CENAP ŞEHABETTİN

Servet-i Fünun döneminin büyük şairlerinden biri Cenap Şehabettin’di. 1870'de Manastır'da doğdu. Orta halli bir ailenin çocuğuydu. Henüz yedi yaşındayken binbaşı olan babası Osman Şehabeddin, Plevne savaşlarında şehid oldu. Bunun üzerine annesi İsmet Hanımla birlikte İstanbul'a geldi. Tophane civarına yerleştiler.

Cenap Şehabeddin ilk önce Tophane Feyziyesine yazıldı. Burayı bitirdikten sonra baba mesleği olan askerliği seçerek Gülhane Askeri Rüştiyesine devam etti. 1880'de buradan da mezun oldu. Kur'a ile tıbbiye idadisine seçildi. İki yıl okuduktan sonra askeri tıbbiyeye girdi.

Tıp öğrenimini sürdürürken edebiyatla ilgilenmeye başlamıştı. Muallim Naci'nin dostu olan Şeyh Ali Vasfi ile tanıştı. Cenap bu vesile ile Muallim Naci'yi tanıdı. Kendisine yardımı dokunanlar arasında Mustafa Asım Efendi de vardı.

1885 ile 1889 yılları arasındaki eski ile yeni çekişmesi başlamış, yeniliğin temsilcisi olarak bilinen Recaizade Ekrem, eskinin temsilcisi Naci'ydi. Cenap Muallim Naci'nin etkisindeydi. Naci'ye nazireler yazıyor onun şiirlerini tahmis ediyordu.

l887'de gençlik şiirlerini Tamat adı altında yayınladı. Pek başarlı olmasa da ondaki şiir yeteneğinin bir işaretiydi.

1889'da tıbbiyeyi birincilikle bitirdi. Yirmi yaşındaki doktor yüzbaşı Cenap'ın öğrenimi sırasında gösterdiği başarı takdir ediliyordu. Bunun bir armağanı olarak dokuz ay sonra: l890'da ihtisas yapması için Fransa'ya gönderildi. O doktorluğun yanısıra edebiyat alanında da ihtisaslaşmak istiyordu. Bunun için en elverişli yer Paris'ti.

ir süre sonra, Naci ve Şeyh Vasfi çemberinden çıktı. onu Ekrem ve Hamid etkilemeye başladı. Fransa'ya gider gitmez, Fransız ve dünya edebiyatını öğrenmeye başladı.

Realist metotları benimseyen mükemmelci Parnas şiirine ve kelimelerin musiki ve semboller yardımıyla en küçük parçalarına inen sembolistlere karşı ayrı bir ilgi gösterdi.

1894 yılında yurda döner dönmez karantina doktoru olarak Mersin'e tayin edilmişti. Daha sonra görev yeri Rodos'a nakledildi. Bu sırada İstanbul'da yeni bir edebi akım başlamıştı.' Servet-i Fünun ve Edebiyat-ı cedide...

Cenab'ın Paris dönüşü yazdığı şiirler, eskilerinden farklıydı. Eserlerini çoğu çevreler Fransızca'dan yapılmış tercüme sanmaya başlamışlardı. Kelime ve tamlamaların çoğu, o zamana kadar görülmüş şeylerden değildi. Malümat, Maarif, Hazine-i Fünun dergilerinde yayınlanıyordu.

Tevfik Fikret'in dikkatini çekmişti. Fikret bir yazısında Cenap’ın şiirlerini beğendiğini ve ezberlediğini belirtiyordu. Tevfik Fikret'in yakınlık göstermesi Cenab'ı Servet-i Fünunculara yaklaştırdı. 4 Nisan 1896 da Servet-i Fünun’da çıkan İnkisar-ı Baziçe şiiri ile Edebiyat-ı Cedideciler arasına katılmış oldu.

Cenap’ın şanssızlığı görevi nedeniyle İstanbul'dan ayrılmak zorunda oluşuydu. Bu nedenle aktüaliteyi günü gününe takip edemiyordu. Meşrutiyetin ilanından sonra şiiri ikinci plana bıraktı. O artık politika hayatının ortasındaydı. Meclis-i Kebir-i Sıhhiye azası ve Umur-i Sıhhiye Müfettiş-i Ümumisiydi.

1914'de emekliye ayrıldı. Darülfünün Edebiyat Fakültesi Dil bölümü Fransızca müderrisliğine atandı. Sonra da garb edebiyatı müderris yardımcısı oldu. Savaşın sonlarına doğru, Süleyman Nazif'le birlikte, Şam'a gitti. Sabah Gazetesinde yayınlanan Suriye Mektupları bu gezinin ürünüydü.

1918'de Süleyman Nazif'le birlikte Hadisat gazetesini çıkarmaya başladı. Aynı yıl, Tasvir-i Efkâr gazetesi adına Avrupa'ya gitti.

Avrupa'dan gönderdiği mektuplar, daha sonra «Avrupa Mektupları» adıyla bir kitapta toplandı. Bunlar Cenap’ın en kuvvetli gezi yazılarıydı.

1919 yılında Edebiyat Fakültesinin Osmanlı Edebiyatı Tarihi Müderrisliğine getirildi. Milliyetçilik cereyanının devamlı dışında bulunuyordu. Bu hal, 1924 yılına kadar sürdü. Cenap’ın bu olumsuz tutumu gençliği kendisine küstürmüştü. Bu küskünlük, 1921 yılında Edebiyat Fakültesinden istifa etmesine sebep olmuştu. Bu olay, onun sanatçı kişiliğini büyük bir ölçüde zedeledi.

Milli Mücadele sona erince bir kıyıya çekildi. Hayatının geri kalan kısmını yazmak ve okumakla doldurdu. 1934 yılının 12 Şubat günü geçirdiği bir beyin kanaması sonunda hayata gözlerini yumdu. Çok karlı bir gündü... Türk Edebiyatında karlar için en güzel şiiri söyleyen Cenap Şehabettin, Bakırköy mezarlığındaki kabrine, karlar altına gömülüyordu.

Yarın: Cenap’ın Şiir Dünyasında gezinti yapacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar