BİR BİR DÜŞÜYOR CEMRELER

Cemre havaya, suya, toprağa düşer. Toprak uyanır. Dördüncüsü gönüllere düşerse, Orhan Veli gibi “Beni bu havalar mahvetti” dersiniz.

Cemreler halk takvimimizde, halk meteorolojisinde, bahara ulaşan yolun birer durağı. Baharda, bütün bitkiler ve canlılar uyanmakta. Gönlü bundan ayrı tutamazsınız. Onun için şairler, aşk tomurcuklarının domur domur patlamaya yüz tutmalarını cemrelerle özdeşleştirmişler.

Evet cemrelerle bahar biraz daha yaklaşmakta. İster misiniz önce “Cemre” nedir, sorusuna yanıt bulalım. Ondan sonra, cemrelerle ilgili inanışlara bir göz atalım.

Kullanmakta bulunduğumuz “Milâdî takvim” ile halk inanışlarında temel alınan “Rumî takvim” arasında onüç günlük fark var. Rumî takvim, milâdî takvimi onüç gün geriden izlemekte. Halk takvimine göre, kış başlangıcı, rumî 27 ekim, yani 8 kasım olarak kabul edilmekte.

Bazı yerlerde rumî ocak ayına “Kalandar” denmekte. Kalandarın ilk oniki gününe (13-24 ocak) bakarak bütün yılda havanın nasıl olacağı yorumlanmakta. Bu oniki günün her biri, yılın bir ayını göstermekte. Örneğin, 16 ocak günü yağışlı geçtiyse, bu gün 4. ayı, yani nisanı temsil ettiği için, nisan ayının yağışlı olacağı yorumlanmakta. 31 Ocak gününde “Erbain” bitince, “Hamsin” adı verilen (50) günler başlamakta.

Hamsin günlerinde, hava olaylarına ilişkin, halkımızın inandığı bazı geleneksel uygulamalar bulunuyor. 4-5 Şubat günlerine “Kasım 90" deniliyor. Bu, yılın kasım bölümünün yarısının geldiğini ve soğukların çekileceğini göstermekte. 14-15 şubat günlerine, “Kasım yüz, yaz düz” denilerek yazın yaklaşmakta olduğu belirtilmekte. Hemen arkasından cemrelerin düştüğü günlere ulaşılıyor.

Cemre, “köz, kor, ateş" anlamına gelmekte. . Halk arasında cemreye “Cemile” denilmekte, birer hafta arayla havaya, suya, toprağa, düştüğüne, cemrelerin yağışlı olursa o yılın yağışlı ama bereketli bir yıl olacağına inanılmakta.

Cemre inanışı nereden ortaya çıkmıştır? Önce, Araplara, sonra da Anadolumuzda yaşayan inanışlara bir göz atalım:

Göçebe kuzey Arap kabileleri yazın yüksek ve serin vahalarda, kışın kuytu ve havası sert olmayan yerlerde yaşarlarmış. Kışın geçirileceği yerde, kabilenin bütün çadırları birleştirilerek uzun ve büyük bir çadır oluşturuyorlarmış. Çadırın üç bölümü bulunuyormuş. Kapıya yakın bölümde deve, at, kısrak ve diğer büyük baş hayvanlar, ikinci bölümde koyun, keçi gibi küçük baş hayvanlar, üçüncü ve en orta bölümde insanlar yerleştirilirmiş. Çadırı ısıtmak için her üç bölümün en uygun yerine üç ayrı ateş yakılırmış. Bu üç ateş kış boyunca söndürülmezmiş. 20 şubat günü, büyükbaş hayvanların olduğu bölümdeki ateş söndürülürmüş. Araplar buna ‘sakatel cemretül ulâ” yani “birinci cemre (ateş) düştü” derlermiş. 27 şubatta küçükbaş hayvanların olduğu bölümün ateşi söndürülürmüş. Buna da Araplar “sakatel cemretüs saniye” yani “ikinci cemre düştü”, derlermiş. 6 mart günü ise insanların bulunduğu bölümdeki ateş söndürülürmüş. Buna ise Araplar “sakatel cemretül salise” yani “üçüncü cemre düştü” derlermiş. Bu üç ateş söndürüldükten sonra ortak çadır sökülerek eski tek tek aile çadır düzenine geçerler ya da göç ederlermiş.

Şimdi gelelim Anadolumuza. O kadar çok rivayet var ki. 1990 yılında yayınlanan “Folklor Penceresi” kitabımımın Folklorumuzda Meteoroloji bölümünde yer alan bir anlatı şöyle:

“....Cemre gökte yaşayan yigit bir delikanlıymış. Uzaktan gördüğü dünyaya karşı merak duymaya başlamış. Havaya düşmüş. Toprak ananın kızlarından birine aşık olmuş. Suya düşmüş, yıkanmış ve temiz olduktan sonra, toprağa düşmüş ve sevgilisine kavuşmuş. ...”

Yine halk inanışına göre, üçüncü cemrenin düştüğü akşam, poyraz rüzgarı ile lodos rüzgarının kavga ettikleri sanılmakta. O gün ikindiden sonra, hangi rüzgar (yel) eserse o galip gelmiş sayılmakta. Poyraz fazla eserse kış mevsiminin uzayacağına, lodos fazla eserse bahar günlerinin çabuk geleceğine inanılmakta.

Gücükle martın kavgasını ve kocakarı soğuklarının öyküsünü bir başka yazımıza bırakalım ve biz yine cemrelere dönerken, Yahya Akengin’in baharı kastederek “Barışmadın Benimle” adını verdiği bir şiiri ile soluklanalım:

“Beni de tanıyan bir rengin

Olamaz mı bahar

Gelir gelir gidersin

Hep böyle yabancı

Bilmedin ki yüreğimde sabır,

Yoluna durmuş kar çiçeğidir

Benim de ruhuma giden bir yol var

Elem tutmuş geçitlerini,

Aşıp da giremez misin bahar

Esirgedin benden cemrelerini

Gülerken güneşinde kayalar

Bu benim sevdalı başım

Bilinen dertlerden uzak

Bulutlara dilekçe yazmak işim

Hayal kurarım kendime tuzak

Kan davası mıdır aramızda güller

Barışmadın benimle bahar”

Cemreler hep umut olmuş, muştular getirmiş yaşamımızda. Böyle olunca, şiirimizde o kadar çok işlenmiş ki, Mart ayında, torunumun doğum haberini almış, bu müjdeyi eşime bir şiirle vermek istemiştim. Şiir şöyle başlıyordu: “Önce cemreler birer birer düştü / Bir aklık, ferahlık geldi havaya. / Cümle cansuyu yürüdü doğaya / Daha dün, bugüne ulaşmak düştü.”

Sanıyorum şu günlerde de yurdumuzun bir çok yerinde kar yağıyordur. Süren kışa karşın, insanlar bir an geliyor, hafif bir mırıltı ile, "Bugün cemre havaya düştü" diyorlar. Bir hafta sonra, "Cemre suya düştü", bir hafta sonra da “toprağa!” diyecekler. Kimse fark etmeyecek ama, yaşlılar; "Suların damarı kırıldı. Farketmiyor musun?” diye sorduktan sonra, gördükleri bir böceği, cemrenin düşüşüne işaret sayacaklar. Gerçek olan o ki, Cemre toprağa düşünce, toprağa bir hal olmaya başlar. Biraz güneş görse, kabarır.

Oktay Rıfat’ın bir şiirinde, insan hayatındaki bu kabarış, cemreye benzetilir:

“Aşmış, körpe ve kolay, birdenbire,

Çocukluğun bir karış duvarından,

Tomurcuklu bir badem dalı sanki

Gencecik öç alma bilmiyor,

İlk cemre kadar yeni, havadaki.”

Kuşkusuz ki, yurdumuzun dört bir yanında birbirinden güzel baharlar yaşanır. Bingöl yaylaları da bunlardan biridir. Bingöl baharını yaşayan, renklerden, çiçeklerden, kokulardan esinlenen nice ozanlar, Bingöl'ün baharını dize dize anlatmışlar. Feyzi Halıcı "Bingöl'de Bahar" şiirinde şöyle diyor:

“....Yar, pul pul durdu içime,

Cemre düşürdü içime,

Kimseler farkında değil,

Şimdi Bingöl'de bahardır. ....”

Problemlerle kararan ülkemizin ufkuna, cemrelerin aydınlık getirmesini, bütün dünyaya, ama önce bizlere barış ve huzur düşürmesi dileğiyle.

Önceki ve Sonraki Yazılar