ÇOCUK YURDUN TEMELİ, ATATÜRK BAŞÖĞRETMEN.

Dünkü yazımda demiştim ki: “…. her çeşit bilginin, tekniğin baş döndürücü bir hızla çoğaldığı bu uygarlık dünyasında, öteki insanlarla, öteki ülkelerle eşit haklarla yaşamak, ilerlemek için sürekli bir eğitim seferberliğine muhtacız. … “ Onun için, bizlere özgür yaşamanın, bu özgürlüğü birlik ve beraberlikle sürdürmemizin, sorumluluklarımızı göz ardı etmememizin, birbirimizi sevip saymamızın, inanmamızın, dayanmamızın, sevgi ve hoşgörüyle birilikte yaşmamızın yollarını öğreten öğretmenlerimiz, bir gün değil, her gün başımızın tacı. Ne güzel söylemiş Fazıl Hüsnü Dağlarca:

A'dan başlar aydınlık,

Bir taş koyar bütün yapılarda öğretmen.

Soluğudur düşüncenin buğdaydan yalaza dek

Yeryüzünde ne varsa ondan gelmedir,

Yeryüzüyle el ele öğretmen

 

Göz gözdür o, uzakları görürüz,

Ağızdır o, türkü söyleriz, haykırırız günlerden.

Ulaşırız erdem üstüne, gelecekler üstüne biz hep.

Çizer büyük değirmisini

Uç olur da bir pergele öğretmen.

 

-Hey hey, burası bir dağ köyü,

kurda kuşa bırakılmış, göğün kıyısına bırakılmış-

83 toprak ev, 83 acı duman,

Çoluğuyla, çocuğuyla 415 karanlık

Kurtulacağız, el ayak kurtulacağız,

Bir okul yapıla, bir gele öğretmen.

 

Bir ışık bir ışık daha,

Gecelerin içindeki ejderlerle dövüşür

Nice istemeseler de nice önleseler de,

Uyandırır toplumunu İyiye, doğruya, güzele öğretmen.

 

Nahit Ulvi Akgün’u 12 Kasım 1996 tarihinde kaybettik. Ödemiş ve İzmir liselerinde uzun süre öğretmenlik yaptı. Deneyimini dizelere aktarmış. İşte bir dörtlük:

“... Hastalansan ayrı düşsen bir gün,

Binlerce parmak kalkar uykunda.

Şaşırır kalırsın sevinçten,

Ne kadar sağsın ortalarında.”

 

Öğretmenlerin yurdun kuş uçmaz kervan geçmez yörelerinde, bilmedikleri tanımadıkları çevrelerde bütün güçleri ile görevlerini nasıl sürdürdüğünü hepimiz biliyoruz. Yüce Atatürk’ün Millet Mekteplerinin başöğretmenliğini kabul etmesi bile öğretmenlik mesleğinin yüceliğini gösteriyor. 9 Ağustos 2005 günü kaybettiğimiz Coşkun Ertepınar da Kayseri kökenli öğretmen şairlerimizdendi. Atatürk’ün Yüzüncü yılında yazdığı marşta şöyle diyordu:

 

Güzellikler üstüne güneş gibi doğansın,

Bilgi, inanç, ruh verip karanlığı kovansın.

Geleceğin güveni, geçmişten ders alansın,

Gece gündüz bu yurda göz nurunu sunansın.

Öğretmenlik kutsaldır, yüce varlık öğretmen,

Çocuk yurdun temeli, Atatürk Başöğretmen.

 

İnanırız sana biz, güveniriz sana biz,

Ata’mızın övdüğü gençliğedir sevgimiz,

Çağdaş dünya içinde en öndedir yerimiz,

Türk’üz, Türk’üz, Türk’üz biz, el eleyiz hepimiz.

Öğretmenlik kutsaldır, yüce varlık öğretmen,

Çocuk yurdun temeli, Atatürk Başöğretmen.

 

Işık tuttuk tarihe uygarlığa hız verdik,

İnsan onuru için insanlığa söz verdik.

Erdemiyle bilgine ilk değeri biz verdik,

Öğretmeni severiz, çağlar boyu hep sevdik.

Öğretmenlik kutsaldır, yüce varlık öğretmen,

Çocuk yurdun temeli, Atatürk Başöğretmen.

 

Bir Başöğretmen marşı daha vardır. Öğretmen Güngör Feyzioğlu yazmıştı. Nakaratında diyor ki: “Yok olur karanlıklar, bilgiler gülümserken, Aydınlığın kaynağı sensin yüce öğretmen.” İşte bu kadar. Uzun söze ne hacet var. Öğretmenlerimiz, yıllar boyu destanlar yaratmışlardır. Bu bir övgü değil, gerçeğin anlatımıdır. Öğretmen, kişiliğini, mesleğinin onurunu, saygınlıkla yürüten bir sevdalıdır. Sevdası, okuluna ve öğrencilerinedir. Halk bilimci, öğretmen yazar ve şairlerden Vehbi Cem Aşkun, Öğretmen adlı şirininde şöyle diyor:

Neyleyeyim çocuktan özge dünyayı,

Hileyi anlamaz, bilmez riyayı,

Onları sevmekte buldum sevdayı,

Öğretmek zevkimdir, okutmak aşkım.

Vatan bir bahçedir, çocuk bir çiçek,

Bu iki varlık da yarın gülecek

Yıllardır bu aşkla sağlandı gerçek.

Bu kutsal bahçede, benim bahçıvan.

 

Evet vatan bir bahçedir, çocuklar bir çiçek. Başkaları da bu bilince varmış. Ceyhun Atuf Kansu, Okulun yıkılan duvarının altında kalan köy öğretmeni Şefik Sınık’ın son sözlerini yazmış. Onu da yarınki yazımda sizlere sunayım.

Önceki ve Sonraki Yazılar