Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

CEMEVLERİ YASAL OLARAK İBADETHANEDİR

  Son günlerde, çeşitli Alevi kurumlarının düzenlediği protesto gösterilerinde, cemevlerinin ibadethane olarak tanınması yönünden bir talep dillendiriliyor.

Halbuki, cemevlerinin ibadethane statüsü yasa önünde çoktan gerçekleşmiş bir durumdur.

O halde, bu tepkili örgütler ya temsil ettikleri toplumun sorunlarına ve hukuksal konumuna vakıf değiller, ya da Alevileri temsiliyetten uzak hedeflerin ve mahfillerin hizmetinde olduklarına kanaat getirmemiz gerekecektir.

Bu endişemin haklılığını, sizlere cemevlerinin yasa önünde ibadethane olarak nasıl onandığı sürecini paylaştığımda, daha iyi anlayacaksınız.

ALEVİLERİN YASALAŞMA MÜCADELESİ

Cem Vakfı, 2005 yılında Başbakanlığa başvurup Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Alevi ve diğer inançları da kapsayacak şekilde kamu hizmeti vermemesinden şikayetçi olmuştu.

Vakfın talepleri arasında, Aleviliğe hukuksal statü tanınması, cemevlerinin ibadethane olarak tanınması, cemevi yapımına yasal imkân tanınması, cemevlerinin işleyişi için kamusal fon öngörülmesi ve Alevi dedelerine devlet memuru statüsü kazandırılması da vardı.

Tüm bu talepler 19 Ağustos 2005 tarihinde Başbakanlık tarafından reddedildi.

Başbakanlık, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tüm dinlere “eşit” yaklaştığını, cemevlerine ibadethane statüsü verilemeyeceğini, Alevi dedelerinin devlet memuru olamayacağını, Alevilere özel kamu fonu aktarılamayacağını bildirdi.

Başbakanlığın bu yanıtı üzerine Alevi inancına bağlı 1919 vatandaş Başbakanlığı Türk mahkemelerine şikayet etti, ancak mahkeme kararları da Başbakanlığın talepleri geri çevirmesinin yürürlükteki yasalarla uyumlu olduğu yönünde oldu.

Bu yaklaşım, 2 Şubat 2010 tarihinde Danıştay tarafından da onandı.

MÜCADELE 2013 YILINDA AİHM’E TAŞINDI

Bunun üzerine, Cem Vakfı Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan ile 202 imzacı birlikte konuyu 2010 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gündemine taşıdılar.

Dava, 2013 yılında AİHM tarafından görülmeye başlandı.

Davanın kapsam ve önemine binaen, dosya 7 yargıçlı küçük bir daire yerine, kararları nihai olan 17 yargıçlı Büyük Daire’de görüşmeye alındı.

AİHM öncelikle, inanç topluluklarının tanımlanmasının devlet veya ulusal yargının karar alanına girmediğinin, buna karşılık bu kararın sadece söz konusu toplulukların ruhani liderlerinin karar verebileceğinin altını çizdi.

AİHM ayrıca, T.C. hükümeti tarafından “Sufi tarikatı” olarak tanımlanmasının Alevileri, dini inançlara yasaklar getiren 677 sayılı “Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun” kapsamına aldığını hatırlattı.

Hükümet temsilcilerinin AİHM’de “Aleviler kendi aralarında bölünmüş haldeler” şeklinde ifade etikleri tezine karşılık, “bu durum onların dini bir topluluk olarak hakları olduğu gerçeğini değiştirmez” yorumunu yaptı.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, sonuç olarak, Alevileri yasalar önünde tanınmaması ve hukuksal statüye sahip olmayışları nedeniyle, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin din ve vicdan özgürlükleriyle ilgili 9. maddesinin ihlal edildiğine karar verdi.

Alevilerin hiçbir kamusal hizmetten faydalanamayışları da, AİHM açısından, “dini ayrımcılık” olarak tanımlandı.

 Hükümet adına sunulan gerekçelerde, Alevi inancının tanınmayışınınlaik devleti korumakgibi bir tezle gerekçelendirilmesi de AİHM tarafından kabul görmedi ve Türkiye’de din ve inançlarla ilgili hukuksal yapının “nötr” (tarafsız) kriterlere dayanmadığını ve bu durumun bazı inançların ayrımcılığa maruz kalmasına neden olduğu not edildi.

Türkiye’de devletin din ve inançlara yaklaşımını “hedefle orantısız” olarak tanımlayan AİHM, Alevilere yönelik uygulamanın “akla uygun ve objektif temele dayanmadığına” ve bu nedenle Alevilere “dinsel ayrımcılık” yapıldığına hükmetti.

AİHM KARARLARI YARGITAY TARAFINDAN DA ONAYLANDI

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) dayanarak, cemevi yaptırmak üzere dernek kurulabileceğine karar vermesinin ardından Yargıtay 3. Hukuk Dairesi de 2015 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararına dayanarak, “Cemevi ibadethanedir. Aydınlatma giderleri ödenmelidir” kararı verdi.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu geçen yıl Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği hakkındaki kapatma davasını reddeden ve bu kararında direnen Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararını onamıştı.

Tekke ve Zaviyeler Yasası’na aykırı olmasına rağmen cemevi yaptırılmasının AİHS’e aykırı olmadığına karar veren Kurul, cemevlerinin ibadethane olup olmadığının yargı kararıyla belirlenemeyeceğine, ancak cemevi yaptırmak üzere dernek kurulabileceğine hükmetmişti.

Bu kararla, cemevleri yasal hale gelmiş, ancak ibadethane statüsü verilmemişti.

CEMEVLERİNİN İBADETHANE OLDUĞU MAHKEMEDE ONANDI

İbadethane statüsünü sağlayan kararı ise, Yargıtay şöyle verdi:

Boğaziçi Elektrik Dağıtım AŞ (BEDAŞ) Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi (Cem) Vakfı aleyhine 2007’ye ait ödenmeyen 10 elektrik faturası için icra takibi başlattı.

Vakıf ödeme emrine “fatura tahakkuk ettirilen yerin bir ibadethane olduğu için elektrik kullanım bedeli talep edilemeyeceği” itirazı yaptı.

Yasaya göre itiraz üzerine icra takibinin durması nedeniyle BEDAŞ, itirazın iptaline karar verilmesi için Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açtı.

Vakıf, elektrik faturası gönderilen binada cemevi olduğunu bildirdi ve Elektrik Piyasası Kanunu’na göre “toplumun ibadetine açılmış ve ücretsiz girilen yerlerin aydınlanma giderlerinin Diyanet bütçesinden karşılanması gerekmektedir” gerekçesi ile itiraz etti.

Binada cemevi, cenaze hizmetleri bölümü ve aşevi olup olmadığı konusunda keşif yapılması da istendi.

Talebi reddeden mahkeme BEDAŞ lehine karar verdi ve Vakfın itirazını kaldırdı.

Ancak, Vakıf tarafından temyiz edilen karar 28 Mayıs’ta Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nce oybirliği ile bozuldu.

Böylece, cemevlerinin ibadethane olduğu gerçeği yasa önünde de tescil edilmiş oldu.

TABELASINDA ALEVİ YAZAN ÖRGÜTLER NE İSTİYOR?

Gördüğünüz gibi, hayatın ve gerçeklerin dışında yaşayan bir takım insanların Alevileri temsil ettiklerini ve hatta, bu uğurda mücadele verdiklerini iddia ettikleri bir ortamda bulunuyoruz.

Cemevleri ibadethane olarak tanınsın”, dediklerinde, yasa önünde cemevlerinin çoktan ibadethane statüsünü kazandığından habersizler!

DKAB derslerinde çocuklarımıza zorla Sünnilik öğretiliyor”, dediklerinde, eğitim kitaplarının çoktan değiştirildiğinden habersizler!

AİHM kararları uygulansın”, dediklerinde, bu kararların Yargıtay tarafından onandığını ve uygulanması için, pek çok cemevinin idare mahkemelerinde davalar açıp kazandığından habersizler!

Aleviler torbaya sığmaz”, dediklerinde, torba yasada zaten AİHM’in şart koştuğu eşitlik ilkesine uymak yönünde düzenlemeler olduğundan habersizler!

Sevgili okur, elbette ki, ben tüm iyi niyetimle, tabelasında Alevi yazan söz konusu örgütlerin liderlerinin, bu durumdan “habersiz” olduklarını ifade ediyorum.

Çünkü, eğer habersiz olduklarını var saydığımız konularda gerçekte bilgili iseler, o halde, durum çok vahim demektir ve sormamız gereken soru şudur:

Tabelasında Alevi yazan örgüt liderleri neden Aleviler arasında çatışmacı bir ortam yaratmak istiyorlar?   

Alevilerin haklarını savunmadıklarına göre, bu örgüt liderleri kime hizmet etmektedir?

Önceki ve Sonraki Yazılar