Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

BU KAFAYLA GİDERSENİZ ASKERE...

Aslında, yeni Merkez Bankası Başkanı Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu’nun koltuğuna oturur oturmaz bankanın resmi sitesine koydurduğu açıklamayı ele almak istiyordum.

Ama, “yabancılar” benden önce davrandı!

Söylediklerimi ve söyleyeceklerimi benden önce kanıtlamak için adeta yarışa girdiler!

Kavcıoğlu’nun selefi Naci Ağbal onlara şahane bir “piyasa” hazırlamıştı!

Türkiye, dünyada en yüksek faizi veren ülke haline gelmişti!

Ama, şimdi “ağızlarının tadı”nın bozulması ihtimalinden endişeye kapılmışlardı!

O halde, bir “kulak çekme” operasyonu yapalım da, hadlerini bildirelim dediler!

Dünyanın en yüksek faizini veren ülkede Doları bir gecede % 16 zamlandırdılar!

Aynı anda, altın fiyatını da yükselttiler!

Hadi, sıcak para üzerinden “tedbir” alacaktın ya, al bakalım, dediler!

Yani, liberal kapitalizm koşullarında biz sizi her türlü döveriz, dediler!

Haklılar mı? Haklılar!

Hiçbir korunma tedbirini almadığımız koşullarda, uluslararası mali sermaye bizi döver!

Hem de, yoruluncaya kadar! Yani, dövme süresi ve koşulları onun insafına kalmış!

Uluslararası mali sermayenin insafı ise, yoktur!

Not: Faizler yükselirse Doların ateşi düşer, diye ahkam kesen sözde ekonomistlerin de bir şey bilmediğini öğrenmiş olduk!

NE YAPMALI?

Büyük Rus düşünür Nikolay Çernişevski 1863’te, ‘Ne Yapmalı?’ (Что делать? Okunuşu: Çto Delat?) romanını yazdığında, St. Petersburg hapishanesinden Sibirya’ya sürgüne gönderilmişti!

Çernişevski, bu romanı İvan Turgenyev’in 1862’de yazdığı ‘Babalar ve Çocukları’ (Отцы и дети Okunuşu: Ottsı i Deti) romanına bir cevap olarak yazmıştı. Turgenyev, romanında moderleşme sürecinde Rus toplumunda oluşan kuşak çatışmasını veriyor, ancak bir çözüm sunmuyordu.

Çernişevski ise, ‘Ne Yapmalı?’ romanını topluma bir çözüm sunuyordu. Çernişevski’nin Turgenyev’in romanına cevabı, vatana ve halka adanmışlık, sadakat ve militanca çalışma ruhu idi. Çernişevski’nin romanı yayınlandığında, yüksek mesajı nedeniyle “radikalizmin el kitabı” olarak da adlandırıldı!

Nikolay Çernişevski kendi çağında ve sonra gelen kuşaklarda da özellikle de aydınlar üzerinde büyük etki yarattı! Çünkü, bireysellik ve günlük çıkarlar yerine vatanın ve halkın çıkarlarını öne almayı aydınlara öğütlüyordu.

Çernişevski, Rus aydınlarının Batı etkisinden kurtulmasında tayin edici rol oynamıştır, diyebiliriz.

Aslında, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu yıllara baktığımızda, bizde de aydınlarımızı vatan ve halka bağlılık konusunda eğiten, ikna eden ve görevlendiren bir kararlılık ile karşılaşırız.

Halkevleri ve Köy Enstitüleri girişimleri vatana ve halka bağlılığı, fedakarlığı ve adanmışlığı yücelten bir idealizmi gençlere aşılamayı esas alıyordu.

Denilebilir ki, bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin “son sosyalist ülke” olarak yıkılması projesinin başarısız kalışının temelinde de, işte ilk yıllarda cumhuriyetin temeline atılan bu “çimento” vardır!

"Orda, bir köy var uzakta...

O köy, bizim köyümüzdür!"

GEÇMİŞTEN ÖĞRENMEYENİN GELECEĞİ OLMAZ!

Türkiye bağımsızlığını ve egemenliğini dış müdahalelerden nasıl koruyacak?

Bunu, ülkemizi Batı kapitalizminin karşısında tamamen korunmasız ve zayıf bırakan Turgut Özal’a her gün güzelleme düzerek başaramayacağınızı kabul etmek zorundasınız!

Yalnızca, son 5 yıldır Türkiye’ye karşı gerçekleştirilen ekonomik saldırılara bakarak, temel sorunun Batı kapitalizmi içerisinde “yer alış şeklimiz”in yediğimiz operasyonlardan korunamayışımızın asıl sebebi olduğunu tespit edebiliriz.

Ekonomi yönetiminin, ülkemizin ekonomisini ve mali sistemini dış müdahalelere kapalı konuma taşımak birinci derecede görevi haline gelmesi gerekir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 1929’de yaşanan Büyük Buhran’dan etkilenmeden, hatta güçlenerek çıkışının nedenlerini ve yöntemlerini merak etmeyen bir ekonomi kurmayının başarılı olmasını bekleyemeyiz.

Ülkemizin, Batı kapitalizminin saldırılarından korunmasının ve mümkün en az yara ile savuşturma yeteneği kazanmasının şifreleri Genç Cumhuriyet’in ekonomi politikalarını anlayarak, tartışarak ve değerlendirerek bulunabilir.

QUO VADİS TÜRKİYE?

Alber Einstein çok haklı olarak, “deliliğin tanımı; sürekli aynı şeyi yapıp, ama farklı sonuç almayı beklemektir” (The definition of insanity is doing the same thing over and over again, but expecting different results.) diyor.

Dolayısıyla, ekonomi kurmaylarının da, artık liberal kapitalizme her gün güzelleme düzerek, uluslararası mali sermayenin saldırıları karşısında farklı sonuç almayı beklemelerine bir son vermek gerektiği konusunu konuşmak zorundayız.

Türkiye milli parasını koruyucu tedbirleri biran önce hayata geçiremezse, döviz kuru bir inip bir çıkacaktır.

Dolar tüm dünyada değer kaybetse de, Türkiye’de değer kazanacaktır!

Altın fiyatları alıp başını gidecektir!

Türkiye, ekonomide yönünü milli ve korunmacı politikalara çevirmek zorundadır!

Ama, serbest piyasaya, liberal kapitalizme bağlılık yeminleri ederek, Türkiye ekonomisini güçlendirmenin imkanı ve şansı yoktur!

Ekonomi kurmaylarının en azından şu soruyu sorabilmeleri gerekir: Neden Rusya’ya ve Çin’e milli paraları üzerinden operasyon yapılamıyor? Onlarda olan ve bizde olmayan nedir?

Yani, önce “kafa”yı değiştirmek lazım!

Önceki ve Sonraki Yazılar