Akın Ok
DAĞLARIN GÖZLERİ RÜZGAR ELİ
Bir zamanı kaybeden
İki çocuğun sokağı
Uçurtmasını arar gibi
Soruyor hala!
Neredeydiniz?
Neden gelmediniz?
Niçin sustunuz?
Nasıl kıydınız o aşkın canına?
Alnında duran ışığın
Bitmeyen dumanı
Sönmeyen uçurumundan geri dönüyordu!
Yalan dünyanın gerçeğine kilitlenmiş çaresizliğine
Üç kurşun sıkıyordu!
Uyumayan yeryüzü saatine yakın
Cesareti
Kudreti
Görkemi
Meydan okurken
Saçlarından dökülen özgürlüğün
Ömür sonbaharı kadar
Yürek köprüsünden geçen
Cansuyu dalgaları
Kendi kıyısına yaslanmaz mı?
İşte; o odanın zarfında saklanan ayak izleri
Biriken yağmur damlalarına
Uzun hasretleri
Okyanus olsun diye
Öğretmen çağıran öğrencisine
Tahtaya yazılanların tebeşir tozuna
İnadına yaşayan
İmdatı seviyordu!
Ya tarihin aynasına çıkan
Ya da insanlığın sofrasında yıkanan
Küçük yelkovanın
Büyük akrebi ile
Derman olmuşsa
Benim yazdığım ne ola ki?
Bu satırların kalbine
Yağan yıldızları kaybetmeden
Merhaba diyen
Bütün sabahların türküsü başladı!
Tıpkı Anadolu toprağındaki
Ekmek kokusu doğarken
Sazın mızrabı
Hayat notası çaldı!
Munzur çocukları büyürken
Yetmez mi?