DELİLİK ÖYLE KOLAY OLMUYOR

İlahi manevi kızlarımdan Didem Tetik! 

O kadar güzel espriler paylaşır ki, evirip okursunuz, çevirip okursunuz. Kahkaha atmak, gülmek şurada dursun, tebessüm etmeye bile arzunuz, gücünüz sabrınız yokken gözünüzü, kaşınızı yanağınızı, dudağınızı halkalayan kasların yumuşadığını hissedersiniz. Gözbebeğinizin donuk negatifliği, pozitif ışıltıya tebdil eder. Kimi zaman da gökyüzündeki yıldızlara nispet çoğalan soru işaretlerinin karanlık evreninizde uçuştuğunu sanırsınız.

Epey oldu. Bir sabah diyordu ki. “Delilik öyle kolay olmuyor. Ben yıllarımı verdim. Bir deli kadından hepinize kucak dolusu günaydın. Haydaaa’ Günaydının, nar çiçeğin başımız gözümüz üzerine demeye kalkmadan, mesajının altına yaptığı paylaşım, gökyüzündeki soru işaretlerini yıldıza çeviri çeviriverir. Buyurun siz de okuyun:

“Deli kadınlar dümdüz kadınlardır.

Hileye hurdaya ihtiyaç duymazlar.

Sizden bir şey istediğinde hiçbir ayak oyununa ya da hesaplamaya gerek duymadan ister…!

Bir şeyi reddettiğinde de bunu yine aynı düzlükte reddeder.

Öldür Allah ikna edemezsiniz...!

Çünkü sizin dünyanızın gücü onu ikna etmeye yetmez...!

Dedik ya; zaman mutlaka deli kadını haklı çıkaracaktır.

Para, pul, kariyer, kimlik, ulus, sınır…, ev, mal, mülk vs. ile asla işi olmaz……!

Bu açıdan ulussuzdurlar onları dünyanın neresinde görürseniz görün şıp diye tanırsınız.

Çünkü ne kahkahaları tutsak ne gözyaşları sınırlı ne arzuları mahpus ne öfkeleri prangalıdır.

Bu duygu durumlarından herhangi birini herhangi bir mekânda, kişi sayısı fark etmeksizin tak diye önünüze koyarlar…

Sevecekse orta yerde sevecektir her şeyin içinde herkesin içinde sizi, dövüşecekse de yine orta yerde…!

Deli kadınlar güzel severler...”

Deliliğin kadını erkeği olur mu? Akıl yürütme metotlarından tüme varsanız da, tümden gelseniz de, iki uçlu deliye çıkarsınız ki, hangi şair, hangi veli , deli değildir? Tersten hareket edip, Lemi Atlı’nın hicaz şarkısını hatırlayıp “Severim her güzeli senden eserdir diyerek…” diye mırıldansanız bile, öyle olduğunu sanıyorsanız delisiniz. Zamane akıllısına göre, olamaz böyle bir şey.

Philip K. Dick, “Delirmek bazen gerçekliğe verilebilecek en uygun tepkidir," demiş. "Deha ile delilik arasında incecik bir çizgi vardır. Ben bu çizgiyi sildim, sözü de Oscar Levant’in. La Rochefoucauld ise: “Tek başına akıllı olmayı istemek, büyük bir deliliktir." Görüşünü savunuyor. Başka kimler neler söylemişler. Beş onunu sıralayıvereyim:

"Bana aklı başında bir adam gösterin, sizin için onu iyileştireyim." - Carl Jung

"İnsanın doğasında akıllılıktan çok, delilik vardır." - Francis Bacon

"Gerçek bilgelik deliliktir. Kendini bilge kabul etmek ise gerçek deliliktir." – Erasmus

Hayat, delilerle doludur. Bunlardan birine rastlamayı istemeyen, yalnız kendi evine hapsedilmekle kalmamalı, aynı zamanda bütün aynalarını da kırmalıdır. Boileau.

Kim bilmez ki delilik; özgür bir kafanın yiğitçe çıkışları yüce ve görülmedik bir erdemin ortaya attıklarıyla çok yakın kapı komşusudur. Montaigné.

Delilik şüphesiz aptallıktan daha iyidir, delilik var olmuş bir zekanın yok oluşudur. Aptallık ise var olmamış bir zekanın var olmamaya devam edişidir. Einstein.

Akil hastanesinden iki deliyi salıvereceklermiş. Doktorlar kendi aralarında "Şunlara son bir test yapalım da görelim akilleri başlarına gelmiş mi. “demişler. İki deliyi bir masa başına çağırmışlar. Masanın üzerine bir kavanoz dolusu siyah zeytin, bir kavanoz dolusu da canlı hamamböceği dökmüşler ve "Buyurun beyler, yiyiniz." demişler. Delilerden biri hemen zeytinlere saldırmış, ötekisi araya girmiş, "Önce kaçanları yiyelim, öbürleri nasıl olsa duruyor!"

Akıl hastanesinden kaçan iki deli, karşıdan gelen bekçiyi görünce iri gövdeli bir çınarın arkasına saklanmışlar. Bekçi, onların ayak seslerini işitmiş. Sormuş:

- Kim o?

İçlerinden biri kedi gibi miyavlamış. Bu başarılı miyavlamadan sonra bekçi yürüyüp gidiyormuş ki, delilerin ayakları altındaki yapraklar hışırdamış. Bekçi geri dönüp yine seslenmiş.

- Kim var orada? İkinci deli cevap vermiş:

- Bir kedi daha…

Benzerini Bayburt’ta dinlemiştim. Orada Rus devriyelerinden kaçan iki Bayburtlu kurbağa taklidi yapıyorlardı.

Akıl hastanesinde koğuşları gezen başhekim, bir hastanın oturmuş, bir şeyler yazdığını görmüş.

-Kolay gelsin, ne yazıyorsun?

-Mektup yazıyorum efendim.

-Yaaa...Kime yazıyorsun?

-Kendime...

-Peki, ne yazılı mektupta?

-İlahi doktor bey, deli misiniz siz? Mektubu daha almadım ki...İçinde ne yazdığını bileyim.

Bedia Tuncer, bir dönem Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi personeline okuma yazma eğitimi vermiş. Bunu yaparken bir yandan da akıl hastalarıyla ilgilenmiş. Ve sonra akıl hastalarının yazdıkları şiirleri derleyerek yayınlanmasını sağlamış. Dünyada türünün tek örneği sayılan bu kitap 1964 yılında yayınlanmıştı. İşte 33 B servisinde yatan Y.K.’nın şiiri:

“Zorba kız kaçırır,

Kamarot kurşun kaçırır,

Karaborsacı döviz kaçırır,

Zengin hanımı kürk kaçırır,

Ağa koyun kaçırır,

Orman eşkıyası kütük kaçırır.

Ve sonunda kaçırmak için

Bizlere, elbette akıl kalır.”

Aşağıya alıntı yapacağım şiir, Hastalardan R.G.’nin. Önceki gün 7. Ölüm yıldönümünde andığımız Bekir Sıtkı’ya ait “Hancı” şiirine nazire yapmış. “YOLCU VEYA TABURCU” başlığını taşıyor.

(Bakırköy’den gidiyorum, yolcuyum artık!

Şu benim (pijamalar)ı dür yavaş yavaş!

(Doktor bey!) bitti bak benim de cezâm!

Taburcu (kâğıdı)mı ver yavaş yavaş!

İşte ben her taburculukta böyleyim!

Öteyi ne sen sor! ne ben söyleyim!

Kaldır artık (Tımarhane) yi, neyleyim!

Şoför, otobüsü sür yavaş yavaş!

Bende de çok resim var hem değil yırtık!

İki aydır (oda)mın kapısı örtük!

(R. G. ) bir de sarhoş oldu mu artık!

Bütün sırlarını der yavaş yavaş!

İki ay ne çabuk geçti, sanki daha dün!

Etajerim bezle yine örtülsün!

Odamdan da Bağlarbaşı görünsün!

Bütün perdeleri ger yavaş yavaş!

İşte ben her taburculukta böyleyim!

Öteyi ne sen sor! ne ben söyleyim!

Kaldır artık (Tımarhane) yi, neyleyim!

Şoför, otobüsü sür yavaş yavaş!

Önceki ve Sonraki Yazılar