Ahmet Özdemir
İKİ BAŞ BİR YASTIKTA, O GÖZ UYKUYU NEYLER?
Dünyanın en hoş anlarından biri olsa gerekir. Tanımasın da birine tebessüm ile selam vermek. Zeki Müren’in uşşak şarkısı: “Bir tatlı tebessümün bin vuslata bedeldir,” diyor. Birbirine bir tebessüm… Gülümsemek, gülümsetebilmek. Aralarına girdiğiniz kimselere içtenliğinizle “Cümleten günaydın!” diyebilmek. Yalnız hoş bir an mı? Hayır. Ruhun gıdası.
Onlar ki, dünyada en çok mutlu olmayı hak eden insanlar. Karşısındaki kimseyi kırmadan, incitmeden, eğlendirmek, güldürmek amacıyla söz söyleyenler. Muzip, takılgan, şakacı. Okuduğum bir yazıda, sizin yüzünüzde gül gibi gülücük açtıran, kahkaha attıran kişilere “her kahkaha, bir dua olarak dönmeli,” diye yazıyordu.
Böyle bir niteliği olan insanlar hiç kuşku yok ki zeki kimselerdir. Kendileriyle dalga geçebilirler. Bulundukları durumdan mizahi ögeler çıkararak bunları insanlara sunarlar. Güldürür, hoşluk sunarlar.
Geçenlerde sözünü ettiğim, arkadaşlarını “Günaydın”larıyla müptela eden (Hay dilimi eşek arısı soksun. Bağımlı eden demek istedim.) İzmir’li arkadaşım bu sabah önce “Herkese mutlu ve aşk dolu hafta sonları, dileğini” sunmuş.
Sonrasının içinde karışık duygular var. Önce haber veriyor: “Sevgili olanlara kötü bir haberim var. 14 Şubat pazara denk geliyormuş.” Eh bunda ne var? Kazın ayağı öyle değil. Sonrasında sevgilisi olmayanlara kıskançlık sanacağınız muzip bir gülümseme yayan beddua yer alıyor: “Sokağa çıkma yasağı var beter olun.”
Ah ah ah. Benim gibi ununu eleyip eleğini duvara asanlar geri dursunlar. İki sevgili için bir Pazar günü sokağa çıkma yasağı ile bir yerlere kapanmaktan büyük piyango var mıdır?
Eskiden elinizden düşürmediğiniz cep telefonları, dünyayı evinize getiren internetli iletişim araçları yoktu. Kaç göçleri aşıp karşı karşıya gelseniz bile bir çift söz söylemeye bir göze bakmaya “mâni olurdu halimizi takdire hicabımız” Maniler, türküler imdadınıza yetişirdi.
Sevgililer günü. Sokağa çıkma yasağı var. Varsın samanlık seyran olsun. Ne diyor türkü?
“Karanfil suyu neyler,
Güzel kokuyu neyler
İki baş bir yastıkta
O göz uykuyu neyler”
Sonra. Sonrasında da mani, iki aşığın halini dile getirsin bakalım:
“Karanfilim susuzum
Kaç gündür uykusuzum
Girsem yarın koynuna
Elim durmaz huysuzum.”
Sevgilidir, naz etmek de, “piştt!” demek de sevginin tuzu biberi, tarçınıdır.
“Karanfilsin tarçınsın
Niçin böyle hırçınsın
Etme bana bu nazı
Yine kendin acırsın.”
Acımakla acındırmak. Karanfile sırtını dayayıp da dil üstüne dil dökmek. Ah türküler, gözü kör olmayası türküler: “Zülüflerin dökse yüze / Yâr bâdeyi sunsa bize / Lebleri meyime meze / Doyulur mu, doyulur mu.” Ya doyan olursa, hadi canım sen de. O, olsa olsa aşık müsveddesidir. Bize yine manimize dönelim:
“Karanfil oymak oymak
Olur mu yâre doymak
Yare doydum diyenin
Caizdir boynu vurmak”
İyi güzel de, şimdi şeytanın avukatlığını yapayım. Ya ramazansa. Oruç bozup kefareti mi yüklensinler?
“Karanfil katmer olsa
Sevdiğim esmer olsa
Sevdiğimin dudağı
Akşama iftar olsa:
Geçen ramazanda hocanın biri sevgilinin dudağı ile orucun açılabileceği gibi bir şeyler söylüyordu. Ola ki sabırlısınız. O zaman şu maniye kulak verin ve artık itiraz etmeyin:
“Karanfilim saksıda
Bir yar sevdim Aksu’da
Mevlam da kavuştursun
Ezan ile yatsıda…”
Uzun lafın kısası aşk ehline sokak ne gerek. Şakası yoktur. Aşkın bedeli, ciddiyeti var.
“ Karanfil ocak değil
Üstü tomurcuk değil
Seveceksen Ciddi sev
Sevda oyuncak değil.
Genç arkadaşım, şaka ile karışık “Sokağa çıkma yasağı var beter olun!” diyordu ya, bu işin beter olma hali yok mu? İçinizde karanfil almadıysanız diyeniniz olabilir ama, bence asıl beterlik halini bize mâni söylüyor:
“Karanfil deste gider
Kokusu dosta gider
Sevip de alamayan
Gurbete hasta gider”
Allah onları bu tür hastalıklardan korusun.