Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

ERDOĞAN’IN MANİFESTOSU VE SİYASETTE YENİ SAĞ EKSEN

Kanaatimce, 24 Mart’ta yapılan AK Parti kongresi sonrasında, Türkiye’de sağ ekseni yeniden tanımlamak gerekecektir.

Esasen, 17 Temmuz sonrasında siyasal iklimin yeniden bir eksen sorunu üzerine yoğunlaşacağını ve Türkiye’de siyasal tarafların yeniden tanımlanacağını daha en başından beri söylüyorum.

AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisini yeni bir eksene oturtmak için ilk hamleyi yapmış görünüyor.

Sanıyorum ki, önce MHP, ardından da diğer partiler kendi siyasal eksenlerini yeniden tanımlamak konusunda hamleler yapmak zorunda kalacaklar.

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI OLUŞAN EKSEN

Türkiye, ne yazık ki, 2. Dünya Savaşı’nda izlediği siyasetin sonucu olarak, Batı sistemine teslim olmak zorunda kaldı.

1945 yılında düzenlenen Yalta Konferansı’nda dünyanın egemenlik sahaları paylaşılırken, Sovyetler Birliği Türkiye’yi sahiplenmedi. Çoğunlukla bize anlatılan yalanın aksine, İngiltere üzerinden Türkiye’nin de Almanya ile birlikte savaş suçlusu muamelesi göreceği tehditi üzerinden, Batı/Atlantik tarafından teslim alınması sağlandı.

NATO üyeliği, Kore’ye asker gönderme kararı gibi girişimler Türkiye’nin seçimi değil, Atlantik cephesinin dayatmalarıydı.

Dolayısıyla, ülke içindeki siyaset ekseni de bu küresel saflaşmada aldığımız pozisyona göre şekillendi.

Sağ Atlantik’in sadık müttefiki, merkezdeki CHP sağı kontrol eden/ayar veren emniyet sübabı, sol ise emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesinin öncüleri olarak şekillendi.

Geçen yıllar içerisinde merkez sağ, milliyetçi ve dindar sağ olarak çok kutuplu hale gelmesine rağmen, sağın temel ekseni Atlantik’e sadakat oldu.

CHP ise, kısa bir dönem; ‘68 gençliğinin güçlü ve halkta da karşılık bulan anti-emperyalist söyleminin etkisiyle, 70’li yıllarda, sağın emniyet sübabı görevinden, görece daha bağımsızlıkçı bir pozisyona “savruldu”!

Afyon yasağının kaldırılması, Kıbrıs’a müdahale, ABD’nin askeri üslerinin kapatılması girişimi, Atatürk’ten sonra rafa kaldırılmış toprak reformu projesinin güncellenmesi gibi, CHP’yi sol ile buluşturan ve esas olarak Bülent Ecevit’in kişiliği ile sombolize edilebilecek “eksen kayması” 1980 darbesi ile son buldu! CHP, SHP üzerinden yeniden 1945 sonrasında dayatılan eksenine yerleşti.

15 TEMMUZ SONRASI OLUŞAN EKSEN

15 Temmuz, esasen Türkiye devletinin Atlantik görevlendirmeleri dışına çıkabileceğinin somut ilanıdır.

Türkiye, artık iç ve dış politikada ABD, NATO ve AB üzerinden oluşturulmuş hiyerarşinin dışına çıkmıştır.

Önce Barzani tarafından, ardından Selahattin Demirtaş tarafından dillendirilen “Kürdistan Limanı İskenderun” projesinin aslında, Atlantik projesi olduğu açıktı!

BOP ile birlikte Ortadoğu haritası yeniden çizilirken, kandırıldığı “pastadan pay” alacağını yalanıyla yüzleşen Türkiye, zorunlu olarak Atlantik ile karşı karşıya geldi!

Bu noktadan sonra, devleti oluşturan “hakim sınıflar”ın Atlantik ile çelişkilerinin derinleştiğini ve giderek daha çatışmacı pozisyonlar aldığını görüyoruz.

15 Temmuz’da Atlantikçilerin darbe girişiminin bastırılması ile birlikte artık daha cesur davranan Türkiye’de tüm siyasi tarafların pozisyonlarını yeniden tanımlamaları zorunlu hale gelmişti.

İşte, ilk adımı Erdoğan atarak, AK Parti’ye yeni bir siyasi eksen çizdi.

AK PARTİ’NİN YENİ EKSENİ

Klasik, geleneksel sağ partilerde alışık olmadığımız bu siyasal çerçeveyi tarif ederken, Erdoğan küresel sistemin krizine ve yeniden harmanlanma sürecinde olduğuna dikkati çekiyor:

Bugün, insanlığın yakın tarihin en önemli sağlık kriziyle boğuştuğu, küresel siyasi ve ekonomik sistemin köklerinden sarsıldığı, yeni arayışların filiz vermeye başladığı bir dönemden geçiyoruz. Ülkemizi ve milletimizi, sürekli kendi iç sıkıntılarıyla meşgul ederek son iki asırdır bu tür köklü değişimlerin dışında tutanlar, yine aynı oyunun peşindeler. Ama bu defa başaramayacaklar. Çünkü bu defa farklı bir Türkiye var.

Erdoğan, yeniden oluşacak küresel sistem içerisinde, bir yerlere tutunma anlayışı yerinde, çatışan kutupların birisine aidiyet arayışı yerine, dengeye dayanan yeni bir eksen oluşturma düşüncesini ise, şöyle ifade ediyor:

Amerika Birleşik Devletleri’nden Rusya’ya, Avrupa Birliği’nden Arap coğrafyasına kadar tüm ülkelerle ilişkilerimizi, Türkiye’nin menfaatleri ve milletimizin beklentileri doğrultusunda şekillendirmeyi sürdüreceğiz. Afrika, Asya ve Avrupa’nın kalbinde yer alan bir ülke olarak bizim ne doğuya ne de batıya sırtımızı dönme lüksümüz yoktur. Birbiriyle rekabet, hatta gerilim hâlinde olan ülkelerle aynı anda dengeli, tutarlı ve uzun vadeli iş birlikleri geliştirmenin kolay olmadığını elbette biliyoruz. Ancak Türkiye, hem coğrafi konumu hem ekonomik çıkarları hem de kuşatıcı dış politika vizyonuyla, bunu başaracak güce ve dirayete sahiptir.

Dünyada yeni bir düzen kurulmakta olduğunu tespit ederek yeni düzen içerisinde Türkiye’nin denge politikası ile var olmasını esas alan bir çizgi, sağın Atlantikçi geleneksel çizgisinin değişmesi anlamına geliyor.

Kanaatimce, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi Cumhuriyet Halk Partisi’nin de yapması gereken siyasi eksen tartışmasının her zamankinden daha önemli olduğu bir noktaya geliyoruz. Çünkü, sağın Atlantik'ten görece bağımsızlığını ilan ettiği koşullarda, kuruluşun partisinin küresel eksen tanımlaması Türkiye siyasetindeki saflaşmaları hayati derecede etkileyecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar