Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

BİR ALEVİ CUMHURBAŞKANI OLABİLİR Mİ?

Türkiye enteresan bir ülke.

Toplum mühendisliği o kadar ileri gitmiş ki, medyada yaratılacak tartışmalar üzerinden, toplum algısını yönetmek ve yönlendirmek sıradan bir iş haline dönüşmüş.

Türkiye, şimdi “Bir Alevi Cumhurbaşkanı olabilir mi?” sorusunu tartışıyor!

Elbette, böyle bir tartışma varsa, ilk sorgulamamız gereken konu, tartışmanın taraflarıdır.

Hepimiz biliyoruz ki, Alevi birisinin Cumhurbaşkanı dahil tüm makamlara gelebileceği hakkı, Anayasal bir haktır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin “cumhuriyet” oluşunun esası, tüm yurttaşların kanun önünde eşit olması ilkesine dayanır.

Dolayısıyla, eğer birisi “Alevi inançlı bir kişinin Cumhurbaşkanı olmasının sakıncalarından” söz ediyorsa, akla ilk gelecek olan, bu “endişe”ye sahip kişinin Cumhuriyet ilkelerine muhalifliği ve kişisel inanç aidiyetinin kanaatlerini etkilediğidir.

Öyle ya, herhangi bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının inanç aidiyeti nedeniyle Cumhurbaşkanlığı adaylığını tartışma konusu yapan kişinin özünde, Cumhuriyet’in temel ilkelerine muhalif veya en azından bu noktada sorunlu olması gerekir.

TARTIŞMAYI KİM, NEDEN AÇIYOR?

İlginçtir; Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Alevi inancı sebebiyle” Cumhurbaşkanlığı adaylığını “sakıncalı” görenler, kendilerini “sol”, “liberal” vs tanımlayanlar!

Yeni Şafak’tan Yusuf Kaplan, Akit’ten Abdurrahman Dilipak, Milli Gazete’den Cevat Akşit, Türkiye gazetesinden İsmail Kapan ve sair zevat ima yollu dahi, böyle bir fikir beya etse idi, Türkiye’de yer yerinden oynardı!

Adamlara her türlü eleştiri, küfür, hakaret sosyal medyayı işgal ederdi.

Muhalefet partilerinin sözcüleri, rol kapma yarışındaki siyasetçiler, STK’lar savcılıklara doluşurdu!

Ama, Ahmet Şık, “Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Alevi olmasının Türkiye toplumu ve siyaseti için bir mesele olduğunu kavrayarak hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum.” dedi.

Açıkça; Kılıçdaroğlu’nun Alevi inanç aidiyeti onun Cumhurbaşkanlığı adaylığı için engeldir, dedi!

Açıkça; Kılıçdaroğlu Alevi olduğu için toplumun bir kesimi ona oy vermez, kazanamaz, başkası aday olsun, dedi!

Bırakalım siyasi partilerin, STK’ların tepkilerini, Alevi inancını temsil ettiğini iddia eden tek bir kurum dahi tepki vermedi!

Hakkını yemeyelim; Alevi inanç aidiyeti olan İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu siyaset kurumu içerisinde tek tepki gösteren kişi oldu.

Kenanoğlu, sosyal medya hesabından konuya ilişkin şunları yazdı:

Ahmet Şık’ın Alevi kimliği üzerinden yaptığı Kılıçdaroğlu değerlendirmesi algıya hizmetten başka bir şeye yaramaz. Bir siyasetçi olarak görevimiz bu tür algıları yıkmak olmalıdır. Birebir değerlendirmelerimiz olabilir fakat kamuoyuna açık söylemler sade yanlışa hizmet eder.

AHMET ŞIK KİMDİR?

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Alevi inanç aidiyetini, eğer iktidar tarafında herhangi birisi sorgulayacak olsaydı, açıktır ki, toplumsal tepki büyük olurdu ve bu girişim tersine döner, Kılıçdaroğlu’nun hanesine yazılırdı.

Biliyoruz ki, bizim halkımız her zaman mağdurun yanındadır.

Ancak, tartışmayı “muhalefet cenahında” yer aldığı var sayılan birisi açarsa, o zaman durum değişir!

Böyle bir tartışma, en hafifinden, “muhalefet birbirine düştü” algısı yaratacaktır.

Dolayısıyla, iktidara, tarafı olmadığı bir tartışmada puan kazandıracaktır.

O halde, tartışmaları izleyen her meraklının ilk sorması gereken, kim bu Ahmet Şık değil mi?

Ahmet Şık’ı muhabiri olduğu Nokta dergisinde 8 Mart 2007’de yayınladığı “Genelkurmay andıcı/ İki tür gazeteci vardır: TSK karşıtları, TSK yandaşları!” haberiyle 10 Nisan 2007’de yani, haberin yayınından sadece bir ay sonra Metin Göktepe Gazetecilik Yarışması’nda Yazılı Haber ödülünü almasıyla tanıdık!

Sonraları, Radikal gazetesinden “çalışma arkadaşı” Ertuğrul Mavioğlu, Ergenekon soruşturmasının “Ahmet ve arkadaşları”nın haberleri sayesinde hazırlanabildiğini iddia etmişti.

Aynı şekilde, o dönem Vatan gazetesinin genel yayın yönetmeni olan Okay Gönensin’e göre, “çalışkan bir gazeteci olarak” Ahmet Şık’ın haberleri sayesinde, “Ergenekon yapılanmalarının boyutlarını Türk halkı açık olarak görebildi.

Zaten, Ergenekon kumpasına dahil edilerek tutuklandığında, “mücadele ettiği insanlarla” aynı davaya dahil edilip, aynı koğuşlara atılmasına isyan etmiş ve sonradan da “Beni birazcık tanıyan, gazetecilik geçmişimi kıyısından köşesinden takip edenler dahi bu ihtimalin gerçek olmayacağını anlar.” diye yazmıştı.

Ama, Susurluk kazası sonrasında Hanefi Avcı ile tanıştığını ve “telefonla ve her seferinde kendisi arayarak hal hatır sorduğunu” yine kendisi yazdı.

Ardından, Avcı’nın “Haliç’teki Simonlar” kitabının ertesinde, Emniyetteki cemaat örgütlenmesi hakkında “kendisi de bir kitap yazmak üzere olduğundan” yeniden ve daha sık görüşmüşler.

Hanefi Avcı, kendi kitabında “Fetöcüleri Emniyet’e ben soktum, pişmanım” mealinden itiraf cümleleri kurmuştu.

Ahmet Şık ise, 2018’de HDP’den milletvekili seçildi.

SEÇİM SATH-I MÂİLİNDE KILIÇDAROĞLU’NA KUMPAS!

Açıktır ki, iktidarın Cumhurbaşkanlığı adayı üzerinde herhangi bir tartışma yürütülmüyor.

Hem MHP lideri Devlet Bahçeli ve hem de AK Parti’nin en yetkili ağızlarından ve defaatle Cumhur İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayının Recep Tayyip Erdoğan olduğu açıklandı.

Ancak, Cumhuriyet Halk Partisi, Millet İttifakı ve diğer muhalefet için durum bu açıklıkta değil. Hatta; Erdoğan’ın karşısında kimin aday olacağı üzerine kıyasıya bir mücadele var, dersek, daha doğru ifade etmiş oluruz.

CHP Genel Merkezi’nde farklı düşündüğünü gizleyenlerin varlığı bilinse de, adayın Kemal Kılıçdaroğlu olması gerektiği konusunda geniş bir mutabakat olduğunu söyleyebiliriz.

Öte yandan, daha önceki yazılarımızda da vurguladığımız üzere, kendisini aday olarak “dayatan”, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu faktörü var.

CHP Genel Merkezi’nin adaylık tartışmasını sonlandıran hamleleri üzerine, İmamoğlu’nun başka partilerden destek arayışına girdiği de bir gerçek!

KILIÇDAROĞLU’NU KİM ENGELLEMEK İSTİYOR?

CHP’nin diğer partilere birinci turda herkesin kendi adayını çıkarması ve ikinci turda en çok oy alan aday etrafında birleşilmesi önerisini götürdüğünü de dikkate alırsak, esasen, Kemal Kılıçdaroğlu’nun niçin engellenmek istendiğini de anlarız.

Kendilerini “süper demokrat” olarak lanse eden sol-liberallerin aylardır, Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusunda şüphe yaratmaya yönelik yorumlarından sonuç alınmaması üzerine, seçim “sath-ı mâili”ne girdiğimiz noktada, aday belirleme sürecini kontrol edereki kendi adaylarını dayatmak isteyen kimi güçlerin, “zafere giden yolda her şey mübahtır” yolunu seçerek, her türlü kirli oyuna hazır olduklarını anlıyoruz.

Liberallerin hiçbir zaman çoğunluğun iradesi gibi bir saygısı olmadığının da açıkça görüldüğü bu olay, sürecin daha da zehirleneceğinin habercisi, aynı zamanda.

Esasen, Kemal Kılıçdaroğlu’nun otel odasından resminin medyaya servis edilmesi ile, bu yönde ilk işaret verilmişti.

Anlaşılan, “aday dayatma süreci” sonuç alıncaya kadar, benzeri hamleleri izleyeceğiz.

Buradan anlaşılan o ki; Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ın karşısına çıkabilmek için, öncelikle kendi adaylığını engellemek için harekete geçen “diğer aday adayı”nın kumpaslarını alt etmek zorunda.

Bu noktada, Ahmet Şık’ın yükselen tepkiler karşısında “Topluma yayılmış ayrımcılığa ve bundan beslenen siyasetin ötekileştirme/kutuplaştırma üzerinden yarattığı riske dikkat çekmeye çalıştığım bir ifadenin bağlamından koparılıp” yorumlandığı şeklinde cevap vermesinin herhangi bir kıymeti de yoktur.

Şüyu-u, vuku-undan beter” bir hamle hedeflenmişti, başarılmıştır.

Akıllara kazınmak istenen, Kılıçdaroğlu’nun Alevi inanç aidiyeti seçmende oy verirken negatif tercih sebebi olacağı şüphesiydi. Bu tartışmanın iktidar cenahından değil, tam tersine “içerden” açılması, akıllara yerleştirilmek istenen şüphenin başarılı olmasının en kritik şartıydı. O da, yapılmıştır.

Aydınlanma düşüncesinin ve Fransız Devrimi’nin ilham verici, büyük filozofu François Marie Arouet, ya da hepimizin bildiği adıyla Voltaire ne güzel söylemiş: Tanrım, beni dostlarımdan koru! Düşmanlarımla ben baş ederim!

Önceki ve Sonraki Yazılar