ÇANAKKALE DENİLİNCE…

21 Mart’ta Gülhane Parkında 26 Mart’ta Sivas Platformu merkezinde Aşık Veysel anmalarına katılmayı emir telakki ettim ama bu günlerde çeviremeyeceğim bir yerden davet gelirse diye ödüm kopuyor Doğduğum memlekete borcumu ödemeye çalışıyorum. 31 Mart tarihine kadar Şarkışla’yı ilgilendiren iki kitap bitirmek zorundayım. Onun için yine bir haftalık yazı dizisi paylaşıp, güncel aktüaliteden uzaklaşacağım.

Gelibolu sırtlarına bakınca, Necmettin Halil Onan’ın şiirini ilk dörtlüğünü görürsünüz.

“Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın

Bu toprak bir devrin battığı yerdir.

Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın

Bir vatan kalbinin attığı yerdir”

Bu dörtlüğü okuduğumuz tepelerdeki toprağın altında çeyrek milyondan fazla bıyığı terlememiş vatan evladının kalbi atmaktadır. Bu şiirin devamını bilirsiniz:

Bu ıssız gölgesiz yolun sonunda,

Gördüğün bu tümsek Anadolu’nda,

İstiklâl uğrunda, namus yolunda,

Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.

Bu tümsek koparken büyük zelzele,

Son vatan parçası geçerken ele.

Mehmed’in düşmanı boğduğu sele,

Mübârek kanını kattığı yerdir.

Düşün ki haşrolan kan, kemik, etin

Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin

Bir harbin sonunda bütün milletin,

Hürriyet zevkini tattığı yerdir.

Bu yer düşman işgaline uğramış ya da düşmanın göz diktiği yurdun her karış toprağıydı. Behçet Kemal Çağlar, namı diğer Ankaralı Âşık Ömer, birçok destanında bu yerleri anlatmıştı coşkuyla. Onlardan birisi de Çanakkale’ydi:

“Çanakkale derler yokken hesapta

Mahşerin dünyada kurulduğu yer.

Çanakkale derler topraktan kapta,

Şehitlik şerbeti içildiği yer.

Bayrakları karışmasın kanlara,

Kılıçların kükremesi kınlara,

Yanık bağırlara, ak alınlara,

Çelik yağmurunun çevrildiği yer.

Ejder ateş salan arslan böğrüne

Timsah diş saplayan insan bağrına,

İstanbul denilen cana uğruna ,

Yüz bin canın yere serildiği yer.

İstanbul’un gözleri dolu baktığı,

Yavruların diye ağıt yaktığı,

Dere dere yakut kanın aktığı,

Yiğit harmanının savrulduğu yer

Pırıldarken vicdan da din misali,

Direnirken şol Çin misali,

Tırpan girmiş körpe ekin misali,

Sıra sıra evin devrildiği yer.

Gelsin Âşık Ömer hisse kapmaya,

Toprak seccadede yurda tapmaya,

Çanak, Çömlek değil, vatan yapmaya,

Toprağın al kanla yoğrulduğu yer.

18 Mart 1915 Çanakkale zaferi, tarihimizin en onurlu sayfaları arasında yer alıyor. Bu Zafer, kurtuluşumuzun mayası, bağımsızlığımızın temeli oldu. Türk Ulusuna, Atatürk gibi bir önderi armağan etti.

Bu harbin iki büyük kumandanından birisi Cevat Çobanlı Paşa, diğeri de Anafartalar Kumandanı Miralay Mustafa Kemâl’di. Bu Komutanlar, Türk tarihine daha nice zaferler yazacaklardı. Çanakkale Zaferi, geleceğe yön vermiş, tarihin akışını değiştirmişti. Bu zaferde en büyük payı olan Mustafa Kemal’in yedi yıl sonra Dumlupınar’da kazandığı zaferse, Malazgirt’ten sonra Türk’ün talihini değiştirmişti.

Birinci Dünya Savaşı’ndan kısa bir süre önce 1911-1912 yıllarında Osmanlılar, son Afrika topraklarını da İtalyanlara kaptırmıştı. 1912-1913 Balkan Harbi hezimeti, Rumeli’deki hâkimiyetimizi silip süpürmüştü. Bulgar orduları İstanbul’un kapılarını zorluyordu. İstanbul boğazının güvenliği tehlikedeydi.

Ve yalnızdık. Osmanlı karşısında dünün cüceleri, şimdi devliğe soyunmuş iki blok oluşturmuştu.

Her iki blok, Türk ittifakını küçümsüyor, kendileri için yük olmasından korkuyorlardı. Almanlar, iki blok arasındaki savaşta Osmanlı Devleti’nin hiç değilse bir kısım düşman kuvvetlerini meşgul edebileceği düşüncesiyle hareket etti. Böylece, kaderimiz 2 Ağustos 1914’te Üçlü İttifak’a bağlanmıştı.

Diğer taraftan, İtilaf devletleri açısından Çanakkale önemliydi? Bunları yarın anlatacağım.

Önceki ve Sonraki Yazılar