GELİMLİ GİDİMLİ DÜNYA’DAN SAADETTİN KAPLAN DA GİTTİ

Elbette amacım sizleri üzmek olamaz. İçinizde tanıyanlarınız kitaplarını, şiirlerini okuyanlarınız vardır. Saadettin Kaplan’ı anmadan geçemem. O acı tatlı günlerde birlikte olduğumuz, beraber dertleştiğimiz, beraber sevindiğimiz, türlü onurlar yaşadığımız arkadaşımdı. Benzer yollardan geçmiş, yazın hayatının basamaklarını çıkarken, birbirimize güç ve moral verdiğimiz günün değil gönül dostuydu.

İkimiz de yedi sekiz yıl önce aynı “menfur” ya da “amansız” olarak tanımlanan hastalığa yakalanmıştık. Benden bir ay önce kemoterapiye başlamıştı. Telefonla bilgi veriyordu. Elimi suya değdirince buz keseceğini ondan öğreniyordum. Ama bir gün seans sonunda “kendimi hastane camından atasım geliyor,” dediği zaman panik ataklar yaşamaya başlamıştım. Beş altı ay sonra tedaviyi bıraktı. Devam etmesi için ısrar ettim. Bütün zorluklarına rağmen ben hem kemoterapi’ye hem radyoterapiye devam ediyordum.

Birkaç cümle ile Saadettin Kaplan’ın kim olduğundan söz edeyim: 1944 yılında babasının görevi nedeniyle Malatya’da doğdu. Çocukluğu Ağrı’nın Patnos ilçesinde geçti. Erzurum Lisesi’nden sonra. Orduya geçti. 1986 yılında emekli oldu. Yazın hayatına girdi. Dergilerde, gazetelerde görev aldı. Şiir, hikâye, roman, masal, deneme, senaryo bütün yazın türlerinde yüz kitaba imza attı

11 Haziran 2016’da Gebze’den vefat haberini almıştık. Aylarca hiçbirimizle görüşmüyordu. Ölümünü de gizlemişlerdi. Birkaç gün sonra öğrenmiştik. Elimde Dede Korkut destanları vardı. Okuduğum sayfada:

“Dedem Korkut gelip neşeli havalar çaldı, gazi erenlerin başına ne geldiğini söyleyiverdi:

“Hani dediğim iyi erenler,

Dünya benim diyenler,

Ecel aldı yer gizledi,

Fani dünya kime kaldı?

Gelimli gidimli dünya,

Son ucu ölümlü dünya,

Akıbet, uzun yaşın ucu ölüm, sonu ayrılık.”

Evet uzun yaşın ucu ölüm, sonu ayrılık. Saadettin Kaplan ile maddi olarak ayrılmıştık. Ama anıları hep yaşadı. Son katıldığımız şiir etkinliği Tarsus’taydı. Birbirimize destekli güzel günler geçirmiştik. Arkasından 25 Nisan 2015’te İstanbul’da jübilesinin güzelliğini yaşamıştık. Yağmurlu soğuk bir gündü. Gebze’den gelmesi trafiğin azizliğine uğramıştı. Sevenleri büyük sabırla Ali Emiri Kültür Merkezi’nde salonda beklemişlerdi.

Sadettin Kaplan’a sevgimizi, saygımızı, güzel dileklerimizi sunduk. Onun yaşadığı güzelliği paylaştıkça, benliğimiz güzelleşti, ruhumuzu tatlı bir mutluluk sardı.

Sevgi, saygı programı, özenle hazırlanmış bir belgeselin arkasından İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Abdurrahman Şen’in açış konuşmasıyla başlamıştı. Hüseyin Sarıkoç’un yönetimindeki panelde, Yusuf Bilge, Ünal Bolat, Ali Hakkoymaz ve Mehmet Nuri Yardım Sadettin Kaplan’ın şairliği ve yazarlığı üzerinde düşüncelerini ve onun kişiliğini, anekdotlarla dile getirdiler. Programın sonunda salonda bulunanlara Sadettin Kaplan’ın kitapları armağan edildi.

Her sevgililer gününde yaptığım programlara Sadettin Kaplan’dan bir alıntı yaparak başlarım:

“Sevda ahde vefa, sözde sebattır, / Seven için her gün 14 Şubat’tır”

Bizatihi Sadettin Kaplan’ın kendisi ahde vefanın, sözde sebatın timsaliydi. Kişiliğiyle, sanatıyla, üretkenliğiyle yüceliğini, gönlünü engin ederek gizlemeye çalışan, günün dostu değil gönüllerin dostuydu.

Çoğu kişiler Sadettin Kaplan’ı şairliğiyle, hikâyeciliğiyle, romancılığıyla, folklor edebiyatına katkılarıyla, gazete, dergi yazılarıyla hatırlar. Oysa Saadettin Kaplan, sanatın tiyatrodan, musikiye kadar bütün dallarıyla vardı.

Bir farkla: Pek çok sanatçı gibi sanata, kendi dünya görüşüne bağlı at gözlüğüyle bakmazdı. Onun at gözlüğü yoktu. Sanatı ideolojik filtreden değil, sanat olarak görmüş, bilmiş; kendi sentezini yapmıştı.

“Şiir, eylemi içinde gizli bir özge söylemdir.” Diyordu. Güzel cinas örnekleri vardı: Burada iki örnek vermeden geçemedim:

“Dizginle dil gemiyle dil denen hergeleni;

O dil ki, dellâl eder diline her geleni.. ”

“Gönül gülecek ise, bırakın göz yaşarsın;

Ne kadar çok ölürsen, o kadar çok yaşarsın...”

Bahara erdiğimiz ve çevreyi gelinciklerin sardığı bu günlerde onun bir şiirinden biri iki dörtlüğünü aktarayım:

Kanlı bir dudakta tutuşmuş gibi,

Kırlara bir bûse açan gelincik..

Bengisu taşıyan bir kuşmuş gibi,

O dağdan bu dağa uçan gelincik..

Derilmiş bir hece yiğit sözünden,

Bir damlacık vuslat sevdâ özünden,

Kan emiyor gibi göğün gözünden;

Vâdiden vâdiye kaçan gelincik..

....

Sen ey kan çiçeği, ey nazlı çile,

Gönlündeki sevdâ gelir mi dile?

Gönülsüz bir gelin edâsi ile

Yayladan yaylaya göçen gelincik..

Geçenlerde Eskişehir’de çok sevdiğimiz, saydığımız şair, kültür, sanat ve vefa adamı İbrahim Sağır, Sadettin’in bir şiirini paylaşmıştı. Bencileyin türlü hisseleri içinde barındıran bu şiiri naklederken, Saadettin’e rahmetler diliyorum. Saygı ve sevgi ile anıyorum.

DİLEKÇE

Bilen beni ben sanır,

Bilse beni utanır.

Ne falcı beni tanır,

Ne gösterir fal beni...

İzler bin ifrit beni, her gün 'sendeniz' diye,

Bin yola sürdüm atı, Yârab 'senden iz' diye,

Kandırdı İblis beni, 'ben dağ, sen deniz' diye;

Bin parçaya ayırdı koştuğum kumsal beni...

Geçmedim eleğimden,

Pişmanım dileğimden,

Çöz bağı bileğimden;

Sal beni! ..

Zehri ilaç yerine sundular 'uslan' diye,

Sırtımı uçuruma verdiler 'yaslan' diye,

Büyüttüm gözlerimde kediyi 'aslan' diye;

Öfkenin sahrasında çıldırttı çakal beni! ..

Yaydan çıkmış okum ben,

Kalıbımda yokum ben,

N'olur bedenim de sen

Kal beni! ..

Ulu yolculuğuma yok iken hazırlığım,

Artmakta günden güne körlüğüm sağırlığım,

Çökertti dizlerimi gereksiz ağırlığım;

Bunca yıl taşımaktan bıktı bu hamal beni...

Kapılıp da fendine,

Bağlandım kemendine,

Köle etti kendine

Mal beni...

Akşamına uzanıp sabahından gönlümün,

Uçurdum mürşidini dergâhından gönlümün,

Beni sorumlu tutup günahından gönlümün;

Ne sofî selâm verir, ne arar abdal beni...

Zararımdır uttuğum,

Aklımdır uyuttuğum,

Taşımaz şu tuttuğum

Dal beni...

Ayağıma dolanan yılan oldu huzurum,

Kahroldu iyiliğim övüldükçe kusurum,

Ne olur ya İsrâfil, bir an farzet ki 'Sûr'um;

Ebedî bir hayatın şafağında çal beni! ..

Bu son dilekçem sana,

Uyamadım zamana,

Yârab, el uzat bana;

Al beni! ..

Önceki ve Sonraki Yazılar