaman belli değil. Baharla vücut bulan yeni hayatın sembolü olarak kabul edilmiş, birbirinden güzel ve anlamlı inançlar manzumesi olmuş:

Hızır, çok sıkışanların, darda kalanların yardımına koşarak, beklenmeyen anda insanların dileklerini yerine getirir.

Yüce gönüllü, temiz kalpli, iyilikseverlere her zaman yardım eder.

Uğradığı yerlere bolluk, bereket, zenginlik sunar.

Dertlilere derman, hastalara şifa verir.

Bitkilerin yeşermesini, hayvanların üremesini, insanların kuvvetlenmesini sağlar.

İnsanların şanslarının açılmasına yardım eder.

Uğur, bereket ve kısmet kaynağıdır.

6 Mayıs’ı bizler, Hıdırellez Bayramı olarak kutlarken, Ortodokslar Aya Yorgi, Katolikler St.Georges Günü olarak kutlamaktalar.

Ne yazık ki Şehirlerimizde bu güzel ve anlamlı geleneğimiz unutulmaya yüz tutmakta. Kasaba ve köylerde hıdrellez gününden önce evler baştan başa temizlenmekte. Temiz olmayan evlere Hızır’ın uğramayacağı düşünülmekte. Hıdrellez günü giyilmek üzere yeni elbiseler, ayakkabılar alınmakta.

Kimi yerlerde, “Hızır Hakkı” olarak, Hıdrellez Günü yapılan duaların ve isteklerin kabul olması için sadaka verilmekte, oruç tutulmakta, kurban kesilmekte.

Hıdrellez kutlamaları, hıdırlık denilen yerlerde, yeşillik, ağaçlık alanlarda, su kenarlarında, bir türbe ya da yatırın yanında yapılmakta. Kimi yerde, baharın taze bitkilerini ve taze kuzu eti ya da kuzu ciğeri yeme adeti göreneği var. Kırlardan çiçek veya ot toplayıp onları kaynattıktan sonra suyu içilirse, hastalıklara iyi geleceğine, bu su ile kırk gün yıkanılırsa gençleşileceğine, güzelleşileceğine inanılıyor.

Hıdrellez gecesi, Hızır’ın uğradığı yerlere ve dokunduğu şeylere bereket vereceği inancıyla, kapların, ambarların ve para keselerinin ağızları açık bırakılır. Ev, bağ-bahçe, araba isteyen kimseler, Hıdrellez gecesi, arzu edilen şeyin küçük bir modelini yaparlarsa, Hızır’ın bunu gerçek kılacağına inanılır.

YARIN BAHT AÇMA TÖRENLERİNDEN SÖZ EDELİM Mİ?

Önceki ve Sonraki Yazılar