KAZDAĞI TAHTACI TÜRKMENLERİ

Bu yazımda, Edremit Kazdağı Tahtacı Türkmenlerinden söz edeceğim. Önce bir şiir aktarayım. Bakınız Ömer Bedrettin Uşaklı Tahtacı Güzellerini nasıl anlatmış:

Güneşi baltaların

Ucunda taşıyarak,

Burdan daha çok uzak

Bir ormana gidiyor

Tahtacı güzelleri...

Yemyeşil ormanlann

Baş tacı güzelleri...

Kırmızı, al, yeşil, mor

Fistanları rüzgârın

Elinde birer bayrak;

Gür, siyah saçlar, gümüş

Paralarla karışık;

Omuzlara dökülmüş;

Çam kokusuyla dolu

Tâşkın göğüsler açık...

Türkülerle gidiyor

Tahtacı güzelleri...

Kırmızı, al, yeşil, mor

Fistanları rüzgârın

Elinde birer bayrak

Semiz katırlarıyla

Yapraklara basarak,

Ormanlardan ormana,

Türkülerle gidiyor

Tahtacı güzelleri...

Yemyeşil ormanlarm

Baş tacı güzelleri...

Tahtacı Türkmenlerini oluşturan bir çok oymak var. Ancak çoğunluğunu “Ağaçeri Türkmenleri” oluşturur. Bu topluluk, Oğuzların Üç-ok kolunun Günhanoğulları boyundan Çepni Türkmenleridir. Kökenleri Horasan’a dayanır. Bazı belgelere göre, Horasan, Bağdat, Musul, Mardin, Maraş üzerinden Adana çevresine gelmişler.

Yine bir anlatıya göre, ‘’Hz. Muhammed’in torunlarından İmam Rıza Horasan-Meşhed yakınlarında Türkmen obalarında saklanmış. Bir Türkmen kızı ile evlenmiş. Bu Türkmen kızından üçü kız, ikisi erkek beş çocuğu olmuş ki, bunlardan biride Ekber Şah’mış. Ekber Şah’ın eşi Nevbahar’dan Buruk Çavuş ve Durhasan Dede doğmuşlar. Tahtacılar Buruk Çavuş sülalesindenmiş, buradan batıya dağılmışlar.’’

Bir başka anlatıya göre, Anadolu’yu yurt tutmak için birkaç yüzyıl içinde Güneydoğu Anadolu’da yığılan Tahtacı Türkmenleri önceleri Adıyaman, K.Maraş, Elbistan Malatya çevresinde göçebe topluluk oluşturmuşlar. Bu böygeleri yurt tutmuşlar. 1240 yılında Baba İshak çevresinde toplanıp Selçuklularla savaşmışlar. 1257 yılına kadar bu çevresinde etkin olmuşlar. 1257 Yılında Keykavus’un veziri Ali Bahadır Ağaçeri reisi Cuti Bey’i esir alınca etkinlikleri kırılmış.

Biz sözü Kazdağı’ndaki Tahtacı Türkmenlerine getirelim. Kardeşlik duyguları kuvvetli, yardımlaşmalı, komşu haklarına saygılı, insan sevgisine açık, hoşgörü ikliminin egemen olduğu bu yerlerde, Türkmen gelenek ve görenekleri, bozulmadan günümüzde yaşatılmakta.

Edremit’in Çamcı, Hacı Hasan, Yastıçalı, Guşlarbayırı, Gavlak, Poyralı, Doyuran, Daşçılar, Pelit, Demircideresi ve Kozak gibi köylerinde yaşayanlar, Tahtacı Türkmenlerinin Çaylak oymağındanmış. Bunlar Yanınyatır ocağına bağlıymış. (Tahtacı Türkmenler inanç olarak iki ayrı ocakta toplanıyor. Bu ocaklar Yanyatır ve Şehepliler. Söylentiye göre Yanyatırların Atası sayılan Hasan, Hünkar Hacı Bektaş Veli Rızk dağıtırken uyuyakalmış. “Yangelip yatmış” Onun için en son rızkı Hasan almış.) Çaylak dışında Çobanlı, Sivri Külahlı, Kokluca, Cingöz, Üsküdarlı, Enseli, Ali Abalı, Mazıcı, Kahyalı, Nacarlı, Hacı Emirli gibi oymaklar da İzmir’e kadar uzanan ve Narlıdere’de odaklanan bölgede yaşamaktalar.

Çaylak oymağı, Tahtacı Türkmenlerin en büyüğü ve diğerlerine karşı etkin olanıymış. Bu olmağın işareti kaz ayağıymış.

Kazdağı Tahtacı Türkmenlerinin geçmişiyle ilgili türlü söylenceler var. Toroslarda yaşıyorlarken, Fatih Sultan Mehmet’e gemi kerestesi biçmek üzere İda Dağına (Kazdağı) davet edilen Ağaçerilerinin torunları olduğuna ilişkin söylence en kuvvetlisi. Tahtakuşlar Köyü’nde Özel Etnografya Müzesi bulunan Alibey Kudar’in Sarıkız Efsanesi Rehberi’nde bu görüş üzerinde durulmakta.

Bir başka söylenceye göre, Kazdağı’nın Tahtacı Türkmenleri; Karesi Beyliği zamanında “Ece Halil” kumandaında Dobruca’dan Gelibolu-Çardak yoluyla gelip Kazdağı Türkmenleri arasına yerleşen Saltuklu Türkmenleriymiş.

Yusuf Ziya Yörükkan’ın “Anadolu’da Aleviler ve Tahtacılar” adlı çalışmasında değişik bir görüş var: Bu görüşe göre, Tahtacılar, Orta Asya’da bulunan “Tahtah” Türklerininin Aradolu’daki uzantısı. Bunun delilini Zekeriya Özdemir’in “Adramyttion’dan Efeler Toprağı Edremit’e” adlı kitapta buluyoruz. Özdemir’in tespitine göre Çamcı ve Hacı Arslanlar köyünün yaşlıları, eskiden Altay Türkleri gibi tepelerinde saç bırakırlarmış. Kaldıki, buralarda yaşayan insanların beden yapıları ve yüz şekilleri Orta Asya Türkleriyle benzerlik göstermekte.

Yukarıda sözünü ettiğim Yusuf Ziya Yörükkan’ın çalışmasında şu yargıya varılmaktadır:

“Tahtahların veya benzer bir ad verilen hâkim bir zümrenin etrafında kümelenmiş ve çeşitli Türkmen gruplarından oluşmuş dinî bir topluluktur. Ya da belli bir inanca bağlı oldukları için bir araya gelmiş ve bir zaman için tahtacılıkla uğraşmak zorunda kalmış oldukları için bu adı almış olan Türkmen ve Yörük oymaklarından oluşmuş cemaatlar topluluğudur.”

Alevi inancına bağlı olan Edremit Kazdağı Tahtacı Türkmenleri; duaları (gülbankları ve tercümanları), adakları, hayırları, dünyevi gereksinimleri dile getiriyorlar. Murat için kurban vaad ediyorlar. Mezarlıkta kurban kesiyorlar, dilek için ağaç dallarına, türbe kapılarına çaput bağlıyorlar. Yeni doğan çocuk için kurban kesmek, ölülerin canı için aş pişirmek benzeri gelenekleri Türklerin şamanlık döneminin izlerini taşımakta. Diğer yandan eski Türkler gibi dişi hayvan kurban etmemeleri, ölenlerin ardından kırk gün süren yasarı ve cenaze törenleri yine şamanlık dönemlerinden kalma olsa gerekir.

Kazdağı tahtacı Türkmenlerinde keçeden yapılmış çadıra “topev” birkaç top eve ise “alaçık” denilmekte., Tepe saçına “tamrıt”, ağabeye “ede”, yengeye “gelinbi”, halâ’ya “bibi”, anneanneye “eci”, babaanneye “ebe”, yakın arkadaşlara “agi”, erkekler yakın arkadaşlarına “akış”, kızlar yakın arkadaşlarına “nöker-nöküş”, çocukları mart güneşinden korumak için pul, mavi boncuk, veya kırmızı, yeşil, sarı, mavi iplerle yapılan salkıma “yazgara”, köşeye “döngüş”, iki omuz arasına “çeğin”, cam bardağa “pıtır”, Çamın öz suyunun bulundağu iç bölüme “gamalak” adı verilmekte.

Edremit Kazdağı Türkmenleri ile ilgili onlarca efsane anlatılır. Bu efsaneler içinde en ünlüsü Sarıkız efsanesi. Bu söylencenin pek çok varyantı var. Öykülere, filmlere konu olmuş. Bu varyantların her birinde Edremit yöresinin bir yerleşim alanının nasıl ad aldığını da öğreniriz. İşte bunlardan birisinin özeti şöyle:

Bir zamanlar Edremit’e dünya güzeli bir kız yaşarmış. Onu gören herkes evlenmek istermiş. Ancak o ilâhî aşkla yanan bir evliya derecesinde olduğu için bunları kabul etmezmiş. Sonunda namusu konusunda iftira ederek babasına duyururlar.

Babası da kızını cezalandırıp kaz gütmek için çıktıkları dağda bırakıp gelir. Fakat kız dağda ölmez. Köylüler ve babası kızın yaşadığını öğrenirler. Babası dağa çıkınca kızının kerametlerine tanık olur. Kız, kar ve fırtına içindeki dağı bir ışıkla bahar haline çevirir, babasının abdest alabilmesi için denizden su alır.

Babası kızını tekrar köye götürmek ister, ama Sarıkız “Ben Edremit’e kazları yağlı, kızları sevdalı olsun diye beddua ettim” der ve dağdan inmez. Sarıkız’ın ve babasının Kaz Dağı’ndaki mezarları her yıl düzenlenen etkinlik kapsamında edilmekte.

Bir başka varyant şöyle:

O zamanlar köy olan, Akçay’la Altınoluk arasında bulunan, kaplıcasıyla ünlü şimdiki Güre beldesinde güzeller güzeli bir kız, babasıyla birlikte yaşarmış. Babası hacca gidince onu elde edemeyen köylüler iftirada bulunurlar.

Babası kızını cezalandırmak için kazlarıyla birlikte dağa götürür ve orada bırakıp geri döner. Sonunda gerçeği öğrenen babası dağa kızının yanına gelir.

Sarıkız, babasına aptes alması için hem denizden tuzlu su, hem de parmağıyla yerden tatlı su bulunca babası kızının erdiğini anlar. Kız ise köye dönmeye razı olmayarak beddua eder: “Ben orada iftiraya uğradım. Oranın erkekleri gür, kadınları dul olsun” der. İftiraya uğradığı yerde Güre köyü kurulur.

Babası çaresiz köye dönerken kayalıklardan düşer ve ölür. Sarıkız, kazlarıyla dağda yaşamaya devam eder. Köylüler, susuz kaldıkları bir gün Sarıkız’a yalvarırlar. Sarıkız da “Ak çay!” diyerek çayı akıtır ve oranın da adı “Akçay” olur.

Kazdağı Alevi Tahtacı Türkmenleri arasında yaygın olan bir inanışa göre, Sarıkız’ın öyküsü şöyle:

Hz. Ali, Kan Kalesini fethe gidince Hz. Fatma, Selman Hazretlerine “iki oğlum var, ama bir kızım yok” der. Selman-ı Pâk, “Al, öyleyse nasibini” deyince Hz. Fatma, kucağında bir kız çocuğu bulur.

Hz. Fatma sevinerek babasına gidince Hz. Muhammet, “Benim torunlarım bunu kötülerler, bunun nasibini Allah’a havale ettim” der. Bunun üzerine Selman-ı Pâk, Kaz Dağı’nda inciden bir saray yaptırır ve kızı oraya koyar.

Kız, burada 20-25 yıl yaşar ve ölür. Kaz Dağı’nda ölen Sarıkız’a yapılan kabir böylece Alevilerin kutsal saydığı mekanlardan biri olur.

Bu Sarıkız inanışı Bektaşî şairi Geda Musli’nin bir nefesinde de yer alır:

“….

Seyyid Ali Sultan kırkların başı

Gazi Evranoz beğlerin yarı yoldaşı

Görün Sarıkız’da ol çaldı taşı

Ol dem kuvvet verildi şahın koluna

Horasan mülkünden Hoy’dandır aslı

Şah İmam Hasan’dır şahımın nesli

Mürşidine bend ol ey Geda Muslî

Kıyamette alsın elin eline”

Tanrı izin verirse, gelecek sayımızda Sutüven ve Hasan Boğuldu’dan söz edeceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar