Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

KAZAKİSTAN DERSLERİ -1

Kazakistan’da normal hayata dönüldü.

KGAÖ Barış Gücü kuvvetleri de ülkelerine döndü.

Ancak, Kazakistan’da meydana gelen olaylardan hepimizin ders çıkarması gerekiyor.

Çünkü, Türkiye de dahil olmak üzere, bütün Türk Dünyası devletleri ile birlikte, ABD ile sorunlu veya ABD dayatmalarına direnen her ülkede bu tür olaylar meydana gelebilir- gelecektir.

* * *

Kazakistan’da meydana gelen olayların sebep ve sonuçlarını analiz edebilmek için dünyadaki saflaşmayı iyi kavramamız gerekiyor.

26 Aralık 1991 tarihinde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin Milletler Sovyeti’nin aldığı kararla resmen dağılmadan önce, 8 ile 21 Aralık arasında Bağımsız Devletler Topluluğu’nun kuruluşu tamamlanmıştı.

Baltık devletleri (Estonya, Letonya ve Litvanya) ile Gürcistan’ın katılmayı reddettiği Bağımsız Devletler Topluluğu, eski SSCB topraklarından ortaya çıkan yeni devletlerin egemenliğini kabul ediyor; ancak, Rusya Federasyonu’nun itiraz edeceği uluslararası bağlantılara üye olmalarını da engelliyordu.

Nitekim, 1991’de bugüne kadar Rusya Federasyonu, Batı dünyasının askeri, ekonomik ve kültürel uluslararası kurumlarına BDT üyesi ülkelerin katılmalarını mümkün olduğunca engelledi. Bu konudaki çatışmaların ve anlaşmazlıkların dayanağı 21 Aralık 1991 tarihinde imzalanan BDT anlaşmasıdır.

* * *

Ancak, 1991 sonrasında Batı’da küreselcilik olarak ifade edilen yeni doktrin ile, başında ABD olmak üzere Batılı ülkeler, eski Sovyet egemenlik sahasına yöneldiler.

1991 öncesinde, esas olarak emperyalizme bağımlı ülkelerde süregelen rekabet ve çatışma bu kez eski SSCB egemenlik sahasına taşındı.

Artık, “dünya halklarının özgürlük mücadelesini destekleyen” SSCB yerine, kendi egemenlik sahasını koruma mücadelesi veren, savunma halinde bir Rusya Federasyonu vardı.

Nitekim, son 30 yıl içerisinde meydana gelen sayısız darbe teşebbüsleri, iç savaşlar, katliamlar göz önüne alındığında, Asya, Afrika ve Latin Amerika’da birkaç ülke dışında, küresel egemenlik çatışmasının esas olarak eski SSCB egemenlik sahasında sürdüğünü kolayca tespit edebiliyoruz.

ABD’nin liderliğini yaptığı Batı ülkeleri emperyalist sömürü sahasını ve egemenliklerini genişletmek için başlattıkları saldırıdan halen istedikleri sonuçları almış değiller.

ABD Devlet Başkanı Biden’ın, geçen yılın Ocak ayında, yönetimi devralışının hemen ardından Avrupa devletlerine gönderdiği ilk talimatta da vurguladığı gibi, Batı’nın eski Sovyet sahasında egemenliği ele geçirme savaşı birincil önemdedir ve “kararlılıkla” sürdürülecektir.

Tek cümle ile özetlemek gerekirse, küresel güç mücadelesinin ana ekseni Batı’nın eski SSCB egemenlik sahasını ele geçirmek amacıyla başlattığı saldırısında şekillenmektedir.

* * *

Tansu Çiller’in deyişiyle, “son sosyalist cumhuriyet” Türkiye de, bu küresel güç mücadelesinin merkezinde yer almaktadır.

60 yıl kurumsal olarak Batı’ya tam ve koşulsuz bağlayamadıkları Türkiye’yi askeri darbelerin ve Özal, Çiller ve Erdoğan hükümetlerinin yardımı ile büyük oranda tahrip ettiler.

Batı’nın Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak hedefi deklare edilmiş, tartışma ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta ifade edilmiş bir hedeftir.

Bir yıl sonra 100. kuruluş yılını kutlayacak olan Türkiye Cumhuriyeti, varlığını yine/yeniden ABD’nin liderliğindeki Batılı emperyalistlerle savaşarak korumak durumundadır.

* * *

Dolayısı ile, Türkiye’nin varlığını korumak ve halkına refah sunmak için geliştirmesi gereken uluslararası ilişkiler ve kurulması gereken uluslararası ittifakların kimliği ve niteliği de açıkça bellidir.

Türkiye, kendisini sömürmek ve parçalamak dışında bir ilişki tanımayan Batılı emperyalistlerle ittifak kuramaz.

Türkiye, toplam aldığı borçtan daha fazla faiz ödediği, “bitmeyen borç” yaratma ustaları olan “Londra Bankerleri”nin yönettiği bir sistemin üyesi olarak, kendi halkına refah sunamaz.

Türkiye, ancak Batılı emperyalistlerin hedefindeki ülkelerle kuracağı ittifaklarla varlığını koruyabilir ve halkına da refah sunabilir.

* * *

Kazakistan’la ilgili değerlendirme yaparken, yukarıda çizdiğim çerçeveyi gözden kaçırırsak, kendimizi (istemeden de olsa) Batı’nın aparatına dönüşmüş olarak buluruz.

Nitekim, Kazakistan’da yaratılan iç karışıklıktan “proleter devrimci isyan”, işçilerin ayaklanması, demokrasi talebi, yoksulların ayaklanması ve benzeri tanımlar üretmeye çalışan “medya kalemşörleri”ni sonunda, Kazakistan halkını “Rusya işgaline karşı direnişe” çağırırken hep birlikte “yakaladık”!

KGAÖ Barış Gücü askerlerinin Kazakistan’ı terk etmesinin ardından, bırakalım utanmayı; en azından uluslararası çapta yaydıkları işgal yalanını revize etmeye dahi ihtiyaç duymayan bu “algı operatörleri”nin niteliği konusunda halen şüphesi olan varsa, onun aklına şaşarım.

* * *

Kazakistan’da meydana gelen olaylardan hepimizin alacağı dersler var. Kanaatimce, bu derslerin en önemlisi emperyalizmin küresel egemenlik mücadelesinde hedef aldığı ülkede stratejik olarak, öncelikle devleti çökertmeye yöneldiğinin bir kez daha anlaşılmasıdır.

Mısırlı Marksist teorisyen Samir Amin’in daha 90’larda; yani, küreselcilik tartışmalarının en başında tespit edip uyardığı gibi, küreselci emperyalizmin hedefi ulus-devletleri çökertmektir.

Devleti korumak, emperyalizme karşı mücadelenin en temel ögelerinden birisidir.

Devletiniz yoksa, emperyalizme karşı mücadele edecek en önemli silahınızı kaybetmişsiniz demektir.

Nitekim, Orta Doğu’da, Kuzey Afrika’da, Asya’da ve Latin Amerika’da emperyalist saldırının hedefindeki ülkelere baktığımızda, bu tespitin doğrulandığını görürüz.

O halde, eskilerin deyimiyle “devlet abad” ilkesini bilince taşımalıyız.

* * *

Kazakistan’da bir kez daha gördük ki, “islamcı savaşçılar” Batılı emperyalistlerin emrinde, Türklüğün de, Türk devletlerinin de düşmanıdır.

ABD’nin Afganistan’ı terk etmesinden sonra, “vekaleten” Afgan halkına karşı savaştırılan IŞİD ve benzeri örgütlenmeler, Kazakistan’da da, yine vekaleten ABD nam ve hesabına devleti çökertmek amacıyla ortaya çıktılar.

Kazakistan devletinin ülkede son selefiyi de yok edinceye kadar kararlı bir şekilde, temizlik hareketini sürdürmesini bekliyorum.

* * *

Sadece bizim değil, bütün Türk devletlerinde yaşayan herkesin anlaması ve düşünce ve politika dünyasını buna göre değiştirmesi gereken en önemli ders ise, ABD ve batılı emperyalistlerin hiçbir Türk devletinin dostu olmadığı ve olmayacağıdır.

Özbekistan ve Azerbaycan’da açık darbe girişimlerinin arkasında ABD vardı.

Türkiye’de meydana gelen tüm askeri darbelerin arkasında ABD vardı.

Yine, Kırgızistan’da yaşanan iç karışıklıklar da ABD eseriydi.

Son olarak, Kazakistan’da yaşanan karışıklıkların da ABD eseri olduğunu, ABD’nin karışıklıkları cesaretlendirici açıklamalarından anlıyoruz.

Selefi teröristlerin varlığı da, bu karışıklıkların arkasında ABD olduğunun güçlü kanıtlarından birisidir.

* * *

30 yıldır Kazakistan’da yerleşik FETÖ’nün ve sayıları 40 bin! dolayında olduğu ifade dilen Batılı emperyalist ülkelerin finanse ettiği sözde “sivil toplum örgütleri”, İslâm’ı kirli emellerine istismar eden emperyalizmin paralı askerleri teröristlerin en önemli destekçisiydi.

Ülkemizde de, bir süre önce emperyalist merkezlerden “fonlanan” medya kuruluşları gündeme gelmişti.

ABD ve Batılı emperyalistler toplumu yönlendirme, düşünceleri ve algılarıyla oynama konusunda serbestçe çalıştığı sürece, siyasi ve askeri sahalarda kazanmanın hiçbir anlamı yoktur.

Medya kuruluşlarının, vakıfların ve sivil toplum örgütlerinin yurt dışından hibe, yardım, proje ortaklığı ve sair adlar altında finanse edilmelerini yasaklayacak kanun düzenlemesi derhal yapılmalıdır.

* * *

Kazakistan’da yaratılmak istenen iç karışıklıkta da yeniden/bir kez daha ortaya çıktı ki, Türkiye’nin egemenliğinin kaderi sadece sınırlarını korumaktan ibaret değildir.

Eğer, Kazakistan yıkılsaydı, bunun Türkiye için sonuçları da şiddetle olumsuz olacaktı.

Aynı şekilde, Kazakistan’da iç karışıklığın bastırılması, Türkiye’yi de rahatlatmış ve güvence vermiştir.

Bunun anlamı şudur:

Kazakistan’ı yıkmak, Türkiye’yi de yıkmak demektir.

Kazakistan’ı korumak, Türkiye’yi de korumak demektir.

Dolayısıyla, egemenlik kavramını daha geniş anlamda tarif etmek ve düşünmek zorundayız.

Yurtta barış, cihanda barış diyebilmek, gerçekleştirebilmek ve koruyabilmek için!

(Devam edeceğiz.)

Önceki ve Sonraki Yazılar