EDREMİT’İN KURTULUŞU VE ŞEHİT KAYMAKAM HAMDİ BEY

Onlar meçhul değiller. Ama yetiştirdiğimiz özüne ilgisiz kuşakların elinde zamanın çarkları meçhule düşürdü.

9 Eylül, takvim yaprakları Edremit’in düşman işgalinden kurtuluş günü diye yazıyor. 797 gün işgal altında kaldıktan sonra 9 Eylül 1922’de Yunan işgalinden kurtularak özgürlüğüne kavuşan Edremit… Bu tarih yalnız Edremit’le İzmir’in kurtuluşu değil, vatan topraklarının düşmandan kurtulduğu, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde başlatılan ulusal kurtuluşun taçlandığı gün.

Kurtuluş savaşını inkar edenlere karşı bugün meçhule düşürülmüş kahramanımızdan satır başları ile söz etmek ihtiyacı duydum.   

Evet Edremit’in kurtuluş yolunu açıp aydınlatan kahraman Şehit Kaymakam Hamdi Bey… Kaymakam Hamdi Bey 1888 yılında Makedonya’da Vardar ilçesine bağlı Köprülü kasabasında doğdu. Babası Kolağası İbrahim Bey’di. Küçük yaşta yetim kaldığından, dayısı Celalettin Bey tarafından yetiştirildi. Memurluk hayatına Kosova’da Maiyet Memurluğu ile başladı. 1912 yılında Balkan Savaşı sırasında Yedek Subay olarak orduya katıldı.

Edirne üstüne yürüyen ordunun sol cenah erkânı harbiye subayı Kâzım Özalp Hamdi Bey’i şöyle anlatmıştı:

“Önceleri bir düşünce adamı olan, okumayı seven, şiir yazan yağlı boya, kara kalem resim yapan, ud, keman, tambur çalan, şık ve temiz giyinen her gün tıraş olmayı ihmal etmeyen titiz Maiyyet Memurundan gözünü budaktan sakınmayan, çetin bir savaşçı, yaman bir kavga adamı ortaya çıkmıştı.”

Birinci Dünya Savaşı çıktığı sırada, Kırklareli Demirköy Kaymakamıydı. Arkasından Malkara, Keşan kaymakamı oldu. Daha sonra Balıkesir’in Sındırgı ilçesi Kaymakamlığı’na atandı. Oradan 13 Temmuz 1917’de Edremit Kaymakamlığı’na getirildi. Hamdi Bey çok çalışkan ve milliyetçiydi. Gece gündüz çalışıyordu. Kısa zamanda Edremit’te kendisini kabul ettirmişti. Çevresinde yiğit, vatansever bir kuvvet toplamayı başarmıştı. Yunanlıların bütün memleketi işgale hazırlandıkları gün gibi açıktı. Önlem alınmazsa vatan taksim edilecekti. Engel olmanın tek yolu milletin el ele verip yeni bir ordu kurmasıydı. Hamdi Bey:

“Arkadaşlar, ilk işimiz Yunanlıları topraklarımızdan çıkarmak olmalıdır. Ordunun başına Mustafa Kemal geçecektir. Paşayı bütün imkânlarımızla desteklemeliyiz, öncelikle düşmana karşı koyacak bir örgüt kurmalıyız. Sizlerin yardımını istiyorum.” Hamdi Bey, Edremit’te duruma hâkim olduktan sonra halkın arasına girdi. İlçe’nin ve çevre kasaba ve köylerin ileri gelenleriyle konuştu. Onlara şöyle sesleniyordu: “Kıymetli arkadaşlarım, bugün memlekette ve düzen kalmamıştır. Yunanlılar güzel vatanımıza girmiş durumda. . Bunların önüne geçemezsek hem vatanımızdan, dinimizden, canımızdan, namusumuzdan olacağız. Bunların önüne geçmek için asker lâzımdır. Silah lâzımdır. Askere alınacak olanları askere alacağız. Herkes hiç çekinmeden silahını getirsin. Sizleri biz koruyacağız. Vatanında yabancıların gezip dolaştıklarını kim ister? Kim ister ki, dinînin, namusunun ayaklar altında çiğnendiğini... Yunan'a güvenilir mi? Yalancıdır onlar. İzmir'de yaptıklarını hepiniz duymuşsunuzdur. Bizler Kuva-yı Milliyeciler... Mustafa Kemal Paşa'nın emrinde çalışıyoruz. Gayemiz vatanımızı düşmandan temizlemektir.”

Vatanı namus ve canından aziz bilen birçok Edremitli Kuvâ-yi Milliye’ye yazıldı. Eğitimlere katıldı. Yaşlı genç demeden Edremitlilerin ağzından marşlar düşmez oldu:

“Osmanlıyız ey kardaşlar birdir bizim yurdumuz

Yürümektir çalışmaktır vatan için borcumuz

Şan vermiştir şan almıştır şu heybetli ordumuz

  Yastığımız taştan olsa yorganımız yapraktan

Vazgeçmeyiz bu ordudan bu kırmızı sancaktan

Yürüyelim, ecdadımız bu yolda yürüdü.

Şu toprakta nice aslan kemikleri çürüdü...

Vatan aşkı gayri bizim sinemizi bürüdü.

Yastığımız mezar taşı, yorganımız taş, kar olsun;

Ben bu yoldan döner isem namus bana ar olsun!..”

 

(Beste: [Muallim] İsmâil Hakkı Bey, Makâm: Nevâ’da Rast, Usûl: Düyek, Kaynak: Mektebde Vatan Türküleri, İstanbul, s. 94)

Bu marşları söyleye söyleye talim yaptıklarını görenlerin yürekleri yüreklerine sığmıyordu. Kadınlar, yaşlılar, sakatlar gözyaşlarını tutamıyorlardı. Hamdi Bey ilk iş olarak, halkın elindeki silahları toplamaya başladı. Dağdaki çetelere de haber gönderiyordu. Gelip silahlarıyla birlikte teslim olmaları halinde hiçbir ceza almayacaklardı. Silah teslim etmek, çetelerin işine gelmiyordu. Oysa ordunun şiddetle silaha ihtiyacı vardı. Onun için Hamdi Bey’in bu konudaki emri kesindi. Herkes elindeki silahları askerlik şubelerine teslim edecekti. Etmeyenlerin ise, para ve hapis cezasına çarptırılacağı ilân edildi.

Bu durum karşısında halk, elindeki silahları teslim etmeye başlamıştı. Edremit ve çevresinde Yunanlıların maşası olan eşkıyaların yaptığı soygun ve saldırı olayları yüzünden mal, can ve ırz güvenliği kalmamıştı. Noksan jandarma kadroları ile güvenlik sağlamak olanaksızdı. Yunan işgali üzerine de Batı Anadolu'dan içerilere göç başlamıştı. Bütün bunlar açlık ve sefaleti arttırmıştı.

Bütün olumsuz koşullara rağmen, Mustafa Kemal’e inananların, kanının son damlasına kadar onun gösterdiği yolda çarpışmaya hazır insanların sayısı da giderek artıyordu. Yunanlıların gözler önünde yaptıkları mezalimi görüp çetelerinden firar ederek Kuvva-yı Milliye’ye katılanlar vardı. Hamdi Bey, Edremit Kaymakamlığı görevinde iken kasaba ileri gelenlerinin yardımlarıyla Edremit İdman Yurdu’nu ve Edremit Darül Eytamı (Yetimler Yurdu)’nı kurdu. Çocuk sayısı 105’i buldu. Ayrıca matbaa kurarak gazete de çıkardı.

Kasabaya elektrik getirtmek için etütler yaptırdı. İmar plânı çizdirdi. Kanalizasyon işini başlattı. Ne var ki, Hamdi Bey, millici duruşu nedeniyle 9 Nisan 1919 günü Damat Ferit tarafından azledildi.

Bir süre Ayvalık’ta 172. Alay Kumanı Ali Çetinkaya’nın yanında, bir süre de Burhaniye’de kaldı. Balıkesir’de kurulmuş olan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nde faaliyet gösterdi. Bu cemiyet adına Biga ve Yenice bölgelerinde önemli çalışmalara katıldı. Bunlardan biri Akbaş Cephaneliği baskınıydı.

Yunan işgalinin Ege’de genişlediği günlerde Kuvayı Milliye’nin silah ve cephane ihtiyacı artmaya başlamıştı. Akbaş Cephaneliğindeki malzemeye el konulması fikri gündeme geldi. Bölgedeki 61. Tümen Komutanı Kâzım (Özalp) Bey’in de desteği alındı. Akbaş Cephaneliği, Gelibolu Yarımadası’nın doğusunda, ancak küçük gemilerin demirlemesine uygun bir koyda bulunuyordu. Sıkı korunuyordu.

Hamdi Bey, baskın öncesinde gerekli incelemeleri yapması için köylü kıyafetindeki Dramalı Rıza Bey’i görevlendirdi. Rıza Bey’in Biga’ya döndüğü gün, Hamdi Bey ile baskın plânı kesinleşti. 18 Ocak 1920’de Lâpseki’ye adamlarıyla gelen Hamdi Bey, Mülkiye’den arkadaşı olan Kaymakam Hasan Basri Bey’den yardım istedi. Böylece depodan ele geçirilecek malzemenin nakliyesi için gerekli olan kayık ve motorlar sağlanmış oldu. Rıza Bey, çevre köylerden hem baskın hem de sevkiyatın hızla yapılmasını sağlamak için adam topladı.

26-27 Ocak 1920 gecesinin ilerleyen saatlerinde Rıza Bey ve 30 kadar adamı Akbaş Cephaneliği garnizonunu bastı. Senegalli sömürge askerleri, direniş gösteremedi. Anadolu kıyısında bekleyen vapurun çektiği mavna ve kayıklar Akbaş koyuna yanaştı. Malzeme yüklendi. İngiliz devriye gemilerine yakalanmadan Anadolu kıyısına taşındı. Malzeme, bu kez kara üzerinden iç kesimlere sevk edildi. Hamdi Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın da güvendiği, takdir ettiği bir kahramandı.

Heyeti Temsiliye adına 29 Ocak 1920 günü Balıkesir’de bulunan 61. Tümen Komutanı Kâzım (Özalp) Bey’e gönderdiği telgrafta, Köprülülü Hamdi Bey’e Akbaş Baskını’ndan dolayı şöyle teşekkür etmişti:

“Köprülülü Hamdi Bey’in fedakârane ve cesurane hareketle elde eylediği gıpta edilecek muvaffakiyetten hasıl olan teşekkürlerimizin kendisine tebliğine aracı olunmasını rica eder, böyle büyük bir muvaffakiyete saik olan siz biraderimizi hararetle tebrik eyleriz.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.6, 3. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2012, s.235.)

(Gazeteci arkadaşım İskender Özsoy, bu baskını anlattığım yazıma katkıda bulunmuş ve şöyle yazmıştı: “Akbaş baskınına katılanlardan Hüseyin Yenilmez Tuzla'nın ikinci belediye başkanıydı. Yenilmez 3 Eylül 1962'de 61 yaşında öldü. Mezarı Tuzla'da. Rahmetle anıyorum.”)

Mustafa Kemal Paşa, aynı gün yayımladığı tamimde ise “Balıkesir Heyeti Merkeziye üyelerinden Köprülülü Hamdi Bey’in Kuvayi Milliye’den bir müfreze ile Lâpseki’ye ve oradan 26/27.1.1920 gecesi sallarla Rumeli sahiline geçerek Akbaş depolarına el koyduğu ve depo muhafızı olan Fransız efradını tutuklayıp haberleşme hatlarını kestikten sonra silahları tamamen ve cephaneyi kısmen ve muhafız Fransız efradını da muhafaza altında Lâpseki’ye naklettirdiğini” duyurmuştu. Akbaş Cephesi ile ilgili Mustafa Kemal’in ileri görüşlülüğünü gösteren bir belge ekleyeyim: Mustafa Kemal Paşa, 21 Şubat 1920 günü Rauf Bey’e gönderdiği telgrafı ibretle okumalıyız:

“Akbaş cephanesinin bir kısmının İngilizlere iadesi hakkındaki yardımınızın katiyen sarf olunmamasını arzu ederdik. Boş bir fişek kovanının bile İngilizlere iade edilmemesi daha uygun olur fikrindeyiz. Hükümet, İtilaf devletlerine karşı böyle sahte cemileler göstermekle hakkımızda merhamet uyandırmaya muvaffak olacağı ve bu riyakârane harekâtın, barış şartlarının değiştirilmesine tesir edeceği zannını besliyorsa, kendilerinin gafletine acırız.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.19, Nutuk-1, 3. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2015, s.288-289.)

Kaymakam Hamdi Bey, İstanbul Hükümetinin üzerine saldığı Anzavur Birlikleri tarafından Yukarı İnova Köyü’nde yakalanarak, 18 Şubat 1920 günü (bazı kaynaklarda 17 Şubat) hunharca şehit edildi. Cinayetten sonra İngilizler, Anzavur’u 500 İngiliz altınıyla ödüllendirdi. 15 Mayıs 1919’da, Yunanlıların İzmir'i işgal etmesi Türk milletinin durumun vahametini anlamasını sağladı. İzmir ve Ayvalık'ın işgali, bütün Batı Anadolu'da olduğu gibi Balıkesir ve Edremit'i de tedirgin etmiş ve derhal önlemler alınmaya başlanmıştı.

Kurtuluş savaşı döneminde Kuvay-ı Milliye hareketlerinin başladığı ilk yörelerden biri Edremit olmuştu. Başta Kaymakam Şehit Hamdibey ve bazı eşraf kişiler komiteler kurmuşlar, işgal kuvvetleri ile zaman zaman silahlı çatışmada bulunmuşlardı. Ayvalık ve Dikili cephelerinin kurtarılmasında önderlik etmişlerdi. Edremit, Ayvalık'ın işgalinin ardından Yunan taarruzlarını engellemek için büyük çaba göstermişti. Silah ve cephane temini ve Ayvalık cephesindeki milli müfrezelerin iaşesi Edremit Müdafaa-i Hukuk cemiyeti tarafından sağlandı.

22 Haziran 1920 tarihinde başlayan Yunan ileri harekâtı karşısında Türk müfrezeleri geri çekilmek zorunda kaldı. Edremit ve Balıkesir Yunan kuvvetleri tarafından işgal edildi. İşgal yıllarında mücadeleyi bırakmayan Edremitli efeler, dağlara çekilerek Yunanlılara, Ağustos 1922 tarihinde yaşayacakları bozgunun işaretini vermişti. Atalarımızın, hiçbir etnik ya da dinsel ayrım olmadan, tek vücut halinde gözlerini bile kırpmadan ölüme koştukları destansı bir savaşın ardından kurulan cumhuriyetimizi, çağdaş ve laik bir hukuk düzeni içinde sonsuza dek yaşatmak hepimizin birinci görevi olmak zorundadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar