Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

İSKENDERİYE KÜTÜPHANESİNİ KİM YAKTI?

Son dönemde, sosyal medyada yeni bir yalan dolaşıma sokuldu.

İskenderiye Kütüphanesi'nin Halife Ömer döneminde yakıldığı ile ilgili çeşitli gerçek dışı, kanıtsız ve rivayet olmaktan öte gidemeyecek metinler paylaşılıyor.

Bu yalanın asıl hedefi, Müslümanların kültür ve uygarlık düşmanı olduğu iftirasını güçlendirmektir.

İslâm düşmanlığını, emperyallist hedefleri için kullanan, Hristiyan-fundamentalist ideoloji ile medeniyetler savaşı körüklemek için kışkırtma yapan odakların yeni bir hamlesi ile karşı karşıyayız.

Halbuki, İskenderiye Kütüphanesi Hrıstiyan-fundamentalist fanatikler tarafından yakılmıştır.

Müslümanlar ise, İskenderiye Kütüphanesi'nden ilham alan pek çok kütüphaneler kurmuşlardır.

YENİ KÜRESEL TEHLİKE: HRİSTİYAN FUNDAMENTALİZMİ

Fundamentalizm; yani, Türkçe söylediğimiz şekilde, kökten-dincilik dünya kamuoyuna İslâm ile bağdaştırılarak yerleştirilse de, bu yanıltıcıdır.

1991 sonrasında, SSCB'nin yıkılışının ardından, Batı Medeniyeti'nin “ihtiyacı” olan düşmanla ilgili algı oluşturmak için yaratılan, teşvik edilip, desteklenen “islamî fundamentalizm”, konjonktörel olarak, ABD'nin dünya jandarmalığı iddiasını “kolaylaştırıcı” işlev gördü.

Öte yandan, Hristiyan fundamentalizmi ise, tarihsel kökleri Ortadoğu halklarına karşı yüzünü gösteren Haçlı barbarlığında, Avrupa'yı boydan boya kana boğan mezhep savaşlarında, Yahudilere karşı düzenlenen sistematik pogromlarda kültürel-ideolojik şifreleri keşfedilebilecek bir egemenlik metodolojisidir.

Günümüzde “Muhafazakâr Hıristiyanlık”, “Evanjelizm”, “Yeni Evanjelizm ve son yıllardaki politize edilmiş tanımıyla “Hıristiyan sağ”ın, önceki fundamentalist Hristiyan akımlarından temel farkı, geçmişte enstrümantelize ettiği Yahudi düşmanlığının yerine İslâm düşmanlığını geçirmesidir.

Bugün, Avrupa'da, Afrika'da, Asya'da ve Latin Amerika'da sistematik şiddet uygulamalarına tanık olduğumuz Hristiyan fundamentalizminin en etkin kullandığı alan ise, algı yönetimidir.

Batı dünyasında fundamentalizm hakkında yayınlanan 100 kitabın 99'unun İslâm bağlantılı oluşu, İslam hakkında yayınlanan 100 kitabın 99'unda ise, İslâm'ın en hafifinden “Batı değer kalıplarına uyumsuz” veya en genel ifade ile olumsuz bir çerçeve içerisinde yorumlanışı, bu kesimlerin bu alanda ne kadar başarılı olduklarının göstergesidir.

İSKENDERİYE'DE GERÇEKTE NE OLDU?

Olayın aslı şudur: 391 yılında Bizans'ın Mısır Valisi Theophilos, İskenderiye’deki Osiris tapınağının yeri olan arsayı kilise inşa edilmesi için Hristiyanlara verdi.

Bu inşaat yüzünden Hristiyanlarla eski din mensupları arasında çatışma çıkınca insanlar kitleler halinde kılıçtan geçirildi.

İskenderiye Kütüphanesi’nin olduğu bölge de yerle bir edildi.

İskenderiye'de Hristiyanlığın diğer bölgelere göre daha zayıf olmasının sebebini kütüphanenin varlığına bağlayan egemenler, İskenderiye Kütüphanesi’ndeki tüm eserleri şehrin hamamlarına dağıtırak yaktırdı ve böylece insanlık tarihinin bu bilim ve kültür hazinesi yok oldu.

İSKENDERİYE KÜTÜPHANESİ VE HALİFE ÖMER

Bu kütüphanenin ikinci İslâm Halifesi Ömer’in emriyle Mısır Fatihi Amr İbnül-As tarafından yakılarak yok edildiği iddiası, Hristiyan-fundamentalistlerin uydurduğu, Avrupa merkezci emperyalist bir yalandır.

Söz konusu uydurma rivayet, Halife Ömer'in 644 yılında ölümünden yaklaşık altı yüz yıl sonra, Süryani-Ortodoks bir Hristiyan olan Bar Hebraeus (1226-1289) tarafından kayda geçirilmiştir.

Hristiyan bir papaz olduğu bilinen Bar Habreus'un adı “İbranilerin Oğlu” anlamına gelir.

Bugünkü Malatya yakınlarında Ebra (Kuşsarayı) köyünde doğduğu ve bugünki İran'ın Maraga şehrinde öldüğü bilinen Bar Hebraeus'un Selçuklu sarayında kullandığı ismi ise, Cemalettin Abu'l Farac Grigorius bin Taceddin Harun bin Tuma el-Malati'dir.

Yahudi kökenli Süryani-Ortodoks papazı Bar Hebraeus'un “Tarihu Muhtasari'd-Düvel” adlı eserini 1663'te İngilizce'ye çeviren Edward Pococke Halife Ömer'le ilgili iddiaların Hristiyan dünyasında yayılmasına neden olsa da, daha 1713 yılında, Fransız ilahiyatçı Eusebe Renaudot bu uydurma hikayeyi “güvenilmez” olarak nitelemişti.

Nitekim, geçen yüzlerce yılda Alfred J. Butler, Victor Chauvin, Paul Casanova ve Eugenio Griffin gibi, Batının namuslu bilim adamları da bu iddiayı reddettiler ve gerçekte kütüphaneyi Hrıstiyan fanatiklerin yok ettiğini kabul ettiler.

YAHUDİ KÖKENLİ HRİSTİYAN YALANCIYA İNANAN MÜSLÜMANLAR

Aradan geçen yüzlerce yıla bakarak, böyle bir yalanın, hiçbir dayanağı olmadığı halde, halen konuşuluyor oluşu, insanı hayretler içerisinde bırakıyor.

Tek bir kişinin, müellifi de kuşkulu bir uydurması nasıl olur da, zan altında bırakılan kişinin hayattan ayrılışından yaklaşık 1400, uydurmanın dolaşıma sokuluşundan ise, yaklaşık 750 sene sonra hâlâ tekralanabilir?

Şu gerçeği kabul etmek lazım ki, eğer birilerinin bu yalanın dillenmesi için hayreti olmasaydı, milyonlarca tavetür gibi, bu yalan da tarihin anılar çöplüğünün en dip köşelerine savrulmuş olacaktı.

İşte, tam burada sormak zorunda olduğumuz soru ise, kimin, hangi muratla bu uydurmadan medet umduğudur.

Halife Ömer'e yönelik bir yalanın dolaşımda tutulmasından Müslüman toplulukların herhangi birisinin fayda umması beklenemez. Böylesi bir sav, rasyonal bir iddia değildir.

Kaldı ki, Halife Ömer'le ilgili herhangi bir iddianın dillendirilmesinin ailesel, sosyal, inançsal veya tarihsel bir faydası, şahsi anlamda da yoktur.

O halde, Halife Ömer üzerinden yapılmak istenen, gerçekte İslâm'ın hedef alınması mıdır?

Bu soruyu, her rasyonel ve insaf ve vicdan sahibinin sorması, cevabını da verebilmesi gerekir.

Ancak, burada da, önümüze, bizi derinden yaralayan, acıklı bir paradoks çıkıyor ki, o da şudur:

Hristiyan kökten-dincilerin veya Müslüman toplulukların yerleşim alanlarında egemenlik planları olan emperyalistlerin bu türden İslâm kişiliklerini olumsuzlama hedefli algı operasyonları yapması, anlaşılır bir durumdur.

Kış kışlığını yapacak!

Ancak, bu Hristiyan-fundamentalist, emperyalist yalanları onların papağanına dönüşerek, sorgulamadan tekrarlayan Müslümanlara ne demeli?

Sevgili okurlarım, bu konuda sizlerin de düşünmesi, tartışması ve yorum yapması çok önemlidir.

Küreselcilerin egemenliklerini sürdürebilmek için medeniyetler savaşlarına baş vuracakları hem Karabağ'ın özgürleştiği savaşta ve hem de Ukrayna'da açığa çıktı.

Bundan sonra, bizim bu planlara ne cevap vereceğimiz son derece önemlidir. 

Önceki ve Sonraki Yazılar