Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

İHANETİN SONU CEHENNEMDİR!

Tabelasında Alevi yazan 7 örgüt ortak bir kurultay toplayacaklar.

Planları doğru yürürse, kurultayın sonunda konfederasyon kurma kararı almaları bekleniyor. Elbette, bizim haddimize değil, nasıl örgütlenecekleri kendilerini ilgilendirir.

Ancak, sorun başka yerde.

Kurultay çağrı metninde yer alan bir ifadede şöyle deniyor:

Anadolu’nun kadim halklarından olan Aleviler olarak, yüzyıllardır bizleri yok sayan politikalarla yaşamaya zorlandık, katledildik, inkar edildik, göç ettirildik, çirkin iftiralara maruz kaldık, asimilasyona uğradık ve sürekli bir tarif içine sığdırılmaya çalışıldık.

Anadolu’nun kadim halklarından olan Aleviler olarak” diye bir cümleye başlarsanız, o halde, Alevilerin Anadolu’nun “kadim halklarından” olduğunu kanıtlamanız istenir, sizden!

Bugüne kadar, ne bir bilimsel araştırma yaptırdınız, ne var olan herhangi bir bilimsel eser üzerinden tartışma yürüttünüz, hatta; sizin internet sayfalarınızı takip eden herkes özellikle de son dönemde yoğun bir şekilde Hz. Ali resimlerini paylaştığınızı görüyor.

Daha da vahimi; bizzat bu çağrınızda da Hünkâr Hacı Bektaş Velî ile birlikte Hz. Ali resmini kullanmışsınız (hani o, rötuşlu, estetik diyerek tekfir ettiğiniz resim var ya, onu!)...

Aleviler Anadolu’nun “kadim halklarından” ise, neden başka resim değil de, birisi Horasan’dan gelen Türk, diğeri ise İslam’ın kılıcı olarak maruf ve meşhur iki ismin resimlerini paylaşıyorsunuz?

İkinci ve daha tehlikeli konu ise şu: Alevilerden bir halk olarak söz ederseniz, bu tek başına bir dinsel topluluğu içermez. Tarihsel, kültürel, coğrafi ve etnik bağları da bulunan bir topluluk ifade edilmiştir.

O halde, size sormazlar mı; madem ki, Aleviler Anadolu’nun “kadim halklarından”dır, o halde bu kadim halkın kökenini, coğrafyasını, tarihini, kültürünü ne zaman ortaya koydunuz?

Geldik mi, yeniden etno-genetik tartışmaya?

Bu 7 Alevi örgütünün açıkça söylemeye cesaret edemediği ama sürekli yayımladıkları bildirilerinde metin aralarına sokuşturdukları cümlelere bakarak, Türklükle bir sorunları olduğunu iddia etmek mümkün.

Bakın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Şahkulu Dergâhı’nda katıldığı açılış ve temel atma törenine çok istedikleri ve İçişleri Bakanlığı'na defalarca talep ilettikleri halde katılmaları kabul görmeyince, aynı örgütlerin Garip Dede Dergâhı’nda yaptıkları açıklamada da, benzer bir ifade kullanılmıştı.

O metindeki ifade şöyleydi:

Bilinmelidir ki bizim tarihimiz Cumhurbaşkanı'nın zikrettiği gibi, Malazgirt’ten, Selçuklu’dan, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan ve yaşadığımız toprakları daima boş bir toprak kabul eden, bu toprakların insanlarını Malazgirt’ten itibaren yok sayan militarist bir tarih değildir.

Malazgirt savaşı ile Türklerin Anadolu’ya girişinin başladığı kabul edildiğinde, bu örgütler, açıkça hem Alevilerin tarihinin Malazgirt sonrası yerleşimler ile bağlantısını reddediyorlardı ve hem de bu toprakların Türk yurdu olması durumuna itiraz ediyorlardı!

Bu bildiriyi eleştirdiğimizde, bu örgütlerin tehlikeli bir yola girdiklerini görmüş ve uyarmıştık.

Ancak, anlaşılan o ki, bu örgütler Alevileri Türk etnisitesinden ayırmak üzere, planlı bir projenin piyonları haline gelmişler.

Açıkça söylüyorum:

Aleviler “kadim bir halk” değildir. Aleviler, Anadolu’nun “kadim halklarından” hiç değildir.

Alevileri Türklerden ve İslam’dan soyutladığınızda, zaten Aleviler kalmaz.

İslam’dan önce Aleviler yoktur!

Türklerden önce de Aleviler yoktur!

Elbette, Alevi kavramı, Hz. Ali’nin soyundan gelenler için kullanılan bir terimdi.

Ancak, bir inanç topluluğu olarak Alevilerden söz edebilmemiz için, önce Horasan’da İslam’ı kabul eden Türkler arasında tekke kültürünün yaygınlaşmasını (Ahmet Yesevî), sonra da tekke kültürü içerisinde yetişen erenlerin birleşerek bir inanç yolu kurmasını (Hacı Bektaş Velî) beklememiz gerekecekti.

Dolayısıyla, İslam ve Türklerin kaynaştığı bir mekan olarak Horasan’dan Balkanlara, Kırım’dan Kuzey Afrika’ya kadar geniş bir coğrafyada bugün anladığımız şekilde Alevi-Bektaşi inanç topluluğu ortaya çıktı.

Mısır'da Kaygusuz Abdal, Makedonya'da Harabati Baba, Romanya'da Sarı Saltık, Macaristan'da Gül Baba, Trakya'da Kızıl Deli Sultan, Azerbaycan'da Miskin Abdal, Erdebil'de Şah İsmail, Irak'ta Hünkâr Tekkesi ve diğer Anadolu dışındaki dergâhları yok sayarak Alevilik-Bektaşlikten söz edebilir miyiz?

Yani, ne Aleviler ve ne de Alevilik hiçbir şekilde Anadolu’nun kadim inancı veya halkı değildir.

Bu safsatayı ortaya atan kişi veya kurum; kim olursa olsun, Alevi olamaz.

Tam bu noktada, bu 7 örgütün kimlere hizmet ettiği de açıkça ortaya çıkıyor: Alevileri Türklerden ve İslam’dan soyutlayarak dejenere etmek, asimile etmek ve böylece yok etmek!

Bu örgütler, Alevilerin dostu olamazlar. Alevilere hizmet etmek gibi bir niyetleri de yoktur.

Bu ifadelere imzalarını atan sözde liderlerin hepsinin donanımını ve entelektüel kapasitesi biliyorum. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, bu şahısların hiçbirisi “Anadolu’nun kadim halklarından olan Aleviler” tümcesinin anlamını idrak edecek ve açıklayacak konumda değiller.

Hepsiyle veya tek tek, halka açık her ortamda, her türlü konuda tartışmaya hazırım.

Hodri meydan!

Dolayısıyla, bu sözde liderlere bu cümleleri yazdıran “akıl”, yani, Alevilerin inanç bağlarının dejenere edilerek yok olmasını isteyen mahfilin kimliğini açığa çıkarmak, bugünkü koşullarda benim açımdan çok daha önemli bir sorudur.

Zaman içerisinde, elbette bu ihanet aklının merkezini öğreneceğiz.

Ancak, bizim ABF, AKD, ADFE, AABK, HBAKD, PSAKD ve terör örgütünün liderlerinin resimlerini kongrelerinde kullanan DAD gibi kurumlara tek bir sözümüz olabilir:

Yol yakınken, doğru yola dönün!

İhanete ortak olmayın!

İhanetin sonu cehennemdir!

Önceki ve Sonraki Yazılar