Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

İSTİFA, DEMOKRASİNİN İŞLETİLMESİNİN TEMELİDİR

Lafı nereye getireceğimi okur anlamıştır. Ben de dolandırmayacağım.

Lütfü Türkkan, derhal milletvekilliğinden istifa etmelidir.

Türkkan başarılı bir politikacı olabilir. İYİ Parti’nin organik yapısı içerisinde hayati derecede önemli işlevi de olabilir.

Ancak, vatandaşına (lütfen, dikkat buyurunuz; şehit ailesine demiyorum, velinimeti olduğu vatandaşına!) sinkaf eden bir kişinin Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bulunmaya devam etmesi, her şeyden önce, o kuruma hakarettir; meclis kurumunu yok saymaktır!

Cumhur, yani halk rejimi devleti kimin yöneteceğinin halk tarafından belirlendiği bir rejimdir.

Sıfatı ister sosyalist, ister islâmî, ister demokratik olsun; sonuç olarak cumhuriyet ideolojik kimliğinden bağımsız olarak, yöneticilerin toplum tarafından seçilmesini şart koşar.

Halkın seçtiği bir yönetici sınıfın dönüp halka küfretmesi düşünülemez!

Bu davranışa hoşgörü, cumhuriyeti anlamamaktır.

Hiçbir gerekçe, halkı aşağılayan hiçbir davranışı mazur gösteremez.

Umarım, İYİ Parti’yi yönetenler “Tanrılar kurban istiyor” gibisinden saçmalıklara sığınarak, Lütfü Türkkan’ın istifasını önlemeye kalkışmazlar.

Çünkü, böyle bir tavır İYİ Parti için “sonun başlangıcı” anlamına da gelebilir. İYİ Parti, Lütfü Türkkan’ı koruyarak kendi siyasi varlığını riske atmış olacaktır.

SİYASETÇİNİN HATA YAPMA HAKKI

Her insanın hata yapma hakkı vardır.

Ancak, siyasetçinin, özellikle de toplumsal değerler alanında hata yapma hakkı yoktur!

Bu konuda tartışma olmaz.

Trafik polisine sinkaflı davranan CHPli veya AK Partili milletvekili bunun bedelini ödeyecektir!

Türk toplumunda kesinlikle hoş görü gösterilmeyen, iki-üç imam nikâhlı eşi olduğu ortaya çıkan milletvekili de bunun bedelini öder!

Siyasi yetkilerini şu ya da bu ticari, şahsi veya diplomatik menfaatler için kullanan milletvekili bunun bedelini öder!

Toplum değerleri ile çatışan her hareket yönetici sınıfın bedel ödemesi ile sonuçlanır.

Bu “bedel”in sahadaki karşılığı, öncelikli olarak, istifa etmektir.

Çünkü, istifa ile sistemin sürdürülebilirliği sağlanır ve garanti altına alınır.

İstifa ile, sistemin “oyuncuları”, sistemi sürdürme kararlılıklarını da deklare etmiş olurlar.

Bu aynı zamanda, bir anlamda “self-selection”, doğal ayıklanma yöntemidir.

Siyasetçinin yönetici vasfına sahip olup olmadığı, bu tür davranışlarla anlaşılır ve cumhuriyet sisteminin devamlılığı da, yine bu tür sapmaları doğru yönetmeye bağlıdır.

Bu açıdan da değerlendirildiğinde, İYİ Parti’nin yapması gereken çok açıktır.

Lütfü Türkkan’ın milletvekili olarak TBMM çatısı altında bulunduğu her ân, İYİ Parti’nin toplum önünde onarılamayacak yaralarının çoğaldığı bir sürece dönüşebilir.

Eğer, milletvekilleri “Lütfü Türkkan ile aynı çatı altında bulunmak istemiyoruz”, diyerek, TBMM’yi terk ederlerse, bu yaratılacak ortamdan yara alan sadece İYİ Parti değil, topyekun cumhuriyetin bizzat kendisi olacaktır.

LÜTFÜ TÜRKKAN’IN SİYASİ GELECEĞİ NE OLACAK?

Özellikle de, bizzat Lütfü Türkkan’ı ilgilendiren en önemli soru, kendisinin siyasi geleceği olabilir.

Büyük bir iddia ile aldığı görevlerle, İYİ Parti’nin bakan adayları içerisinde belki de, ihtimal oranı en yüksek milletvekillerinden birisiydi.

Hele ki, İYİ Parti lideri Meral Akşener’in parlamanter sisteme geçiş sonrasında başbakan olma iddiası ile birlikte düşünülürse, partinin en öndeki kurmaylarından birisi olarak, Lütfü Türkkan’ın son derece önemli makamların birisinde değerlendirileceğine kesin gözüyle bakılabilirdi.

Ancak, “kader” dediğimiz şey, biraz da kendi kararlarımız ve davranışlarımızla yarattığımız durumdur.

Ki, bu somut durumda, kendi kaderini Lütfü Türkkan’ın aklının hükmedemediği kendi “diliyle” bizatihî yazdığı da, tartışılmayacak netlikte ortadadır.

O halde, Lütfü Türkkan, İYİ Parti koşullarında ne kadar mümkünse, arka planda olmayı, deyim yerindeyse, “mutfakta” yer almayı, toplum önünde siyaset yapmaktan sakınmayı, fikir ve önerileri ile partisine katkıda bulunmayı benimsemek, içine sindirmek ve kabullenmek zorundadır.

Ama, İYİ Parti şayet, Lütfü Türkkan’a sahip çıkmayı seçerse ki, şu andaki görüntü budur, bu durumun yaratacağı tahribatın partinin bölünmesine kadar gidebileceğini ve sonuçta siyasetteki tüm iddiasının “berhava” olmasına yol açacağını kabul etmek anlamına geleceğini de bilmelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar