KIBRIS’TAN TÜRKMENİSTAN’A

Kıbrıs adasının 1571 yılında Osmanlı hâkimiyeti altına girmesinden sonra, Anadolu’dan buraya göçler oldu. Burada Kıbrıs Türk edebiyatı doğmaya başladı. Osmanlı dönemi, İngiliz yönetiminde geçen yıllar ve 1974 sonrası gibi dönemler halinde Kıbrıs Türk edebiyatını incelemek mümükün. Son dönemde, Osman Türkay, Özker Yaşin, Oktay Öksüz oğlu, Erbay Deliceırmak, Mehmet Yaşin gibi şairleri sayabiliriz. Yirmi yıl önce aramızdan ayrılan Osman Türkay’dan bir bölümünü aldığımız şiir, bir çocuğun özlem duyduğu hayal ettiği hayatı anlatıyor. Şair ruhlu çocuk, arzularını Tanrı’ya yalvararak dile getiriyor. Bu dilekler, çocuğun şahsında, Kıbrıs Türk’ünün arzularından başka bir şey değil:
“.....
Tanrım ne olur Ayyıldızın gölgesinde özgür,
Yaşayalım bir ömür boyu mutlu,
Toroslardan esen yelde olsun ana sütümüz
Tanrım ne olur resmi olsun gülsün de bugün,
Bize sert bakmasın Atatürk’ümüz.

Tanrım ne olur bir ömür boyu
Gönül yanığı türküler söylesin çobanlarımız.
Unutulsun tarla tarla yeşeren sızılarımız
Hora tepsin halay çeksin oğlaklar,
Kaval çalsın kuzularımız...
.....”
Kırgız Türkleri edebiyatı denilince, Cengiz Aytmatov’u ve Manas destanını hatırlarım. Kırım Türklerinde aklıma ilk önce, İsmail Gaspıralı ile Cengiz Dağcı gelmekte. Özbek edebiyatının kökü, Çağatay edebiyatına, bir başka anlatımla Ali Şir Nevaî, Babür Şah, Şibânî ve Büyük Türk Kocası Ahmet Yesevî gibi sanatçılarla temsil edilen Türkistan Türk Edebiyatı’na kadar gitmekte.
“Yemyeşil iken sararan yapraklar,
Ağrılı mağlup, tutsak Doğu’nun yüzü gibi.
Kasırgaların gözleri cilveyle oynaşır,
Galip batının kanla dolmuş gözü gibi.
...”
Bir bölümü aldığımız Özbekistan’ın ünlü şairlerinden Çolpan’ın “Güz” adını taşıyan şiirinde anlatılan basit bir doğa olayı değildir. Sonbahardaki doğa olayları, doğu ile batı arasındaki mücadeleyi, sarı yapraklar doğunun ağrılı, yenik yüzünü, sonbahar ve kış tutsaklığı, ilk bahar ise hürriyeti sembolize etmekte.
Gelelim, bağımsızlık yıldönümünü kutladığımız Türkmenistan’a.
Türkmenistan’ın çok zengin folkloru ve halk edebiyatı var. Anadolu’da yaşamakta olan halk hikayelerimizin tamamı Türkmenistan da yaşıyor. Klasik Türkmen edebiyatını Ahmet Yesevî ile başlatabiliriz.

Mahtumkulu, Magrupî, Kemine, Mollanesep, Seydi, Zelilî gibi şairler ilk aklıma gelenler. Modern Türkmenistan Edebiyatında Ata Atacanoğlu, Saylan Muratof, Atamirat, Atabayev gibi sanatçıları sayabiliriz. Ata Atacanoğlu’nun “Gülüm Var Gülzarım Var” adlı şiirinin bir bölümü şöyle:

“Gülüm var gülzârım var
Al yanaklı yârim var,
Al yanağı nar gibi,
Ak gerdanı kar gibi,
Dünya güzelliğinin
Hepsi şunda var gibi.

Serin seher çağında,
Elma yığıyor bağında,
Şöyle mesut hâli var,
Şöyle bir âvâzı var.
Gözü gidiyor yiğitlerin,
Aklı göçüyor yiğitlerin
Sesini işittikleri zamanda.
......”
Türkmenistan’da Türk halk şiiri gelenekleri Anadolu’da olduğu gibi aynen yaşamakta. 1700’lü yıllarda yaşayan Magtımgulı aynı zamanda bir halk filozofuydu. Türkmenistan’ın sahip olduğu değerleri anlattı. Şiirlerinde kötü idarecileri eleştirdi. Talancılığa, hortumculuğa karşı çıktı. Mertliği, yiğitliği, atı, silahı, dostluğu, barışı, insan sevgisini, doğayı, memleketini, halkını anlatan şiirler söyledi. Doğru yoldan sapanları taşladı:

“Şalarda galmadı hökmi-adalat.
Bir pul için müfti berer rovayat,
Bil bu işler -nışanayı- kıyamat;
Zalımlar bitoba öte başladı.”

1700’lu yıllarda yaşayan bir başka Türkmenistan Şairi Magrupı’ydı. Ömrünün çoğu elinde kılıç, at üstünde geçmişti. Türkmenlerin bağımsızlığı için savaşmış, esir düşmüştü. Yobazlığa ve sahte din adamlarına taşlamaları vardı:

“Ey yaranlar, geldi yaman zamana,
Zalımlar ülkanı harap eylade;
Dervüşler mest olup, gaytmaz haramdan,
Mollalar içenin şerap eyledi.”

YARIN: NİMETULLAH HAFIZ VE YİNE SABAH OLACAK

Önceki ve Sonraki Yazılar