Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

DEVLET GARANTİLİ İNSAN KAÇAKÇILIĞI

Devlet garantili havalimanları yapıldı.

Devlet garantili şehir hastaneleri yapıldı.

Devlet garantili köprüler, otoyolları yapıldı.

Yine, devlet garantili olmak şartıyla su kanalı yapılmak isteniyor.

Ama, devlet garantili insan kaçakçılığı yapıldığını yeni öğreniyoruz.

Daha doğrusu, gizlemişler! Sır olarak saklamışlar!

Malatya’nın Yeşilyurt ilçesinin belediye meclisinde, Meclis Üyesi Mimar Günnur Tabel ısrarla Başkan’dan bir açıklama istemeseydi, hâlâ bilmiyor olacaktık!

Hâlbuki, Elazığ’ın AK Partili Akçakiraz Belediye Başkanı Sabahattin Kaya’ya göre, “bu iş bir sektör ve meslek grubu haline gelmiş”!

Nitekim; Yeşilyurt Belediyesi üzerinden yapılan insan kaçakçılığının Almanya ayağı olduğu ortaya çıkan Ersin Kilit isimli şahıs, kendisini de bu şekilde kurtarabileceğini sanarak, bol bol isim veriyor!

Ersin Kilit’in şaşkınlığından ve “bir vatandaş olarak” bildiği isimleri sıralamasından da anlıyoruz ki, aslında halen sadece buz dağının görünen kısmındayız!

Büyük ihtimalle de, İçişleri Bakanlığı özel bir çalışma komisyonu kurmaz ve sadece “şikayet üzerine” veya bizim yaptığımız gibi, medyada haber yapılarak toplum duyarlığı harekete geçmesine vesile olunan vakalar dışında soruşturmayı genişletmez ise, Ceylanpınar Belediye Başkanı Feyyaz Soylu’nun verdiği cevaba alışmak zorunda kalacağız: “Vallahi sizden öğrendim”!

İNSAN KAÇAKÇILIĞI NASIL YÜRÜYOR?

Avrupa devletlerinin koyduğu vize uygulaması yüzünden kamu hizmetlerinin aksamasının önüne geçmek için yurtdışı seyahatlerini kolaylaştıracak bir formül bulunmuş. Yasada, "yeşil pasaport"un sadece üst düzey devlet memurlarına verilmesi öngörüldüğü için, yeni bir pasaport türü icat edilmiş. Hizmete özel pasaport, ya da yaygın adıyla “gri pasaport” ile kamunun yurtdışı çıkışlarını kolaylaştırma hedeflenmiş.

Ancak, kamu hizmetinde çalışanların yanında, kamu hizmeti ile bağlantılı sivil toplum kuruluşları üyelerinin de “gri pasaport” alabilecekleri imkânı tanınması, istismarın önünü açmış. Bu arada, yeri gelmişken ekleyeyim: İçişleri Bakanlığı acele ile karar verip “gri pasaport” verilmesini durdurmuş. Ancak, kanaatimce, yasaklamak yerine, istismarı önleyecek tedbirler bulmak daha doğru olacaktır.

Sistem şöyle işliyor:

Öncelikle, gerekli “şartları” yazalım.

1 adet kamu kuruluşu

1 adet sivil toplum kuruluşu

1 adet yurtdışından davetiye

1 adet Valilik

Ve, "Kâfi" miktarda yurtdışına gitmeye istekli vatandaş!

İlk 3 “unsuru” biraraya getiren şahıs veya “organizasyon”, konuyu illerdeki Valilik makamına götürmek zorunda.

Çünkü, kamu kurumunun karar alması sadece ön şart! Hizmete özel pasaportu veren makam Valilik!

Valilik ise, usulen, pasaport verilecek şahısların güvenlik soruşturmasını bekliyor. Olumlu sonuç gelmesi üzerine de, “olur” veriliyor.

ÜLKESİNİ TERK ETMEK İSTEYENE DEVLET GARANTİSİ!

Bu sistemi istismar edenler, devletin hizmete özel pasaportu ile gidecekleri yere hiçbir engelle karşılaşmadan ulaşıyorlar.

Yurtdışına çıkmak isteyen herhangi bir vatandaş gibi vize almak zorunda değiller.

Hizmete özel pasaporta sahip birisi için, Berlin’e gitmek, İstanbul’dan örneğin, terör eylemleri nedeniyle sıkı güvenlik uygulamalarının sürdürüldüğü herhangi bir ilimize gitmekten bin kere daha kolay!

Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti devleti, pasaport sahibinin kamu hizmeti için yurtdışı seyahate çıktığına dair, dünyanın diğer devletlerine garanti vermiş oluyor!

Yani, Türkiye Cumhuriyeti devletinin verdiği uluslararası garanti, birilerinin ülkeyi terk etmesi, diğerlerinin de ceplerini doldurması için istismar ediliyor.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin uluslararası itibarı birilerinin üç kuruşluk menfaati için yerlere seriliyor!

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI DEVLET ONURUNU KORUYACAK MI?

Elbette ki, her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının ülkesinin ve devletinin onurunu, itibarını korumak, gözetmek sorumluluğu vardır.

Ancak, devlet itibarının korunmasında asıl yetkili olan devlet kurumlarıdır. Bu olayda ise, hizmete özel pasaportların istismarı nedeniyle, sorumluluk İçişleri Bakanlığı’ndadır.

İçişleri Bakanlığı’nın titiz ve şeffaf bir şekilde, Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası itibarına zarar veren şahıslarla ilgili nasıl işlem yapacağını kamuoyu ile paylaşması, toplumda infial yaratan bu olaya yönelik tepkileri de dindirecektir.

Ancak, bana gelen bilgilerden görüyorum ki, örneğin Yeşilyurt Belediyesi’ne gönderilen İçişleri Bakanlığı müfettişleri, bu kadar süre içerisinde olayı ortaya çıkaran mecli üyesi ile dahi görüşmemişler!

Sadece, faillerle görüşerek nasıl bir sonuç alınabilir?

BAŞKA ÜLKEDE OLSA NE OLURDU?

Bakın, devletini koruyamayan hiçbir şeyini koruyamaz!

Eğer, devlet çıkar gruplarının eline geçmiş bir aparata dönüşürse veya toplumda bu yönde bir kanaat oluşursa, bunun sonuçları çok ağır olur!

Böyle bir vaka, örneğin Almanya’da ortaya çıkarılmış olsaydı, faillerin çok ağır cezalar alacakları kesindir!

İran, Çin gibi ülkelerde “vatana ihanet” kapsamında değerlendirileceği, yani idamla cezalandırılması sürpriz olmaz.

Türkiye’nin, yapanın yaptığı yanına kâr kalanların ülkesi olmadığını ispatlamak, Sayın Süleyman Soylu’nun sorumluluğundadır.

Bizler, ülkesini ölümüne seven vatandaşlar olarak, sorumluların her vatanseverin yüreğini rahatlatacak muameleyi gördüğüne tanık olmak istiyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar