HALK BİLİMİNİN EZBER BOZANI İBRAHİM ASLANOĞLU

Bugün Sivas’ta çok önemli bir sempozyum başladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sivas Valiliği ve Sivas Belediyesi’nin ortaklaşa düzenlediği bir vefa etkinliği: “ İbrahim Aslanoğlu Sempozyumu”

Derler ki “gelin ata binmiş, ya nasip demiş.” Ata binmeye bu yılın mart nisan aylarında niyetlenmiştim. Katılıp katılmayacağımı sordular. Katılma niyetimi söyledim. Resmi davet beklerken eylül ayına ertelendiğini öğrendim. Bildirimi hazırlayıp eylülü beklerken, ses soluk çıkmadı. Her halde vaz geçtiler diye düşündüm.

Dün İbrahim Aslanoğlu Sempozyumu’nun 15-16 Eylül günlerinde yapılacağına ilişkin Facebook paylaşımları gördüm.

Tanrı'nın bizlere uygun gördüğü yaşama durumuna nasip ya da kısmet derler. Ne kadar hayal etseniz, plan yapsanız da nasipte olan gerçekleşiyor. Ne güzel sözler var: “Dеğil yıldız, gökyüzü dе kаysа; nаsibindе yoksа nаfilе… Nasibinde varsa alırsın karıncadan bile ders. Nasibinde yoksa bütün cihan önüne serilse sana ters… Kısmet etmiş ise Mevla el getirir yel getirir sel getirir. Kısmet etmez ise Mevla el götürür yel götürür sel götürür…”

Efendim konuyu dağıtmayayım. İbrahim Aslanoğlu, hocam benim. Yönlendirenim, özendiğim, hem kişiliğini, hem yolunu örnek aldığım büyüğüm. Bütün ülkeye ama ilk sırada Sivas halk edebiyatına, folkloruna maddi, manevi bütün varlığıyla ömrünü vermiş olan büyüğüm.

Sivas’ta bu sempozyumun yapılması büyük bir vefa örneği, umarım adı okullara, sokaklara, kütüphanelere verilir. 

İbrahim Aslanoğlu 1920 yılında Tokat’ta doğdu. Osman Efendi ile Emine Hanım’ın oğluydu. İlk ve orta öğrenimini Tokat’ta yaptı. Ortaokul öğrencisiyken şiirler yazmaya başladı. Öğrencilik yıllarında şiirleri, yazıları gazete ve dergilerde yayınlanıyordu. 1944 yılında Sivas Öğretmen Okulu’nu bitirdi. Askerlik sonrası Divriği'de öğretmenlik görevine başladı. Burada geçen on altı yıl süresinde, halk edebiyatı ve halk bilimi alanlarında kozasını içten içe ördü. Olanakları ölçüsünde köy köy gezdi. Cönkler topladı, araştırdı, soruşturdu, okudu, okudu. Halk edebiyatı ve folklor alanında kumbarasına ilk bilgileri, tespitleri burada atmaya başladı.

Eflatun Cem Güney’in “Âşıklık yolu gül dikenli yoldur, ondurmaz insanı ama, gönül coşkusu içinde yaşatır bir zaman” dediği gibi, halk biliminin gül dikenli yollarını gönül coşkusu içinde Divriği’de yürümeye başladı. İbrahim Aslanoğlu, sürekli yeni bilgiler arayışı içindeydi. Örneğin 19. Yüzyılda Deli Derviş olarak tanınan Âşık Feryadî’nin izini Divriği’nin Ganut köyünde sürmeye başlamıştı. Zara’nın Zoğallı köyünde 86 yaşındaki Ahmet Dede’nin çocukluk anılarını dinlerken Feryadî’ye rastladı. Feryadî’nin bir kızgınlıkla sazının perdelerini kırdığını ve perdesiz saz çaldığını öğrendi. Sonra Deli Derviş Feryadî’nin mezarını Kangal’ın eski adıyla Mamaş yeni adıyla Soğukpınar köyünde bulmuştu. Öğrendiklerinden sonra şöyle yazmıştı: “Ona Deli Derviş diyenler yanılıyorlar, O deli değil, Dolu Derviş’ti.”

İbrahim Aslanoğlu 1963 yılında Sivas il merkezine atanmıştı Burada birikimlerini geniş kesimlere ulaştırma imkânı buldu. Bildiğiniz gibi Türkiye’de ilk Âşıklar Bayramı, Ahmet Kutsi Tecer’in öncülüğü ve Muzaffer Sarısözen’in katkılarıyla 1931 yılında Sivas’ta düzenlenmişti. Âşık Veysel, Talibî Coşkun, Âşık Süleyman, Sanatî, Suzanî, İcazet gibi birçok âşığımızı Halk Edebiyatımıza kazandıran bu bayram, bir kültür kıvılcımıydı.

Otuz üç yıl sonra, 30 Ekim 1964 tarihinde Ahmet Kutsi Tecer’in işlevini üstlenmek İbrahim Aslanoğlu’na nasip olmuştu. Bu bayram da halk edebiyatımıza yeni isimler kazandırdı. Türkiye’de “Âşıklar Bayramı” düzenleyecek kurum ve kuruluşlara örnek oldu. Bu tarihten sonra birçok ilde “Âşıklar Bayramı” yapılmaya başlanmıştı.

Orhan Şaik Gökyay elbette vatan şairidir. Araştırmacıdır, yazardır. Ama en önemli yanı “Destursuz bağa girenlerin” kulağından çekmesi, aldırmayanlara da şamarı patlatmasıyla ünlüdür. İbrahim Aslanoğlu’nun da benzer yanı vardır. Onun için “destursuz bağa girenlere şamar atmak” fiilini yakıştırmayım ama onun pek çok ezber bozduğunu söyleyebilirim.

Yıllardan beri biline gelen bilgilerin ve varsayımların yanlışlığını ortaya çıkarmıştır. Bazı bilgilere farklı bakış açıları getirmiştir. İbrahim Aslanoğlu bunları rüyasında görerek yapmamıştır. Erinmemiş kütüphane kütüphane dolaşmış, arşivlere girmiş, köy dememiş, mezra dememiş, bir vakfiyenin, bir mezar taşının bile arkasına düşmüş daha sonra yorumunu yapmıştır.

Ben Pir Sultan’la ilgili, Şah Hatayî ile ilgili, Kul Himmet ile ilgili, Teslim Abdal ile il-gili daha birçok halk şairimizle ilgili ezberlerimi İbrahim Aslanoğlu’nun çalışmaları sayesinde bozdum. Pir Sultan denizine akan Pir Sultan Abdallar adlı nehirleri biliyorsam, Kul Himmet’i Kul Himmet Üstadım’dan ayırıyorsam, Şah İsmail Hatayi’yi Derviş Hatayi’den, Kul Hatayi’den, Pir Hatayî’dan, Sultan Hatayî’den ayırı tutabiliyorsam, Şarkışlalı Veli’yi, Divriği’li Er Mustafa’yı diğerlerinden ayırabiliyorsam, bunu İbrahim Aslanoğlu hocama borçluyum. İbrahim Aslanoğlu 1973 yılında Sivas’ta “Sivas Folkloru” dergisini çıkarmaya başladı. Dergi, 1979 yılına kadar aralıksız sürdü. 78 sayı çıktı. Bu dergi bir okul gibi çalıştı. Adları şu anda aklıma gelmeyenler beni bağışlasınlar. Müjgan Üçer, Doğan Kaya, Musa Demirci, Haluk Çağdaş, Faruk Aburşu, Mustafa Birinci, Kutlu Özen, Mehmet Güner Demiray, Emin Kuzucular, İsmail Hakkı Acar, Hüseyin Candan, İlyas Eğe, M.Sabri Koz gibi bu günün usta halk bilimcileri bu okulunun öğrencileri gibiydi.

İbrahim Aslanoğlu 1 Ağustos 1979 tarihinden itibaren, Sivas Folkloru’nun devamı olan “Türk Folkloru” dergisini yayınlamaya başladı. Dergi, Şubat 1989’da 95. sayısına ulaşmıştı. İbrahim Aslanoğlu, 1938’den beri pek çok âşık tanımıştı. Onlarla konuşmuş, sürekli notlar almıştı. Onlarla ilgili yayınları dikkatle izlemişti. İmkânsızlıklar içinde ulaşılması en zor köylere kadar gidip, iğneyle kuyu kazar gibi âşıklarımız hakkında bilgi topladı. Ben onlarca âşığın hayatına ilişkin bilgilere, İbrahim Aslanoğlu’nun anılarından ulaşabildim.

Örneğin, Şarkışla çevresi Halk Şairleri adlı küçük bir kitap hazırladım. İbrahim Aslanoğlu “Söz Mülkünün Sultanları”nı önce dergide yayınlayıp, sonra kitap haline getirmeseydi, her halka benim hazırladığıma kitap denilmezdi. Olsa olsa bir broşür olurdu. İbrahim Aslanoğlu “Söz Mülkünün Sultanları” adını verdiği kitabı hazırlarken söyle yazıyordu: “Türk saz şiirinin ne kadar gür bir kaynak olduğunu anlatacak değilim. Ama, bu güne kadar yapılan çalışmaların yeterli olduğunu iddia etmek yanlış olur. Çünkü bilinenlerin en aşağı iki üç katı kadar da bilinmeyen var. Amacım onları gün ışığına çıkarmak.” Öyle de yaptı. Bu seride, Agahî, Ayşe Berk, Derdimend, Efganî, Emsalî, Er Mustafa, Feryadî, Giryanî, İcazet, Kemter, Kul Sabrî, Kul Sevindik, Kusurî, Mustafa, Refiki, Samut, Serdarî, Suzanî, Teslim Ab-dal, Zakiri gibi ozanlar hakkında bilinmeyenleri ortaya çıkardı, yanlış bilinenleri düzeltti.

İbrahim Aslanoğlu 1976 yılında emekliye ayrılmış; 1977 yılında İstanbul’a yerleşmişti. İşte o zamandan beri İstanbul’da görüşmeye başlamıştık. İkimizde Cağaloğlu’ndaydık. Sık sık çalıştığım gazeteyi ziyaret ediyordu. Konuşuyorduk. Beni yönlendiriyordu.

Hemen bir itirafta bulunayım. Onun derin bilgisi karşısında kendimi öyle cılız ve yetersiz hissediyordum ki Türk Folkloru’na yazı yazmaya cesaret edemiyordum. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili Edebiyatı bölümünü bitirdim. Fakülte bana araştırma metodu ve ufuk açma gibi kazançlarının dışında halk edebiyatı ve halk bilimi alanında hiçbir şey vermedi. Benim okullarım önce Ülkü ve Türk Folklor Araştırmaları Dergileri, sonra İbrahim Aslanoğlu’nun çıkardığı Sivas Folkloru ve Türk Folkloru Dergileri olmuştu.

İbrahim Aslanoğlu aynı zaman da örnek bir kişilikti. Benden birçok kitap almıştı. İşleri bitince muhakkak geri getirmişti. 1980’lı yılların başıydı. Benden Tarla Dergisi ciltlerini almıştı. Bir ağustos günün kavurucu sıcağı altında en az on kilogram ağırlığındaki dergi ciltlerini Kadıköy’den, o zaman oturduğum Edirnekapı’ya eşi hanımefendiyle birlikte kan ter içinde getirmişti.

1981 yılında “İhsan Hınçer Türk Folkloruna Hizmet” ve “Türk Folklor Araştırmaları Kurumu” ödüllerini aldı. 1982 yılında Türk Folklor Araştırmaları Kurumu’nun onursal üyesi seçildi. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Senatosu, 21 Şubat 1995’te İbrahim Aslanoğlu’na “Fahri Doktorluk” payesi vermişti. Ne yazık ki, üç hafta sonda 14 Mart 1995’te bu dünyadan göçtü. Tanrı’dan rahmet diliyorum. Ruhu şad olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar