GURUBUN RENGİ VURMADAN CAMA

Pandemi öncesiydi. Yadımıza Düşenler adını verdiği bir etkinlikte Abdullah Yüce’yi anlatmıştım. Demiştim ki: “Yavaşlatın şu zaman tünelindeki ömür trenimi, diye bağırsam nafile.” 27 Kasım 1995 istasyonunun duvarına bir not kazmışım:

“Bu ne sevgi ah bu ne ıztırap” İsim yazmaya gerek görmemişim. Çünkü bu mısra, söyleyenin ismiyle özdeşleşir, diye düşünmüşüm. Dün gibi. Oysa aradan yirmi yedi yıl geçmiş. Bu hızın sonu hayra alamet değil. Durasıca zaman. Oysa “Uzayıp giden o tren yolları” mı yazmalıydım. Hiç bitmeyecek sandığım tren yolları da biter de ömrümce birbirine kavuşan tren raylarını görmedim. 27 Kasım 1995 Abdullah Yüce’nin ölüm yıldönümü. Bizler Abdullah Yüce’nin adının geçtiği yerde hep “Bu ne sevgi ah” nağmesini duyumsadık. Dudağımıza götürdüğümüz kadehin içindeki mey, bir başka tatlı yakışla boğazımızdan kalbimize ine geldi:

“Bu ne sevgi ah, bu ne ızdırap

Zavallı kalbim ne kadar harap

Nasibim olsun bir yudum şarap

Sun da içerim yarin elinden

 

Al şu kadehi yasla doldurma

Düşürme yeter gönlümü gama

Gurubun rengi vurmadan cama

Ver mezesini tatlı lebinden

 

Bahtım sarılmış simsiyah tüle

Nemli gözlerle yalvardım güle

Uzak kalırsam bana acele

Selamlar gönder seher yeliyle “

 

Bu arada bu şarkının güftekârı Hasan Bayrı’yı da anmalıyım. Abdullah Yüce yaşasaydı bir hafta sonra yüz iki  yaşına basacaktı. 4 Aralık 1920’de İstanbul Eyüp Sultan'da doğdu. Annesi Sultan Hanım, babası Hafız İsa Efendi’ydi. Çocukluğu yoksulluk ve zorluklar içinde Eyüp Sultan'da geçti. Hayat şartları öğrenimini ortaokuldan terk etmek zorunda bıraktı. 18 yaşında sanat hayatına başladı. 1942 yılında askere gitti dört yıl askerlik yaptı. İlk musiki çalışmalarını Ali Rıza Bey'le yaptı. Bu yıllarda ilk şarkısı olan, "Bu Ne Sevgi Ah, Bu Ne Iztırap"ı besteledi. 1946 yılında Fındıklı Salı Pazarı'nda sahne hayatına atıldı. 1949 yılında ilk plak çalışmasını yaptı. 50'ye yakın taş plak doldurdu. İşte onlardan bazıları: “Bu Ne Sevgi Bu Ne Izdırap” “Mahpushane Çeşmesi”, “Bir Sigara İç Oğlan”, “Garip Garip Dolaştım”, “Semaverim Fıkırdar”, “Gül Doldurdum Sepete”, “Leyla mı Sevdim Seveli”, “Yaşamak Mümkün mü”, “Akan Göz Yaşım”, “Bazı Gece Ay Doğar”. “Hiç mi Gülmeyecek Benim Yüzüm”, “Gurbette Sevdiğim Bir Gonca İdi” , “Kader ki Gülmez Yüze”, “Her Sabah Yollarda Beklerim Seni”, “Hıçkırarak Ağlarım”, “Aşıkım Ben Selma'ya”, “Annem Annem Babam Yok mu”, “Ne Olur Kimseye Bırakma Beni….”

Onlarca 45’lık plak ayrıca longplayler doldurdu. Süper Baba, Üç Arkadaş, Karasevda, Hicran Yarası, Meyhanecinin Kızı, Ne Sihirdir Ne Keramet gibi filmlerde oynadı. Sanat hayatı boyunca, Sadettin Kaynak, Selahattin Pınar, Kemani Hacı Maksut, Kadri Şençalar, İsmail Şençalar, Edip Erten ve Ali Rıza Bey gibi üstatlardan feyz aldı.

Abdullah Yüce ile anılan şarkılarından biri şuydu:

 

Hiç mi gülmeyecek benim de yüzüm

Yaş bitti, kan doldu her iki gözüm

Dilimde kurudu son bir çift sözüm

Hem yetim, hem aşık, hem de öksüzüm

 

Kesilse nefesim, gözüm kör olsa

Unutamam seni ömrüm de solsa

Bir kere o güzel gölgeni görsem

Yalvarsam, inlesem, sonra da ölsem.”

 

Naci Tektel'in güftesini yazıp saba makamında bestelediği bir şarkı var ki, Abdullah Yüce’nin sesi ile tanınmış ve sevilmişti:

 

Uzayıp giden o tren yolları

Açılıp sarmayan yârin kolları

Uğurlar kızları nazlı dulları

Uzayıp giden o tren yolları

Açılıp sarmayan yârin kolları

 

Bir beyaz mendilin sallanışını

Unutmam o gece ağlayışını

Silemem coşmuşum gözüm yaşını

Uzayıp giden o Tren yolları

Açılıp sarmayan yârin kolları

 

Abdullah Yüce, eşi Sevim Hanıma ve kızına kendi çocukluğunda yaşadığı yoksunluklardan uzak bir yaşam kurmaya çalıştı. Sanat dünyasının çalkantılı hayatından korudu. Kızı Sultan Hanım da musiki ile ilgilendi. 27 Kasım 1995’de bir kalp krizi sonunda hayata veda etti.

Önceki ve Sonraki Yazılar