Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

BÜYÜK OYUN’UN PİYONLARI

19. yüzyılda, İngiliz ve Rus imparatorlukları arasındaki kapışma “Büyük Oyun” olarak tanımlanıyordu.

Orta Asya’nın paylaşılmasının merkezinde bulunduğu bu ‘oyun’ 1800’lerin başından 1907’ye kadar sürdü, diyebiliriz.

Bu dönem içerisinde, Orta Asya hakimiyetini tamamen sağlayan Rusya, bölgenin verimli topraklarını ve doğal kaynaklarını ülkenin batısındaki metropol halkının refahı için kullanırken, ürünlerini bölge dışına satabilen büyük çiftlik sahiplerinin de ortaya çıkmasına neden olmuştu.

Zenginliğin artmasıyla, ekonomik paylaşımdan daha çok pay almak amaçlı ve siyasi özgürlük talepleri Orta Asya kentlerinde de ortaya çıktı.

2. Nikola’nın çar olmasından sonra bölgede katlanamaz hale gelen baskılar nedeniyle, bütün Orta Asya kentlerinde 1917 Devrimi genellikle sevinçle karşılanmış ve onaylanmıştır.

Ekim Devrimi sonrasında, Orta Asya’nın halkçı devrimcilerinin yaşadığı hayal kırıklığı ve sonrasında yaşanan trajik gelişmeler başka bir yazının konusu olsun. Biz, “büyük oyun” teorisi üzerine düşünmeye devam edelim.

SOVYETLER BİRLİĞİ YIKILINCA...

Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin bizzat kendi elleriyle yıktığı Sovyetler Birliği sahası, özellikle de Orta Asya devletlerinin bulunduğu alan kısa sürede, ABD’nin adını “küreselleşme” koyduğu yeniden emperyal rekabetin sahasına dönüştü.

(Aslında, İngilizlerin 19. Yüzyılda “Büyük Oyun” kavramı ile ifade ettikleri ile, Beyaz Saray’ın “küreselleşme” kavramı da emperyalist rekabeti ifade eden kelimelerdir. Ancak, tek farkla ki, küreselleşme çok daha büyük bir alanı kapsıyordu. Bunu da, emperyalizmin 21. Yüzyılda neredeyse yerkürenin tamamını egemenlik savaşının alanlarına çevirmiş olması ile açıklayabiliriz.)

Orta Asya’nın zengin doğal kaynakları yanında, iktisadi açıdan, artık pazar ekonomisine entegre olacak gelişkinliğe ulaşması, rekabetin çetinliğini öngörmek için yeterli veri sağlıyor.

Ancak, rekabeti asıl şiddetlendirecek unsur, bölge halklarının kendi kaderleri hakkında bugüne kadar sahip olmadıkları söz hakkıdır.

Hatırlarsak, 19. Yüzyılda bu büyük bölge, birkaç emirlik dışında devletsiz bir alandı. Rusya’nın bölgede başarılı olmasının en önemli nedeni, devlet organizasyonu, düzenli ordu ve modern silahlarıyla baş edebilecek herhangi bir kuvvetle karşılaşmamış olmasıydı.

Ancak, Sovyetler Birliği yıkıldığında, bıraktığı miras, modern bir devlet organizasyonu yanında ve hatta daha da önemli olarak, ulus-devlet bilincidir. Moğolistan ile Azerbaycan arasında kalan bölge artık “sahipsiz ve tarihsiz” bir topluluk hayatı süren alan olmaktan çıkmış, bireysel ve toplumsal aidiyet bilinci ile devlet bilincini birleştirmiş, uluslaşmış toplulukların egemenlik alanına dönüşmüştür.

YENİ OYUN TEORİSİ İÇİN YENİ PİYONLAR

Değişim ve dönüşümleri toplu olarak göz önüne aldığımızda, 19. Yüzyıldan 21. Yüzyıla büyük bir niteliksel farklılık gözümüze çarpar. Bu da, “doğal olarak”, yeni dönemin oyun kurucularının, oyun içeriğinin ve piyonlarının da farklı olmasına neden olacaktır.

19. Yüzyılda Rusya’nın Orta Asya’da önünü açanlar, genellikle çapulcu, yağmacı yarı-askeri gruplar veya kabilelerdi. Ancak, bugün bu tür “çeteleşmiş gruplar”ın emperyal hakimiyetin piyonları olarak devreye sokulmaları bu bölgede imkansızdır.

Özbekistan ve Kırgızistan’da bu yönde denemelerin başarısızlıkla sonuçlandığını biliyoruz. Orta Asya devletleri Afrika, Güney Asya ve Ortadoğu’daki bazı Arap devletlerinden çok daha dayanıklı ve örgütlü olduklarını zaman içerisinde kanıtladılar.

O halde, önümğüzdeki süreçte, daha çok emperyal rekabetin asli unsuru olan ekonomik ve ideolojik egemenlik çatışmalarının yaşanacağını söylemek kehanet sayılmamalıdır.

Özbekistan, Türkmenistan ve Türkiye’nin işbirliği ve koordinasyonuyla, Afganistan’ın da Orta Asya bölgesinin asli devletlerinden birisi haline gelmesi, sözünü ettiğimiz çatışmanın da odağını belirleyecek gibi görünüyor.

Orta Asya’da yeni bir oyun kurulurken, yeni piyonların da ortaya çıkacağını beklemek gerekiyor. Ancak, hepsinden önemlisi, bugün 19. Yüzyıldan farklı olarak, “büyük oyun”da yer alabilmek, çok oyunculu ve çok varyasyonlu oyunlarla karşı karşıya olunduğunu bilmekten geçiyor.

Başka bir deyişle, 19. Yüzyılda kuzeyde Çarlıkla, güneyde ise İngilizlerle çalışan piyonlar yerine, “çok taraflı” (polylateral) odaklaşma ile karşılaşmaya hazırlıklı olan kazanacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar