Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

FONLADIKLARIMIZDAN MISINIZ?

Eskiden sol böyle şeyler bilmezdi.

80'lerin ortasında, Oral Çalışlar ve eşi İpek Çalışlar'ın Almanya'nın Hamburg şehrinde devlet davetlisi olarak, gazetecilik eğitimi alacaklarını duyduğumda çok şaşırmıştım.

Birincisi, her ikisi de deneyimli gazeteciler olan Çalışlar'ların öğrenecekleri ne vardı? İkincisi ise, Almanya'nın bu iki isme gazetecilik öğretmekten ne muradı olabilirdi?

Sonradan, pek çok gazetecinin Avrupa'nın çeşitli ülkeleri tarafından davet edildiğini de öğrendik. Gidenlerin çoğu solcu bile değildi ve onların davet edilmeleri bizim açımızdan malumun teyit edilmesi olarak algılandı, hep!

Ancak, “Fonlanma alışkanlığı”nı solun içerisinde Dev-Yol/ÖDP geleneği soktu!

Daha 80’lerde, Alman istihbarat örgütü BND’nin şemsiyesi altındaki Hamburg merkezli Orient Institute (Şarkiyat Enstitüsü) tarafından görevlendirilmiş “araştırmacı” iken, Taner Akçam, Dev-Yolcu’lara Almanya’daki vakıf kapılarının açılmasında aracı oldu.

Bianet’in kuruluşunda, fonlanan meblağın paylaşım kavgası ile soldan pek çok kişinin konudan haberdar olmasından çok daha önce, kollarının arasına sıkıştırdıkları medya projeleri ile o vakıf senin, bu vakıf benim (benim hiç vakfım olmadı, anne!) dolaşan Devrimci Yol geleneğinin tanınmış simaları, fonlanmak için can atıyordu!

Elbette, anasının önüne koyduğu 4 çeşit kahvaltılıktan başka midesine “lüküs lezzet” girmeyen, babasının cebine gizlice koyduğu dolmuş ve cigara parasından başka fonlanma bilmeyen “bitli solcu”lar için bu yöntemler yabancı ve anlaşılmazdı!

Tek sığınağı halk olan, emperyalizme karşı bağımsız ve demokratik bir Türkiye kurmak için ölümü göze alan solcuların, Batı ülkelerinden “projeler”ine para kaynağı bulmaya çabalamaları anlaşılmaz ve anlatılamaz bir durumdu.

Ama, Ufuk Uras’lı ÖDP bu dönüşümü çok hızlı ve kendi anlayışı açısından başarılı bir şekilde gerçekleştirdi. Öyle ki, Devrimci Yol geleneğine gönül bağını sürdüren Anadolu’nun saf delikanlıları da ya susarak kanser oldular, ya da acıyla dönüştüler.

Evrim de böyle bir şey!

NİÇİN FONA İHTİYAÇ DUYUYORSUNUZ?

Eski Mahir Çayancı Kemal Can, yine eski Mahir Çayancı Ruşen Çakır’ın sitesinde fonlanmanın doğallığını anlatmaya çalışırken çok zorlanıyor.

Can’a göre, fon tartışmasını iktidar kışkırtıyormuş!

Hâlâ sosyalizmi savunup savunmadığını bilmediğim için, politik bir yorum yapmayacağım. Ama, hangi gerekçe ve proje karşılığı olursa olsun, yurtdışından veya yurtiçinden, herhangi bir kurum veya şirketten veya kişiden yardım, bağış, fon adı altında para alıp, bu ortaya çıkınca da, olayı iktidar/muhalefet çatışmasının parçası olarak ifade etmeye çalışmak, kasaba kurnazlığı değilse, en hafif ifade ile acizliktir.

Kemal Can’ın iktidar medyasının da fonlandığını belirterek, onları “ikiyüzlülükle” suçlaması ise, mükemmel bir “yavuz hırsız” hamlesi! Fakat, Can’ın unuttuğu, iktidar medyasını ikiyüzlülükle suçlarken, aslında kendilerinin de aynı madalyonun diğer yüzü olduklarını zımnen itiraf etmiş olması!

FON ALDIM, AMA NİYE ALDIM, BİR SOR!

Konuşmasının bütününde bağımsız gazeteciliğin, ancak fonlanma karşıtı bir pozisyon ile mümkün olabileceğini ihtimal dahiline sokmamaya özen gösteren Kemal Can, büyük bir pişkinlikle “para aldık ama, görüşümüz değişmedi” diyor! Üstelik, fonlayan tarafın görüşlerini değiştirmeleri yönünde kendilerine bir baskı uygulamadığını da ekliyor!

Aslında, Batı ülkelerindeki fonlama merkezleriyle kendi dünya görüşlerinin tıpkısının aynısı olduğunun itirafı olan bu cümleleri, Can’ın bağımsızlık gerekçesi olarak sunması garabetin zirvesi!

Ama, Can’ın haklı olduğu şudur ki; bu fonlayıcılar kendileri gibi düşünmeyenlere su bile vermezler! Yani, fonlardan yararlanmak için ilk şartın dünya görüşü birliği olduğunu Kemal Can da itiraf etmiş oluyor.

Tabii, Kemal Can ve diğer fonlanan gazetecilerin, örneğin Sezgin Baran Korkmaz’ın fonladığı gazeteciler hakkında ne düşündüğünü bilmek de enteresan olurdu!

Bu bağlamda, neden söz konusu Batı ülkelerinin vakıfları olunca olağanlaşan fonlanma eylemi onaylanıyor da, Sedat Peker, Sezgin Baran Korkmaz vs (isim ve kurumları çoğaltabiliriz) olunca reddediliyor, sorusu da, cevabı da orta yerde duruyor.

Kemal Can’ın kendilerinin fon almalarını eleştiren soldan insanları iktidara yamanmış olarak tarif etmesi, aslında tartışmanın bittiği yer.

Kendilerine eleştiri yöneltenleri, seslendiği kitlenin itibarsız gördüğü alana sokarak, tartışmayı galip bitirme kurnazlığından hâlâ medet uman birileri varmış, demek!

Ama, birilerinin de, bu şark kurnazlığının kimseye bir fayda getirmediğini Kemal Can’a söylemesi gerek!

MEDYASCOPE, GAZETECİLİKTE “YENİ ANA AKIM” MI?

Kemal Can’ın lafı 31 dakika boyunca dolaştırıp, illa ki, iktidarın kendilerine saldırdığı gerekçesiyle süsleyip, fon tartışmasını da bu çerçeve sokmaya çabalamasının, “yuh artık!” dedirttiği nokta ise, kim olduklarını dahi kimsenin bilmediği Chrest Vakfı’nın sahiplerinin milyonlarca TL akıttığı Medyascope’u Türkiye'de gazeteciliğin “yeni ana akımı” olarak tanımladığı an!

Bu kadar iddialı bir cümle kurulunca, yanlış bir şey yazmamak için, haber koordinatörümüz Bora Özizmirli’den birkaç bağımsız haber sitesinin Alexa değerlerini elde etmesini rica ettim.

Alexa, dünyadaki tüm sitelerin trafiğini kontrol eden ve bu bilgileri parayla satan bir site.

Alexa değerleri, giriş yapan okur sayısı, okuma çeşitliliği ve süresi gibi parametreler kullanılarak oluşturuluyor.

Sıralama rakamları küçüldükçe, siteye giriş yapan okur sayısı, haber/makalelerin okunma sayısı ve okurun sitede kalma süresi fazla anlamına geliyor.

Sitenin verilerine göre, birkaç bağımsız haber sitesinin dünya sıralamasındaki yeri şöyle:

OdaTV: 5.641

Yeniçağ: 8.190

Birgün: 8.972

Evrensel: 28.552

Aydınlık: 64.551

Medyascope: 102.357

Bu sıralamadan da görülüyor ki, Kemal Can’ın 31 dakika boyunca, bin dereden bin farklı argüman getirip, sonunda “yeni ana akım” güzellemesi ile taçlandırdığı Medyascope aslında çok başarısız bir site!

10 yıldır faaliyette, 50’den fazla kişi çalıştırıyor, maddi sorunu yok, teknik sorunu yok, ama bağımsız haber sitelerinin yarısı kadar dahi okuru da yok!

Yani, fonlama merkezlerinin kararları bizi de çok ilgilendirmez ama, eğer Medyascope’u fonlayanlar, Ruşen Çakır’ın iddia ettiği gibi, “sivil, bağımsız, özgür ve çoğulcu bir medya ortamı” yaratmayı amaçladılar ise, başarısız bir yatırım yaptıkları kesindir!

Bizim açımızdan önemli olan ise, bağımsız medya, bağımsız finansman ile olur, şiarına bağlılıktır. Ata sözlerimiz bu konuya yüzlerce yıl öncesinden kesin cevapları vermiş:

At, sahibine göre kişner!

Kimin ekmeğini yersen, onun düdüğünü çalarsın!

Onlar yapıyor, ben niye yapmayayım, dediğin andan itibaren “onlara benzersin”!  

Önceki ve Sonraki Yazılar