Gülay Sormageç

Gülay Sormageç

GANİRE PAŞAYEVA’NIN ÇOCUK VE GENÇLİK EDEBİYATINA BAKIŞI

GANİRE PAŞAYEVA’NIN ÇOCUK VE GENÇLİK EDEBİYATINA BAKIŞI

YİTİRDİĞİM MUTLULUK” KARABAĞ HİKÂYE’SİNİN İNCELENMESİ

ARAŞTIRMANIN AMACI VE KAPSAMI

Çocuk ve Gençlik Edebiyatında “ Başka kültürlerin etkisi” ve “Algı operasyonu” üzerinde düşünmek, yazmak, bilinç oluşturmak için gerekli çalışmaların edebiyat, sinema yoluyla yapılması en etkili ve kestirme yoldur.

Daha fazla gecikmemek için bir an önce bu çalışmalara başlanmalıdır. Dünyada “Edebiyat ve sinemanın dilinin etki gücü kadar güçlü hiçbir şey olamaz.”

Ganire Paşayeva, bu bağlamda düşüncelerini her ortamda konuşarak ifade ediyor, yazarak katkı sunuyor. Önerilerini de ifade ediyor.

YÖNTEMİ

“ Ne dökersen aşına, o dökülür kaşığına” Azerbaycan atasözünden feyiz alınarak, Çocuk ve Gençlik Edebiyatında başkalarının kültürü değil, kendi kültürümüzün esas unsur olması gerekliliği vurgulanmaktadır.

“Çocukluğun ilk dönemlerinde ninniden, masaldan ve sevgiden uzak, yoksun büyüyen çocuklar hayal gücünden de yoksun olduğunu, konuşma becerisinin zayıf, oyun yeteneklerinde sınırlı olduğu tespit edilmiştir.”

Bu sonuçtan hareketle Edebiyatımızda da milli hafızanın sağlam oluşması ve bilinç düzeyinin yükselmesi “ Milli sorunlara duyarlı bir gençlik yetiştirmek” için gerekli çalışmaların yapılması.

1- Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Yazarlar Birliği bir araştırma yapmalıdır. Bir tarama yapılmalıdır. Çocuk ve Gençlik Edebiyatında “Azerbaycan” kelimesi kaç defa geçmektedir?

2- Ahıska, Uygur, Özbekistan, Karabağ ve diğerleri kaç defa geçiyor?

3- Bunun için ortak hafıza güçlendirilmelidir. Türk Dünyası dediğimiz “Avrasya” coğrafyasının, masalları, türküleri, manileri, hoyratları, bayatları, deyimleri Çocuk ve Gençlik Edebiyatı içinde mutlaka yer almalıdır.

Anahtar kelimler: Kültürümüz, Algı operasyonu, Avrasya, Ganire Paşayeva

ARAŞTIRMANIN KATKISI

Çağdaş gelişmeler ışığında, bilimsel olarak ülkemizde çocuk ve gençlik edebiyatının bugünkü durumunu oluşturan etmenlere ve çözümlerine yardımcı olabilecek sürecin daha çocuk edebiyatından başladığının fark edilmesini sağlayarak, gençlikle güçleneceği bilincini oluşturma gayretine katkı sağlamaktır. Yabancı kültür işgalinin, algı operasyonunun zararının, edebiyat dili ve sinema dili ile en etkin yürütülebileceğinin fark edilmesini sağlamak.

SONUÇ

Çocukluktan itibaren “Milli hafızanın” oluşturulması gerektiğini, Avrasya’ya hükmetmenin yolunun da Çocuk ve Gençlik Edebiyatından geçtiğini bir yazar gözüyle ve gönlüyle Ganire Paşayeva hanımefendinin duyarlılığında görmek, hissetmek, hissettirmek.

Ermeni işgalini yaşayan bir gencin, “Yitirdiğim Mutluluk” başlıklı hikâyesinin ilettiği mesajı anlayabilmek. ( Yazarı: Ganire Paşayeva )

Böylelikle; Çocuk ve Gençlik Edebiyatına katkı sunmaktır.

KAYNAKÇA

Ganire PAŞAYEVA Konferansları

Karabağ Hikâyeleri (Hikâyeleri derleyen: İmdat Avşar- Ganire Paşayeva)

Ganire Paşayeva ile röportaj

Yayha Şekerci: Algı Operasyonu Makalesi

ABSTRACT

GANİRE PAŞAYEVA'S VIEW ON CHILDREN AND YOUTH LITERATURE “HAPPINESS THAT I HAVE LOST” THE STUDY OF THE STORY OF KARABAKH

Gülay SORMAGEÇ

POET & WRITER

AIM AND SCOPE OF THE RESEARCH

Literature and cinema are the most effective and shortcuts for children and youth literature in order to think, write and create consciousness. These studies should be started as soon as possible to avoid further delays. In the world, ”There is nothing as powerful as the influence of the language of literature and cinema. In this context, Ganire Paşayeva expresses her thoughts in every environment. Writing contributes. It also refers to its suggestions.

METHOD

"What you pour poured, it poured into the spoon" from Azerbaijan proverb, and the culture of the prosperity of others, not the culture of others, the need to dominate our culture is emphasized.

”In the early days of childhood, it was found out that children who were growing deprived, lacking imagination, were away from the lullaby, the tale and the love, the speaking skills were weak and the play skills were limited.“

Based on this result, in order to raise the awareness of national memory in our literature and to raise awareness level To train a youth who is sensitive to national problems.

1- The Union of Children and Youth Literature Writers should conduct a research. A scan should be performed. How many times does the word times Azerbaijan Edebiyat pass in Child and Youth Literature?

2- How many times does Ahiska, Uighur, Uzbekistan, Karabakh and others pass?

3- The common memory must be strengthened. The Eurasians geography, which we call the Turkish World, should be included in Children and Youth Literature.

Key words: Our culture, perception operation, Ganire Paşayeva

CONTRIBUTION OF RESEARCH

 In the light of contemporary developments, to ensure that the process which can help the factors and the solutions that constitute the present situation of children and youth literature in our country starts from children's literature.

To contribute to the effort of forming awareness of youth will be strengthened. To ensure that the occupation of foreign culture and the damage of the perception operation can be carried out most effectively with the language of literature and cinema.

RESULT

 It is necessary to create emotions about national memory from childhood and to see, feel, feel in the sensibility of Ganire Paşayeva lady, through the eyes of a writer, and the way that the way of dominating Eurasia is passed through Child and Youth Literature.

To be able to understand the message conveyed by the story of a young man living in the Armenian occupation, titled ”Happiness that I Have Lost . (Author: Ganire Paşayeva)

Thus; To contribute to Child and Youth Literature.

REFERENCES

Ganire PAŞAYEVA Conferences

The Stories of Karabakh

Interview with Ganire Pashayeva

Yayha Şekerci: Perception Operation Article

GANİRE PAŞAYEVA

Azerbaycan Türk’ü siyasetçi, hukukçu ve Doktor Ganire Paşayeva / 24 Mart 1975 tarihinde Tovuz, Azerbaycan'da dünyaya geldi.

Lise eğitiminin ardından Azerbaycan Tıp Üniversitesi'nde eğitimine devam eden Paşayeva, buradaki eğitiminin yanında Bakü Devlet Üniversitesi Uluslararası Hukuk Bölümü'nden mezun oldu. 

1998 senesinde ANS televizyonunda muhabir olarak çalışmaya başlayan Paşayeva, ilerleyen dönemlerde aynı kanalda farklı görevlerde yer aldı. 

2005 senesinde  halkla ilişkiler bölüm başkanı oldu. 

Siyasi yaşamına da aynı sene başlayan Paşayeva, ilk defa 6 Kasım 2005 tarihinde yapılan seçimler sonucu Tovuz bağımsız Milletvekili olarak meclise girdi. 

Millî Meclis'teki Uluslararası ve Parlamentolar Arası İlişkiler Daimi Komisyonu'nun üyesi olan Ganire Paşayeva, aynı zamanda Azerbaycan-Gürcistan Parlamentolar Arası Çalışma Grubu'nun başkanı ve Azerbaycan-Türkiye, Azerbaycan-Hindistan ve Azerbaycan-Japonya Parlamentolar Arası Çalışma Grupları'nın üyesidir.

Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi'nde Azerbaycan Cumhuriyeti'ni temsil eden kurulun da üyesidir.

Paşayeva iyi seviyede İngilizce ve Rusça bilmektedir. 

'Aşk Başka' isimli yayınlanmış kitabı vardır.

Edebiyat ve Çocuk Edebiyatı Tanımı

Edebiyat: Duygu, düşünce ve hayallerin söz ve yazıyla güzel, etkili bir biçimde anlatma sanatıdır. Çocuk edebiyatı da genel anlamıyla duygu, düşünce ve hayallerin çocukların dünyasına uygun söz ve yazıyla güzel ve etkili biçimde anlatma sanatıdır.

Çocuk edebiyatı çocuksu, çocukça edebiyat demek değildir.

ÇOCUK EDEBİYATI, iki yaştan başlayarak ergenlik dönemine kadar geçen süreçte çocukların hayat tecrübeleri, ilgi, ihtiyaç, gelişim ve algılama düzeylerine uygun olan bütün nitelikli (estetik ve edebî) metinleri içine alır. Bu metinler içinde bilmece, tekerleme, destan, efsane, masal, şiir, hikâye, roman, anı, biyografi, mektup, gezi yazısı, deneme, sohbet, makale, tiyatro, gazete ve dergiler yer alır. Teknoloji alanındaki gelişmelerle birlikte küreselleşen dünyada bireyler arası iletişimin daha da kolaylaştığı günümüzde her alanda olduğu gibi edebiyat alanında da gelişmeler her geçen gün artmaktadır. Ülkemizde özellikle Cumhuriyet’in ilanından sonra bireyselleşmenin ve buna paralel çekirdek ailelerin sayısındaki artış sonucunda artık aileler çocuklarına gereken değeri vermeye başlamışlardır. Bu önem edebiyata da yansımış ve çocuklar için çocuklara özel bir edebiyat doğmuş ve gelişmiştir. Çocuk edebiyatı terimi 20. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkmış ve kullanılmaya başlanmıştır. Çocuk edebiyatının tanımını yapabilmek için öncelikle bu kelime grubunu meydana getiren çocuk ve edebiyat kavramlarının ne anlama geldiğini bilmemiz gerekmektedir. Türkçe Sözlükte çocuk, bebeklik çağı ile erginlik çağı arasındaki gelişme döneminde bulunan insan; edebiyat ise, olay, düşünce, duygu ve imajların dil aracılığı ile biçimlendirilmesi sanatı olarak tanımlanmaktadır.

ÇOCUK EDEBİYATININ TANIMLARI

Çocuk Edebiyatı 2-14 yaşları arasındaki kimselerin ihtiyacını karşılayan bir edebiyat alanı anlatılmak istenmektedir (Akbaş, 2009, s. 2)

Çocuk edebiyatını; çocuğun gelişim özelliklerini dikkate alan, onların hayal dünyalarına hitap eden, onların anlama, kavrama ve yorumlama yeteneklerine katkıda bulunan, onları eğlendiren yazılı ve sözlü eserlerin bütünüdür şeklinde tanımlamıştır. (Demirel, Çeçen vd. 2010)

Çocuk Edebiyatının temel kaynağı çocuk ve çocukluktur. Çocuğun algı, ilgi, dikkat, duygu, düşünce ve hayal dünyasına uygun olması gerekir. Çocuk bakışını ve çocuk gerçekliğini yansıtan; ölçüde, dilde, düşüncede ve tiplerde çocuğa göre içeriği yalın biçimde ve içtenlikle gerçekleştiren; çocuğa okuma alışkanlığı kazandırması yanında edebiyat, sanat ve estetik yönden gelişmesine katkı sağlayan, çocuğu duyarlı biçimde yetişkinliğe hazırlayan bir geçiş dönemi edebiyatıdır (Şirin, 2007, s.16).

Edebiyat, çocuğun zevk ve güzellik duygusunu geliştirir. Onu oyalama, eğlendirme ve eğitme işlevi görür. Duygu ve düşünce dünyasını dilsel ve görsel iletilerle zenginleştirir (Sever, 2003, s.9).

Hayatı, insanı ve çevreyi tanıma imkânı sağlar. Çocuk, kendisi için yazılmış edebiyat eserinde, yaşadığı ortamın benzerini bulur. Yazılanlarla yaşananlar arasında ilişki kurar, karşılaştırmalar yapar (Şimşek, 2014, s.15).

İyi bir çocuk edebiyatının yalnızca eğitici ve öğretici olması, ahlaki değer yargılarını içermesi yeterli değildir; aynı zamanda onun edebi değer taşımasına, estetik zevk ve düşünce içerisinde kaleme alınmasına ihtiyaç vardır (Yalçın ve Aytaş, 2008, s.16)

Bu tanımlardan anlaşılacağı gibi çocuk edebiyatı, estetiğin ölçütlerine uyar, edebiyatın temel özelliklerini içerir. Çocuk edebiyatı, çocuktaki beyin gelişimiyle ve beyin işleyişiyle uyumlu olmalıdır.

Çocuk dünyayı bütün olarak görür. Önce ağacı, daha sonra dalları ve yaprakları görür ve anlar. Çocuklar dünyayı renkli, canlı algılar.

Çocuklar altı yaşına kadar hayal ile gerçeği ayıramaz.  Bu nedenle çocuklara gerçek dışı olaylar gerçekmiş gibi anlatılmamalıdır. Altı yaş aynı zamanda çocukların ön planda olmaya, ilgi odağına dönüşmeye meraklı oldukları dönemdir. İçselleştirecekleri rol modeller de gerçek ve çocuğun anlayabileceği düzeyde olmalı ve anlatılmalıdır. Dil gelişimi de bununla doğru orantılıdır.

Dil gelişimi doğrudan doğruya içinde yaşadığı kültürel çevre ile bağlantılıdır. Dil ve kültür gelişiminde sözlü kültürün etkisini taşımayan bir kimse yoktur. Ancak sözlü kültürün birey üzerindeki etkisi farkında olmadan gerçekleşir. Ana diline ait duyduğu ilk kelimeler sözlü edebiyatın ürünleridir.

Edebiyat deyince çoğu kez aklımıza yazılı eserler gelmektedir. Her birey üzerinde bu etki oldukça fazladır. Böyle olduğu için de sözlü edebiyat dikkatlerden kaçmaktadır. Yazılı kültürden önce var olan, daha geniş etki alanı bulunan sözlü edebiyat ve kültür, kişinin hem dil hem de kişisel gelişim sürecinde temel yapı taşı konumundadır. Kahramanlarımız, destan, masal yoluyla çocuklarımıza aktarılır, aktarılmalıdır.

Bunu yaparken kahramanlık yazılıp, anlatıldığı gibi hatalar da yazılıp anlatılmalıdır. Objektif düşünme ve değerlendirme için bu gereklidir. Ne hamasetten beslenmeli ne de hataların üstü örtülmelidir. Biz bu konuda doğru davranamazsak başkaları bu boşluğu kendi doğrularıyla doldurur.

Yazık ki; Başkaları kafaları ve gönülleri işgal ederek bu işi çok güzel yapıyorlar. Biz, bizim olanı objektif olarak yazıp, anlatamadığımız sürece bu işgal operasyonunun kıskacında can çekişmeye devam ederiz!

Türk Kültürü bütündür. Adriyatik’ten, Çin Seddi’ne uzanan bir zenginliktir. Edebiyat alanında ve çocuk edebiyatı alanında verilen eserler bunu göz önünde bulundurmalıdır ki; kültürel birlikteliğimiz başkalarının dolduracağı bir alan halinden kurtulabilsin.

Her kültürün temelinde “hatırlama”, “kimlik”, “kültürel süreklilikten” oluşan bir bağlayıcı yapı vardır. Bu yapı, ortak deneyim, beklenti ve eylem mekânlarından bir “ sembolik anlam dünyası” yaratarak, birleştirici ve bağlayıcı gücüyle güven ve dayanak imkânı sağlayıp insanları birbirine bağlarken aynı zamanda önemli deneyim ve anıları biçimlendirip canlı tuttuğu için dünü ve bugünü birleştirir. Bireylere “biz” deme imkânı veren ve “biz” de birleştiren ortak kurallar ve değerlere bağlılık ve ortak geçmişin anılarına dayanan kendini algılayabilme biçiminin oluşturduğu bağlayıcı yapı kültürün tarihi anlatılara ve efsanelere dayanan kuralcı- anlatısal ve yönlendirici- nakledici yönü sayesindedir.

Kültürel bellek tekniği, anlamı canlandırma ve ifade etmedir. Birey ve gruplar kimliklerini bellekleri sayesinde kurabilirler. Grup belleği mitler, şarkılar, destanlar ve bilgilerin bütünü olan kültürden oluşur.

Atasözleri, yasalar, kutsal metinler, süslemeler vs gibi kimliği garanti edici tüm bu sözünü ettiklerimiz göz önünde bulundurularak bir şeyler yapılmalıdır ki; algı operasyonu nesillerimizi ve geleceğimizi mahvetmesin. Kelimeler silahlardan daha tehlikeli olabilir. Belli bir akıl, kelimeleri silaha çevirerek ve onunla karşıdakini, şuuraltını zedeleyecek biçimde vurarak amacına ulaşabilir.

İlk olarak ABD kaynaklarında rastladığımız algı yönetimi kavramı 1987 tarihli, Savunma Bakanlığı Askeri Terimler sözlüğünde “Duygu, düşünce ve nesnel düşünceyi etkilemek amacıyla dinleyiciye/dinleyiciden seçili bilgi ve göstergeleri işaret vermek, saklamak için yapılan eylemler” olarak tanımlanmaktadır.

Türk Dil Kurumu, operasyon kelimesine karşılık olarak; dizi eylem, ameliyat tanımı veriyor.
Ülkemiz üzerinde; Çocuk ve Gençlik Edebiyatı üzerinde algı operasyonları kullanılmaktadır. Çizgi filmlerden, Kırtasiye malzemelerine, çocukların ve gençlerin kullanacağı eşyalar, okuyacakları kitaplara kadar dikkatlice ve özenle kullanılmaktadır. Bize düşen bunun etkisini en aza indirmek için bir an evvel çalışmaların işlerlik kazanmasına katkı sunmaktır. Bunun için çocuk ve gençlik edebiyatında gerçeklik ilkesinden ayrılmadan eserler ortaya çıkarmaktır. Sinema ve edebiyat birlikteliğine güç katmaktır.

AZERBAYCAN EDEBİYATINDA KARABAĞ HİKÂYELERİ

YİTİRDİĞİM MUTLULUK (GANİRE PAŞAYEVA)

(Sayfa 116-130)

“On üç yaşına yeni adım atmış mutlu bir çocuktum. Hayat da sanki benim mutluluğumdan bin bir renk alıp tabiata paylıyordu. Ama bir gün, her şey değişti… O gün insanların, ninemlerin evine doluştuğunu gördüm. Kimi ağlıyor, kimi ağıt yakıyor, kime de bir şeyler anlatıyordu. Kelimelerse benim hafızama kesik kesik, kırık kırık yazılıyordu… “Evi…m, yurdu…m” diye inliyor, ağlaşıyordu kadınlar. Ermenistan’dan sürgün edilen ailelerdi… Birkaç aile ninemlere sığınmıştı. Onlarla birlikte ninemin de her günü kederle, gamla dolmuştu. Onların acısını, ağrısını biraz olsun paylaşabilmek için elinden geleni yapıyordu ninem, onların kendilerini evlerindeki gibi hissetmelerini istiyordu. Ama hiçbir yer, insanın kendi evinin yerini tutmazmış. Bunu o günlerde anlamıştım…

Yıllar, birbirini kovalayan ama asla kavuşamayan hasretli sevgililere benziyordu… Böylece iki yılı daha geride bırakıp on beş yaşıma girdim… Ama on beş yaşım, acılar getiren bir on beş yaş oldu. Hayatta en çok sevdiğim, saygı duyduğum babamın bir gecede nasıl yaşlandığını gördüm… Sebep mi? “20 Yanvar” olaylarıydı. Sovyet Ordusu 20 Yanvar’da, Bakü’de büyük bir katliam yapmıştı. Biz o zamanlar Tovuz’da yaşıyorduk ancak ailemizin büyük bir bölümü Bakü’deydi. O zamanlar Bakü’den haber almak nerdeyse imkânsızdı. Öyle dehşetli haberler geliyordu ki! Kardeşim, amcalarım, teyzem, halam, dayılarım hepsi Bakü’deydiler ve biz onlardan bir haber alamıyorduk. Sadece çok sayıda masum insanın katledildiği yönünde, ortada bazı söylentiler dolaşıyordu.

Ertesi gün… O malum manzaralar… Kanlı cesetlerle dolu meydanlar… İnsanlıkla alakası olmayan işkence görüntüleri… Sanki içimden bir şeyler kopup düşüyordu. İçimdekiler koptukça, benim de yüzümdeki tebessüm, çocukluğum, gençliğim kaybolup gidiyordu…(sayfa/119)

1991 yılında 16 yaşındayken Azerbaycan Devlet Üniversitesi Tıp fakültesine girdim. O yıllar bizim için, bizim gibi herkes için çok sancılı ve ağır yıllardı. Yokluk, yoksulluk, kıtlık, savaş, çatışma, gerginlik… Ama esas üzüntümüz bunlar değildi. Esas üzüntümüz, esas derdimiz daha derindeydi ve daha ağırdı…

Sürgün edilenlerin anlattıkları, bir tıp fakültesi öğrencisi olduğumdan, işgal edilmiş bölgelerden getirilen ağır yaralı insanların, hastanede, gözlerimin önünde ölüp gitmesi ve daha neler neler…

On altı yaşımda, ölüm benim için sıradan bir şey olmaya başlamıştı… Ölüm, o kadar genç insanı, o kadar çocuğu, yaşlıyı kendi yanına sürükledi ki! (sayfa/120)

….

Bir gün morga ihtiyar bir adam gelmişti. O da evladını arıyordu. Birden ihtiyarın hele bu gün de kulaklarımda çınlayan feryadını duydum.

  • Ey Allah’ım! Bana bu günü niye gösterdin? Ben şimdi kendi yavrumu, toprağa nasıl koyayım? Ben kimin omzunda gideceğim? Allah’ım, bunu bana gösterdin, başka hiçbir anne, babaya, yavrusunun tabutunu omzunda taşımayı nasip etme, reva görme. Allah’ım! Benim günahım neydi? Niye? Niye ben?

İhtiyar ağlıyordu. Yok, aslında o ağlamıyordu. İsyan ediyordu. Bir anlığına onun yüzüne, gözlerine baktım. Sanki gözlerimin önünde dağ gibi bir adam yaşlanıyor ve ölüyordu… O an kendimi tutamadım, ben de gözyaşlarına boğuldum. Ağlıyordum ve yine içimden, bir şeyler kopup gidiyordu…

Bacım Kemale, o yıllarda henüz çocuktu ve çok hastalanmıştı. Sürekli anneme:

  • Anne, dışarıdan gelen sesleri duyuyor musun? Gelip bizi de öldürecekler, o zaman biz ne yapacağız, diye sayıklayıp ağlıyordu.

…..

  • Elbiselerimiz, eşyalarımız ne olacak? Ben hastayım kaçamam ki… (sayfa/121)

  • Evimiz? Evimiz ne olacak, dedi…

….

  • … Anne, sen bir şeyler yap, diye ağlıyordu ve benim içimden yine bir şeyler kopuyor, yine içimde bir şeyler kırılıyor, eksiliyordu.

Babam çok inatçı bir adamdı ve evini terk etmek düşüncesi bile onu rahatsız ediyordu.

Kaçış… Göç… Sürgün… Her gün Karabağ’dan yeni insanlar yeni aileler geliyordu…

Sonra dehşetli Karadağlı, Ağdaban köylerindeki katliamlar… Ve nihayet Hocalı soykırımı… Derinden sarsıldık…

Sonra Şuşa ağrısı, Laçın, Kelceber,Ağdam, Zengidal, Kubadlı, Cebrayıl, Fuzuli!

Her felakette, içimden bir şeyler kopuyor, bir şeyler kopuyor, eksiliyordu…(sayfa/122)

Sınıf arkadaşlarım, dostlarım, tanıdıklarım, güz yaprakları gibi dökülüp felaket rüzgârında savruluyorlardı…

Bir bir yitirdim dostlarımı… Birçokları gibi…

İlahi! Ne planlarımız vardı. Öğrenciyken neleri kararlaştırmıştık! Son ders zili çaldığında neleri konuşmuştuk! (sayfa/123)

İçimden bir şeyler kopuyordu durmadan…

  • Hayaller ülkesinden tekrar otel odasına dönüyorum. On üç yaşımda başlayan hayatım otuz yedi yaşına kadar böyle devam etti… Bu hatıralarla bütün gece uyuyamadım. Sanki o yıllar bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyordu… (sayfa/126)

  • Efendim, dün çok sevinçli ve heyecanlıydınız. Size, mutlu musunuz, diye bir soru sorduk, ama cevabını alamadık… Şimdi biraz da olsa heyecanınız geçmiştir, bu nedenle tekrar soruyorum efendim: Mutlu musunuz?

Kendimi ne kadar mutlu göstermeye çalışsam da içimde hiçbir esinti yoktu. Bir şey hissetmiyordum. O an anladım ve idrak ettim ki, aslında içimden kopanlar, kırılanlar birer “mutluluk” teliymiş. İçimde bu tellerden çok az kaldığı için onları titretmek çok zormuş. Bir şeyleri kaybettiğimi düşünüyordum. Meğer yitirdiğim mutlulukmuş…(sayfa/127)

KONUŞ! CENNETTEN BİR HABER VER BİZE

Biz onunla yakın akrabaydık…

Ama bizim aramızda, akrabalıktan da öte, bizi birbirimize kenetleyen bir bağ vardı: O bağın adı, dostluktu.

Azerbaycan’ın Milli Kahramanı Samir Hasıyev’e… (sayfa/127)

40 yaşına girdiğim gün de sizi hatırladım, sizden bahsettim. Bizi terk edip giden arkadaşlarımızdan… Sonra, “bizi unuttular” demeyesiniz… Unutmadık! Hiçbir zaman da unutmayacağız…

Ben hala her yaz tatilinde, senin bir yerlerden çıkıp geleceğini düşünüyorum… Gel.

Gel artık… Seni çok özledik, dostum…(sayfa139)

SONUÇ: On üç yaşında bir çocuğun yaşadığı işgalin onun ruh dünyasında bıraktığı derin yara ve tahribatı “Yitirdiğim Mutluluk” cümlesinde hikâye etmiş olması, insanın çocukluk döneminde yaşadıklarının bütün hayatı boyunca etkili olduğunu ortaya koymaktadır.

Çocuk ve Gençlik Edebiyatının ciddiye alınması gerektiğini sadece bu hikâye bile bize yeterince ifade etmektedir. İddialı olduğumuz Avrasya coğrafyasında bunun çok daha önemli olduğunu asla dikkatten uzak tutmamız gerektiğini ortaya koymaktadır.

Kendi kültürümüzü estetik ve çocuk ruhuna uygun, gençlik ruhuna uygun ürünler ortaya koymak durumunda olduğumuzun bilincinde hareket etmeliyiz. Bunun için çocuk ve gençlik edebiyatında gerçeklik ilkesinden ayrılmadan eserler ortaya çıkarmalıyız. Sinema ve edebiyat birlikteliğine güç katmalıyız.

Önceki ve Sonraki Yazılar