Ahmet Özdemir
BU NEDİR; BU NEDİR? HAYDİ BİL BİL!
Gazeteciliğimin acemilik yıllarıydı. Bir tören haberini yazarken kalıplaşmış “günün önemine binaen yaptığı konuşmada” diye başlar, kim konuşmuşsa onun sözlerinden birkaç cümle eklerdim.
Bir süre sonra bu tür hazır kalıpları kırabilmiş, kendi anlatımıma kavuşmuştum.
Nereden aklıma geldi?
Günümüzün önemine ve anlamına binaen (-dayanarak, –diği için, –den dolayı, –den ötürü….) sekiz yıl önce yazdığım bir yazı dizisi aklıma geldi.
Aradım, buldum. İlk bölümüne “Bu nedir?” sorusu ile başlamışım. Çok değersiz, yararsız kimi şeyleri baş üstü edilip göklere çıkarırken, çok değerli olanları küçümsediğimiz, dudak bükerek hakaret anlamları yüklediğimizden söz ederek yazıma başlamışım.
Yazacağım nesnenin yararlarını, taşıdığı vitamin ve kimyasalların erkekler için ayrı, kadınlar için ayrı pek çok yararlarını birer birer saymış dökmüştüm. “Bu nedir,” sorusunu doğru yanıtlayan bir kişiye sinema bileti alacağımı yazmıştım.
Aman Allah’ım, muzdan avokadoya, limondan domatese, cevizden fındığa kadar kimler ne yanıt vermemişti ki? Yalnız bir kişi doğrusunu bilmişti. O da uzak bir şehirde olduğu için, sekiz yıldan beri vaadimi yerine getiremedim. Ama unutmadım.
O çok değerli, ama bir o kadar da küçümsediğimiz bir besindi o…
Nihayet değeri anlaşıldı? Dün Gelişim ve Demokrasi Partisi Genel Başkanı Özlem Ağırman sosyal medya hesaplarında, hani adını bile söylemeye utandığımız, etiketlere esas adı yerine farkı isimler yazdığımız yiyeceğin fotoğrafını paylaşmıştı.
Her ne kadar bu fotoğrafı yazımın ekine eklediysem de sizi fazla merakta bırakmayayım. Ne olduğunu hemen yazacağım. Ama, önce bir destan aktarıp şairini sorayım, bilenlere bu kez birer kitap armağan edeyim. Haydi aşağıya aldığım destanın şairini bilin:
“Belli vazifesini yapmış Bostancıbaşı
Sabahleyin baktım ki hıyarla dolmuş çarşı
Dizilmiş tablalara uzunu ve kısası
Kurmuşlar hal içinde maruf hıyar masası
Hıyar deyip geçmeyin, şifadır çok maraza
Koklatırsınız kurda, yedirirsiniz kaza
Hıyarın pörsümüşü çobana azık olur
Tazesi, endamlısı çadıra kazık olur
Hıyarın çaparı var, beyazı, langası var
Pazarlarda bölüğü, bakkalda mangası var
Al küçüğü turşu kur, büyüğü salata yap
Kırk dört santimliğini kamyona balata yap
Memleket baştan başa hıyar tarlası gardaş
Bu toprakta yetişir hıyarın hası gardaş
Seyreyle hıyarları sabahın seherinde
Altmış okka vitamin dans eder beherinde
Seracı hıyarları cılız ve kısa olur
Medya suyu verince topala asa olur
Hıyarın kıymetini bilmemek nankörlüktür
Halka hıyar dağıtmak en büyük bonkörlüktür
Çiçeği burnundası makbulmüş bir zamanlar
Hıyardaki hassayı bostancıbaşı anlar
Derler ki, hıyar taze, hıyar ucuz olmalı
Hıyar seven adamda beş çuval tuz olmalı
Nerde konuşan hıyar, nerde yürüyen hıyar
Peşinden milyonlarca dâhi sürüyen hıyar
Gün gelecek hepsini göreceksiniz elbet
Her hıyara statü vereceksiniz elbet
Belâgatı yükselir hıyar yiyen adamın
Ruhuna revnak gelir hıyar yiyen madamın
Günümüz hıyar kesme, hıyar soyma günüdür
Vatan-millet aşkıyla hıyar oyma günüdür
Kral sofralarına lâyık olmalı hıyar
Siyaset denizinde kayık olmalı hıyar
Kalkınacak bir ülke hıyar ihraç etmeli
Yetişmiş hıyarları başına taç etmeli
Hıyar seminerleri yapmalıyız durmadan
Kuru hıyar evlâdır baldan ve kavurmadan
Bırakın çağdaşlığı, bırakın sağı-solu
Toprağımız mümbittir, her taraf hıyar dolu
Çıktık açık alınla hıyarlar bostanından
Alınmasın kelekler bu hıyar destanından
Selâm olsun tablada, dalda yatan hıyara
Selâm olsun alkışa göbek atan hıyara
Selâm olsun toprağa ve suya ve gübreye
Helâl olsun besteye, helâl olsun güfteye
Tazelendi bilcümle hıyarların şerefi
Ne mutluluk bizlere, tutturduysak hedefi.
Eskiler malumu ilan etmek derler. Şimdi size sözünü ettiğim yiyeceğin “Hıyar” olduğunu söylesem, Bana “Biliyoruz her halde, bizi kör cahil mi sandın,” diyeceksiniz.
Evet, bir birinize hakaret olsun diye “Hıyar” hatta hızınızı alamayıp “Hıyar oğlu hıyar!” dediğiniz yiyecekten söz ediyorum. Durup dururken hıyar da nereden çıktı diye sorarsanız, yazayım.
Evet başa dönecek olursam “Günün önemine binaen” Hıyar, pahalılığın maskotu oldu. Artık birine “Hadi be hıyar oğlu hıyar” diyemezsiniz. Gayrı “Hıyar-ı ekber,” demeniz gerekir.
Yeter mi? Hayır yetmez. Siz “doydum,” deyinceye kadar hıyarı yazmaya devam edeceğim.
Yukarıda yazdığım “Hıyar destanı”nın şairini unutmadım. Yarınki yazımda hıyarnamelerden söz ederken sizleri Langa’nın ya da Çengelköy’ün hıyar bahçelerine götüreceğim.
Yanınıza tuz almayı unutmayın.