Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

KILIÇDAROĞLU’NU DESTEKLİYORUM!

Kitabın ortasından girelim:

Herkes bilir ki, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu çeşitli kararlarından ve uygulamalarından dolayı sık sık eleştiririm.

En önemli eleştirim ise, daha seçildiği dakikalarda söz verdiği 6 ay içerisinde CHP’ye demokratik, tabanın ruhu ve sosyal rengini yansıtan bir tüzüğün hayata geçirilmesi sözünü bugüne kadar yerine getirmeyişidir.

Benim eleştirilerim, kimilerinin yaptığı gibi, Kılıçdaroğlu’nu ve CHP’yi iktidar oyununda tuzağa çekmek için değildir ve asla olamaz.

Cumhuriyet’in kazanımlarının yılmaz savunucusu; hem partinin ve hem de ülkemizin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’ü “kıskançlıkla” sahiplenen; ülkemizin birliğinin ve dirliğinin ister iktidar olsun, isterse muhalefet, her zaman yanında; ülkemizde demokratik geleneklerinin zenginleşmesinin katalizörü; çağdaş toplumların refah ve sosyal seviyesini aşma hedefinin rehberi bir Cumhuriyet Halk Partisi istiyorum.

Bu çerçevede elbette eleştirilerim ve uyarılarım olacaktır.

Büyük vatan şairimiz Namık Kemal’in söyleyişi ile: “Müsâdeme-i efkârdan bârika-i hakikat doğar!

Yani; gerçeğin kıvılcımı fikirlerin çatışmasından doğar! Öyleyse, eleştirilerimize devam edeceğiz.

Ancak, bugün CHP lideri Kılıçdaroğlu’nu eleştirmeyeceğim; tersine, destekleyeceğim.

SOKAK KİMİ ÇAĞIRIYOR?

Efendim, komünist, sosyalist, sol-sağ liberal, muhafazakâr vesair zevat bir süredir, Kılıçdaroğlu’nu etkilemek amacıyla, “sokak bizi çağırıyor” minvalindan zırvalıklar yayıyorlar.

Kafalarındaki “şablon devrim” sokak eylemlerine dayandığı için, komünistlerin sokağı kutsamalarını anlayabiliriz.

Parlamento içi muhalefet deneyimlerinin de olmayışı ile birlikte değerlendirirsek, komünistlerin zaten başkaca eylem biçimi deneyimleri olmadığından, sokak eylemlerine yatkınlıklarının nedeni bellidir.

Ancak, sistem siyasetinin yelpazesini oluşturan sol-sağ liberallere, muhafazakârlara ne oluyor?

Hayatlarında bir kere dahi, mesela kendi sokaklarında patlayan kanalizasyon için dahi protesto eylemi yapmamış bu insanların sokakta aradıkları murat ne olabilir?

Sokak” neden birden, çekici bir eylem biçimi olarak sunulmak isteniyor?

İşte, tam bu noktada, ABD’nin “asimetrik yönetişim” deneyimini hatırlıyorum.

Pembe, turuncu, “arabic” ve sair sıfatlarla dünya kamuoyuna yutturulan “baharlar” ile, dünyaya daha fazla katliam, daha fazla göz yaşı, daha fazla yıkım yaşatılıp, ABD’nin keyifle, ellerini oğuşturarak dünya jandarmalığı iddiasını sürdürdüğünü hatırlıyorum.

Dünya halkları için en kötüsünden kış, ama ABD için “bahar” olan bu eylemlerin sol-sağ liberal ve sair görüntü altında, nasıl hararetle desteklendiğini, nasıl ülkemiz insanına beyin yıkaması yapıldığını hatırlıyorum.

Dolayısı ile; aslında gerçek sorunun “sokak bizi çağırıyor” formülasyonu altında yine asimetrik deformasyona uğratıldığını; bizim formülasyonumuzun ise “bizi sokağa kim çağırıyor” olması gerektiğini düşünüyorum.

Evet; sokağa çıkmadan önce kendimize soralım: Bizi sokağa kim çağırıyor?

İKTİDAR MÜCADELESİNDE SOKAĞIN ROLÜ OLABİLİR Mİ?

Türkiye’nin muhalefet kesimlerine uzunca bir süredir dayatılmak istenen formülasyon: Erdoğan’ın kendi rızası ile iktidarı vermeyeceği, dolayısıyla “radikal eylemlerle” iktidarı terk etmeye zorlanması gerektiği şeklindedir.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise, bu tezin ilk dillendirildiği andan itibaren, tavrını net bir şekilde belirtmiş ve bu tezi hiçbir şekilde desteklememiştir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeneceği/yenileceği alan “sandık”tır.

Türk toplumu, dünyadaki pek çok halka göre, çok daha büyük bir coşkuyla “seçim” formülünü benimsemiştir. Dün de, bugün de, Türkiye halkını seçim dışındaki iktidar mücadelelerine ikna edemezsiniz.

Seçim dışında yollara baş vuran, örneğin tüm askeri müdahalelerin liderleri, sandıklar konulduğunda, seçmen tarafından tarihe gönderilmiştir. Bu “toplumsal hafıza”dır.

Dolayısıyla; “sokağa çağıranlar” daha en başından yanlış yoldalar.

Çünkü, sokağa çağırdıkları kitlenin “hafızası”nı tanımıyorlar- veya başka sebeplerden dikkate almıyorlar.

Ancak, Kılıçdaroğlu Türk toplumunu çok iyi tanıyor. O nedenle de, bu tartışmaları elinin tersiyle itti ve iktidar mücadelesinin tek alanı olarak “sandık” dışında, başka önerilere taviz vermedi.

ERDOĞAN’IN KULLANMAYA ÇALIŞTIĞI TUZAK

Anlaşılan o ki; Cumhurbaşkanı Erdoğan Cumhur İttifakı’nın açıklanmış tek adayı olarak, yeni seçimleri dizayn etme çalışmalarına başladı.

Erdoğan, her zamanki gibi, seçmeni ikna yöntemi olarak, muhalefetin ne kadar “beceriksiz”, ne kadar “boş konuşan”, ne kadar “yönetmeye uzak” bir ekip olduğunu anlatmaya odaklanacak.

İki adayın ortaya çıktığı koşullarda, bir adayın seçilemeyecek özelliklere sahip olduğu anlaşılırsa, seçmen doğal olarak, diğerini seçecektir.

Aslında, tipik bir ürün pazarlama taktiği olan bu yöntem, Erdoğan’ın başından beri, kullandığı ve muhalefetin de bu konuda önlem alamadığı bir yöntemdir.

Erdoğan, kendisini överek değil; rakiplerini yererek, onları küçük düşürerek, rakiplerinin toplumsal itibarını zedeleyerek kazandı, bugüne kadar.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın “Sokaklara döküleceklermiş, 15 Temmuz'u görmediniz mi? Aynı dersi alırsınız” sözünü ve “sokak bizi çağırıyor” kampanyasını şimdi, lütfen, yeniden ve birarada değerlendirelim.

Kılıçdaroğlu, çok haklı olarak, bu değerlendirmeyi şöyle yaptı: “Siz sokaklara çıkacaksınız şunu, bunu yapacaksınız. Biz sizi ezeceğiz.' 15 Temmuz'u bunun için örnek veriyor”!

Kılıçdaroğlu, sokak tuzağının muhalefete bizzat Erdoğan tarafından kurulduğu yorumunu yapıyor.

Biz bu yoruma, ABD’deki CFR, Washington Institute, Avrupa’daki “Fetöcü Medya” gibi unsurları da ekleyelim.

KILIÇDAROĞLU TUZAĞI GÖRDÜ!

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, kendisinin CHP’ye "taşkınlık yapmayacaksınız, sokağa çıkmayacaksınız, büyük bir sabırla bekleyeceksiniz” talimatı verdiğini açıkladı ve şöyle devam etti:

Beyefendi hayal aleminde yaşadığı için, sanki biz sokağa çıkın, şunu yapın bunu yapın diye talimat vermişiz. Allah aşkına bunun basın danışmanları yok mu? Bizim neler konuştuğumuzu kendisini önüne koymuyorlar mı? Eğer bize cevap verecekse.

Beni dinlemesini pek beklemem. Çünkü beni dinlediği zaman koltuğunda rahat oturamaz, eleştiremez eleştiriyi hazmedemiyor. Ama biz tam tersine sakin sabırla seçim sandığını bekleyeceksiniz sandık gelecek, gideceksiniz oyunuzu kullanacaksınız, bir otoriter yönetimi demokratik yollarla değiştireceksiniz diyoruz, nokta.

Ama beyefendi bizim sokağa çıkmamızı istiyor anlaşılan, çıkmayacağız. Zorlayacak, çıkmayacağız, baskı kuracak çıkmayacağız, ama gereğini sandıkta yapacağız.

Sokağa çıkma diye bizim kitabımızda bir şey yok.” diyerek noktayı koyan Kılıçdaroğlu, “haksızlığa uğrayan herkesin hakkını demokratik yoldan arayacağız” vurgusunu da yaptı.

Fetöcü medyanın, sol-sağ liberallerin, ABD devletinin uluslararası politikalarını belirleyen CFR’nin hep birlikte kışkırttığı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da seçimleri kolay kazanma hesabıyla üzerine oynamakta tereddüt etmediği “sokak bizi çağırıyor” oyununu CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Türk toplumunun ve Türk siyasi tarihinin deneyimlerine vakıf ferasetiyle bozmuştur.

Bize düşen de, ister “kolay seçim” amacıyla, isterse uluslararası bir plan olarak ülkemize uygulanmak istenen “kaos tuzağı”nı reddeden Kılıçdaroğlu'nu desteklemektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar