Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

KEŞKE, AMERİKA GALİP GELSEYDİ, DİYENLER!

İhanet, çoğunlukla “ihanet olsun” diye yapılmıyor.

Örneğin Çerkes Ethem!

Ankara Hükumeti ile giriştiği bilek güreşinin kendisini ihanete götüreceğini hesaplamadığını biliyoruz. Cemal Kutay, pek çoklarının aksine, neden af dilemediğini, Ethem’in Ürdün’de sarfettiği şu sözleri ile anlatır: “Alnımda bu kara leke vatanıma nasıl dönebilirdim?

Çerkes Ethem, işgalci Yunan ordusundan aldığı yardımın toplumsal anlamını, geçen yıllar içerisinde kavramıştır.

Türkiye Komünist Partisi’nin Merkez Komitesi üyelerinden Vedat Nedim Tör ise, 1927 yılında, Şevket Süreya Aydemir ile birlikte örgütün çok sayıda gizli belgelerini ve üye listelerini emniyet güçlerine teslim etmeyi ihanet olarak görmez!

Uzun yıllar önce, Berlin’de Mete Tunçay’dan dinlediğime göre, Tör’e bunu neden yaptığını sormuş ve eylemini “partinin maceracı bir çizgiye girmesini önlemek amacıyla yaptığı” cevabını almıştır.

Kadir Mısıroğlu ise, Türkiye Cumhuriyeti’ne kinini/ihanetini ifade ederken, taraftarlarına şöyle demişti:

Burada nadan çok... Beni tefe koyarlar, ama, keşke Yunan galip gelseydi! Ne hilafet yıkılırdı, ne şeriat kaldırılırdı, ne medrese lağvedilirdi, ne hocalar asılırdı! Hiçbiri olmazdı! Buna inanmayan, Yunanistan’da bir şeriat mahkemesi var, orada Yunan’ın esiri olan Müslümanlar için!

Sözlerinin büyük tepki alması üzerine, yeni bir video çeken Mısıroğlu kendisini şöyle savunmuştu:

Ben Kemalistlerin idaresine bile itiraz eden adam, Yunan idaresine mi talip olmuşum? Haşa ve kella! ... ben Yunan işgalini arzu eden bir adam olarak görünüyorum. Ben Yunan’ın bile yapmayacağı kötülükler Türkiye’de yapıldığını söylüyorum.

Kadir Mısıroğlu, özünde, siyasi rakibine mağlubiyeti kabul etmektense, üçüncü bir tarafa teslim olmayı yeğleyen, ortaçağ anlayışını temsil ediyor.

Ancak, bu anlayışın mantıkî sonucunun da, ülkesine ihanet anlamına geldiğini anlamıyor. Çünkü, vatan ve millet kavramlarının bilincinde değil. Modern çağın en üst aidiyet kavramları olan “vatan ve millet” varoluşumuzun temel unsurlarıdır.

Ancak, ortaçağ anlayışında, varoluşu hükümdara aidiyet belirler. Hükümdara aidiyetinizi terk etmeniz en büyük suçtur. Modern devlette ise, devletin ve milletin bölünmez bütünlüğüne kastetmek en büyük suçtur.

Kendi ülke tarihimizden birkaç örnekle gördüğümüz gibi, ihanet çoğu kez, fiili hayata geçiren tarafından farklı yorumlanabiliyor.

Bunları neden yazdım?

GÜNÜMÜZDE VATANA İHANET, ATLANTİK SİSTEMİNE BİATTIR!

Çünkü, gerçekten çok kritik bir dönemeçteyiz. Türkiye, ya ulusal egemenliğini rehin verdiği Atlantik sisteminden tekrar koparıp alacak, ya da yeniden belirsiz bir süre için, dünya hiyerarşisinde alt ülkeler kampına atılacak!

Üst üste iki uluslararası olayda gördük ki, Atlantik sistemi ile kopuş tehlikesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetimini elinde tutan kimi kesimlerin yüreklerini ağızlarına getiriyor!

Avrupa Birliği’nin en üst makamlarından Türkiye’nin üyeliğinin imkansız olduğu açıklamaları yapıldı. Kaldı ki, daha öncesinde AB sınırları ilan edilirken, Türkiye dışlanmış ve aday ülke olarak dahi gösterilmemişti. Hemen arkasından da, Türkiye’nin, AB’nin özel ticaret anlaşmaları yaptığı Batı Afrika ülkeleri grubuna alındığı açıklandı.

Bu da yetmedi, bizzat Angela Merkel’in ağzından, Türkiye’nin AB’ye alınmayacağı duyuruldu!

Türkiye’nin diplomatları ve yöneticileri ne yaptı?

Hiç!

Sanki, bu açıklama, sınır belirleme ve grup değişimi yapılmamış gibi davrandılar!

Esasen, Türkiye’yi yönetenler AB ile ilişkilerde egemenliğine halel getirmeyecek onura sahip bir ülkenin göstermesi gereken tepkiyi veremedikleri için sınıfta kaldılar!

Hemen ardından, ABD’nin organize ettiği bir bildiriye imza atan 10 ülke büyükelçileri, yargı sürecindeki bir davada kendi istedikleri gibi karar alınmasını dikte etmeye kalkıştılar!

Tıpkı, ajan rahip Bronson davasında olduğu gibi!

Açıklamanın ardından gördük ki, Türkiye’nin diplomatları, ulusal egemenliğimize en hadsiz açıklamayı yapan ülkelere karşı pozisyonumuzun ne olacağı konusunda çalışmak yerine, tam tersine, ülkemizin bu bildiriye sessiz kalması için çalışmışlar!

Devletin üst kademesinde tepkisizliği öğütlemeye ve örgütlemeye çabalayan diplomatlarla senkron kimi muhalefetin açıklamalarını beraber okumak ve değerlendirmek zorundayız. Bunların birbirinden bağımsız tepkiler ve eylemler olduğunu sanmak, aşırı safdillik olur.

Bu gelişmeleri toplu değerlendirdiğimizde ise, Türkiye’nin 15 Temmuz 2016 darbe girişimi benzeri bir sürece sokulmak istendiği görüşünü, yabana atamayız.

Atlantik sisteminin ağaları Türkiye ile uzlaşmayı değil, Türkiye’ye boyun eğdirmeyi seçiyorlar.

Yıllardır her fırsatta açık açık ifade edilen bu durumu Joe Biden da, daha seçimi kazanmadan ilan etmişti. Biden sözlerine sadık kaldığını Türkiye’ye karşı girişimleri ile gösteriyor.

Ancak, anlaşılan, Türkiye’de bu durumu anlamak istemeyen epeyi bir kalabalık var.

İşte, tam bu noktada, hangi saikle olursa olsun, Türkiye’yi Atlantik ile uzlaştırma çabaları tam anlamıyla ihanete dönüşüyor!

Çünkü, Atlantik ile Türkiye’yi uzlaştırmak demek, milli bağımsızlıktan vaz geçilmesine, Türkiye’nin parçalanmasına ve Atlantik sisteminin pis işlerini gören paçavra bir ülkeye dönüşmesine razı olmak demektir.

Türkiye’nin böyle bir boyunduruğa razı olacağını sanmak gaflet, delalet ve hıyanettir!

Önceki ve Sonraki Yazılar