BUDUR AHVALİMİZ BİR YÂRE SEBEP

Eğer kim erkekler ağlamaz, diyorsa, halt etmiş. Öyle bir ağlar, öyle bir kendini bırakır ki, susar susar yine iç çeke çeke, sarsıla sarsıla hıçkırmaya başlar. Kendinizi gözyaşı seline bırakıp, başınızı kayalara vurdukça vurasınız gelir. Höykürürsünüz, yetmez, höykürdükçe höyküresiniz gelir.

Yılını tam hatırlamıyorum. Sühendan Göy Hanım TRT İstanbul Radyosu’nda Türk halk müziği bölüm müdürüydü. Onun isteği üzerine, Radyo Sanatçıları Türk Halk Müziği Konserlerinin metinlerini yazmaya başlamıştım. Konserleri, sırası ile Şahin Gültekin, Ömer Şan, Zafer Gündoğdu. Soner Özbilen, Tunce İnan, Mahmet Erenler gibi sanatçılar yönetiyor, çoğunlukla Şakir Öner Gülhan sunuculuk yapıyordu. O yıllar içinde İstanbul Radyosunda tanığım sanatçılar arasında en mütevazı olanlardan biri Turan Engin’di. O radyoya aşıktı. Varı yoğu radyoydu. Radyo evinde anlı şanlı sanatçıların odaları olduğunu sanmayınız. Turan Engin’n makamı, Mesut Cemil Stüdyosunun giriş kapısının bulunduğu koridorun sonunda, kapının yanında bir sandalyeydi. Konserden önce gelir, oturur sabırla beklerdi. Onu görünce:

“Merhaba Turan baba!” derdim. Konserde solosu varsa heyecanlı olurdu. Tok sesiyle Bana:

“Benin için güzel şeyler yaz!” derdi. Onun demesine gerek yoktu, o her türlü övgüye layıktı. Güzel bir ki cümle ile adını anons ettirdim. Hissi kalbel vuku mudur bilmiyorum. O gün solosu vardı: Türkünün daha birinci güftesinde Turan Engin ağlamaya başlamıştı:

Bu sinemde yaralarım sızılar

(Şu sinemde yarelerim sızılar)

Gül bağrım eziktir bir yara sebep

Her gelen de bizi odlara yakar

Budur ahvalimiz de bir yara sebep

 

Güzeller içinde gayet güzelsin

Salınma karşımda da bağrım ezersin

Bana derler niye (niçin) melül gezersin

Dedim yaralıyam da bir yara sebep

 

Gevheri'yim aşk kitabın açarım

Her açtıkça kanlı da yaşlar saçarım

Yar elinden ağu gelse içerim

Koy desinler ölmüş de bir yara sebep

Turan Engin ağlaya ağlaya türküsünü bitirdi. Seyirciler içinde, kadını erkeği ağlamayan var mıydı? Sanmıyorum. Dakikalarca ayakta alkışlandı. Şiir Gevheri’nindi. Turan Ergin Daimi’den den derlemiş repertuara kazandırmıştı.

Aradan çok bir zaman geçmedi. Altınoluk’ta tatildeyken ölüm haberini almıştım. Şimdi ne zaman o koridordan geçsem Turan Engin’i köşedeki sandalyede oturuyor görür gibi olurum. Hep bu türkü, hep gözlerinin pınarından süzülen yaşlar, karıncalanmış bas bariton ses.

Bir süre sonra İstanbul Radyosu’nda Türkü Sevdalıları adlı program dizisini yazmaya başlamıştım. Ahmet Turan Şan’la birlikte çalışıyorduk.

Dizinin 26 Temmuz 2010 tarihli bölümünde Turan Engin’i anlattık. Onu çok yakından tanıyan ve hemşerisi olan Elvan Sevim konuk sanatçımız oldu.

Kuşkusuz ki, bütün türküler gönül tellerinizi titretir. Ama bazıları var ki, söyleyenin de gözyaşlarını akıtır yanaklarından. Onlar türküleri öyle yorumlarlar ki, bir başka anlam, bir başka duygu yüklerler. İşte bu türküye ilişkin anekdotta hatırlatmıştım. 23 Temmuz 2006’da aramızdan ayrılan Turan Engin, böyle bir sanatçıydı. Yüreğinde yalnızlığı, kanayan sevda yarasını, bitmeyen özlemi duyanlar, Turan Engin’in sesinde seslerini, nefesinde nefeslerini bulurlardı.

Bu defa o türküyü Elvan Sevim’in duygu yüklü sesinden dinleyicilere sunmuştuk.

Turan Engin, Erzincanlı bir ailenin oğlu olarak 1938 yılında İstanbul’da doğdu. Çok varlıklı olmayan ama türkülerin nefes alıp verdiği bir aile ortamında büyüdü. Küçük yaşlarda türkülerle ilgilenmeye başladı. Oturduğu semtte bulunan Divriğililer Hanı, Erzincanlı Âşık Daimi, Erzincanlı Âşık Beyhanî, Kelkitli Âşık Serdarî, Erzincanlı Davut Sularî, Ali Ekber Çiçek gibi türkü emekçilerinin sıkça uğradıkları bir yerdi. Turan Engin daha sonra Âşık Veysel’i ve Âşık Dursun Cevlanî’yi tanımıştı. Onları dinliyor, yüreğindeki türkü sevgisi, sevdaya dönüşüyordu.

1955 yılında Tekel’de işçi olarak hayata atıldı. Bu arada Murat Koç ve Ali Ekber Çiçek’ten de saz çalmayı öğrenmeye başlamıştı.

Turan Engin Türkü derlemecilerine aile yakınlarından başlamıştı. Örneğin Karacaoğlan’ın varsağısını Turan Engin annesi Fidan Engin’den derlemiş. Yücel Paşmakçı’da notasını yazmıştı. Bu türküyü o gün Ahmet Turan Şan’dan dinlemiştik.

“Bugün ben bir güzel gördüm

Cennet kadını kadını

Desem dile düşürürler

Demem adını adını ”

1957 yılı Turan Engin’in hayatının bir dönüm noktası oldu. Bu yıl, Türk halk müziğinin anıt kişilerinden Sadi Yaver Ataman’la tanıştı. Onun yakın ilgisini gördü. Bağlamada tezene farklılıklarını öğrendi. Halk Müziği bilgisini ilerletti. Turan Engin’in çabaları bir yıl sonra meyvesini verdi. Artık, Sadi Yaver Ataman’ın yönettiği İstanbul Belediye Konservatuarı Folklor Tatbikat Topluluğu'nda ''ses sanatçısı'' olarak çalışmaya başlamıştı.

O günlerde repertuara girmiş türkülerinden biri Âşık Turabi’ye aitti. Kaynak kişisi Sivas Kangal yöresinden Müslim Sümbül’dü.

“Gel gönül gidelim aşk ellerine

Muradın var ise bir tane yeter…”

Turan Engin’in "İstanbul Belediyesi Folklor Tatbikat Topluluğu"ndaki yeni görevi, İstanbul Radyosu'nda Sadi Yaver Ataman'ın sunup yönettiği “Memleket Havaları” programına katılma şansı getirmişti. Kendisiyle yapılan bir söyleşide ilk İstanbul Radyosuna gelişini şöyle anlatmıştı:

“Tramvayla İstanbul Radyoevi'nin önüne kadar geldim. Aşağı indim ama radyoya girmeye cesaret edemedim. Hemen bir başka tramvaya binip eve dönmek istedim. Tam o sırada kulağımda şiddetli bir acı duydum. Birisi kulağımı tutmuş çekiştiriyor, bir taraftan da "nereye gidiyorsun" diye bağırıyordu. Döndüm baktım, Sadi Yaver Ataman. Meğer o da aynı tramvayda imiş ve hemen arkamda oturuyormuş. Sonuçta radyoya birlikte girdik. Giriş o giriş.. Canlı yayındı... Ben orada 'Kuleden Gel Kuleden' adlı uzun havayı okudum, "peşine bir türkü bağla" dedi. Karşımda hepsi hayranlık duyduğum, zevkle dinlediğim büyüklerimden oluşan bir koro vardı. 'Derdim çoktur hangisine yanayım'a girdim; bitirdiğimde geldi yanaklarımdan öptü."

1959 yılı İstanbul Radyosu’na adeta sanatçı dopingi yapıldığı yıl oldu. Durmuş Güçlü, Selahattin Erorhan, Rıdvan Çor, Hüseyin Oylum, Yüksel Özkaynak, Aziz Kızılgün, Mükerrem Baydam, Ahmet Çubukçuoğlu, Şahin Gültekin, Nurten İnnap gibi sanatçıların arasında Turan Engin de sınavı kazanarak ''Yöre Sanatçısı'' statüsünde çalıp-okuma hakkı kazandı. İki yıl sonra Muzaffer Sarısözen onu “Yurttan Sesler”e aldı.

Radyoya ilk adımını böylece atan Turan Engin, 1967 yılında Nida Tüfekçi, Yücel Paşmakçı, Ahmet Yamacı, Tuncer İnan, Ulvi Erguner gibi ustaların yönlendirmesi sonucu, "Yurttan Sesler Topluluğu"nun kadrolu sanatçısı oldu.

Turan Engin evli üç kız babasıydı. Kızlarından Elif Engin radyomuzun Türk Halk Müziği Müdürlüğü’nde görev yapıyor. Yine kızlarından Fidan Engin Şahin de bir süre İstanbul Radyosu’nda çalıştı.

Turan Engin’in sesinden bir türkü dinletiyoruz:

“Şu benim divane gönlüm

Yine hubdan huba düştü

Mah cemalin şulesinden

Dalgalandı göle düştü

Turan Engin, Orta ve Doğu Anadolu'nun Uzun Havaları yanında Deyiş, Semah, Coş Havası, Duvaz imam gibi mistik yönü ağır basan eserler ve muhabbet türküleriyle tanındı. Özellikle Erzincan ve Sivaslı halk ozanlarından etkilendi. 45 yılı aşan profesyonel müzik hayatında Âşık Veysel, Davut Sularî, Beyhanî, Muhlis Akarsu, Âşık Daimi gibi ustaların eserlerini severek okudu. Bas-bariton sesiyle, uzun havaları, semah ve deyişleri büyük bir ustalıkla yorumlayan Turan Engin’in türkülere gönül vermişliği, onu türkülerle bütünleştirmişti. Turan Engin türkünün kendisiydi. Onun için jübile yapıldığında gözyaşlarını tutamamıştı. Ağzında iki sözcük dökülmüştü: “Türküler de ağlar.”

8 Aralık günü Çorumlu Aşık Haşimi’yi kaybettik. Turan Engin’in Haşimi’den derlediği türkü. Notasını Mehmet Erenler yazmıştı:

“Gezsem de dünyanın dört bucağını

Billahi gözüme yine boş gelir

Gönül arzu eder dost ocağını

Sızlar eski yaram gözden yaş gelir”

Birçok türküyü derleyerek veya kaynak kişisi olarak TRT Türk Halk Müziği repertuarına kazandırdı. Yurdun dört bir yanında konserler verdi. Yurtdışında onlarca konsere korist ve solist olarak katıldı. Repertuarımızın tozlu sayfaları arasında kalmış nice deyiş, semah ve uzun havaları seslendirdi. Onların sevilerek dinlenmesine yeniden görül tellerini titretmesine katkı verdi. 26 Ocak 2003'te İstanbul Radyosu'ndan emekli olduktan sonra da, İstanbul Radyosu’ndan kopmadı. Aynı çatı altında istisnai akit statüsünde çalışmalarını sürdürdü. Türkülerini yine ilk günün heyecan ve coşkusuyla okumaya devam ediyordu.

Siyami Yozgat bir şiirinde “Hüzün bizim öz kardeşimizdi / Bizler birer türküydük / Hüznün defterinde eskiden beri.” diyor. 23 Temmuz 2006 türkülerin yasta olduğu hüzünlü bir yaz günüydü. Henüz 68 yaşındayken Turan Engin aramızdan ayrılmıştı. 24 Temmuz 2006 Pazartesi günü TRT İstanbul Radyosu'nda tören düzenlendi. Sanatçı arkadaşları ve bütün türkü sevdalıları gözyaşlarını tutamıyorlardı. Cenazesi Şişli Camii'nde kılınan namazdan sonra Kuruçeşme Mezarlığı'nda toprağa verildi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Turan Engin`in vefatı nedeniyle eşi Günay Engin`e gönderdiği mesajda `` Turan Engin, hayatını sanata adamış, Türk müziğini layıkıyla icra etmiş, çok sevilen ve takdir edilen bir sanatçıydı. Allah`tan rahmet, ailesine, sevenlerine ve tüm Türk Halk Müziği camiasına başsağlığı dilerim. `` diyordu.

Turan Engin’e rahmet diliyoruz, hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz.

Sevgili dostlar Turan Engin’in Neşet Ertaş’tan derlediği bir türkü daha var ki, şimdi kulaklarımda bir ezgili ezinç olup gönül telimle anlam buluyor.

 

“Bağışla sevdiğim hakkı seversen

Ağlatma garibi eller içinde

Hep bizi söyleşir bu devr-i alem

Beni destan ettin diller içinde

 

Hasretin sineme yaralar açtı

Kaybettim aklımı fikrim dolaştı

Aktı gözüm yaşı sele karıştı

Dost eline gider seller içinde

 

Yıllar yılı çektim bu zalim derdi

Yandı Kerem gibi gönlümün yurdu

Eller dost bağında gülünü derdi

Benim gülüm soldu güller içinde

 

Bu Garip başımı sevdaya saldım

Senin hasretinle sardım soldum

Şaşırdım yolumu perişan oldum

Bir Mecnun misali çöller içinde.”

Önceki ve Sonraki Yazılar